Mutfakta geçirdiğimiz zaman, sofraya özenle dizdiğimiz tabaklar, saatlerce uğraştığımız sunumlar, dışarıda önümüze konulan büyük servis tabakları… Kimi zaman daha lezzetli olsun diye uğraşır kimi zamanda gözümüz doysun, gözümüz doyarsa karnımız da doyar diye düşünürüz. Fakat netice olarak çoğu zaman bunların hiçbirini düşünmeden yemeğe gömülürüz. Bunun bazen farkındayızdır bazen ise değilizdir. Gerçekten aç mıydık? Peki, elimizi yıkadık mı? Peki, Besmele? Ne yemiştik ki? …
Konuyu en başa alalım isterseniz. Hâlâ birçoğumuz geleneklere bağlı kalarak evde yemek hazırlıyor ve evde yemeye özen gösteriyoruz. Bizi en çok mutlu eden de kendi hazırladığımız yemekler oluyor. Elimizdeki hammaddeleri tariflere uygun birleştirerek, damak tadımıza göre lezzetli bir yemek hazırlıyor, okuduğumuz dualar, çektiğimiz zikirlerle de bereketlendiriyoruz. Hiç düşündük mü o ham maddeler hangi aşamalardan geçerek evimize giriyor? Birçoğu tarlalardan toplanarak işlenmek üzere fabrikalara gönderiliyor. Fabrikalarda ayıklanıp temizlendikten sonra paketlenip nakliyelerle market zincirlerine dağıtımları yapılıyor. Biz de emeklerimizin karşılığı olarak kazandığımız gelirimiz ile onları satın alıyoruz. Bu kadar uğraşla önümüze koyulmuş olan nimeti sadece hapur hupur yuttuğumuzu hatırladık mı?!
Birçok kişinin katkısıyla ortaya çıkan yemekleri sofralarımıza özenle koyarak şık sunumlar elde ediyoruz. Instagram sunumlarını değil; göze hoş görünen, fazla vakit almadan, israfa kaçmadan hazırlanan özenli, mütevazı sofraları kastediyorum. Yemeğe bakınca arkasındaki aşamaları göz ardı edemediğimiz gibi sofraya bakınca da arkasındaki senaryoyu düşünmeden geçemeyiz. Bu nedenle sofrayı kurarken değinmemiz gereken birkaç husustan bahsedelim, istiyorum.
En başta herkesin yiyebileceği miktarı ayarlayıp ikram etmek, yemek israfını önlemede bizi bir adım ileri taşıyacaktır. Bunun yanı sıra yemeklerin çok soğuk ya da çok sıcak olmaması da önemlidir ki bunun sağlığa zararı olduğu bilinmektedir. Bu tür yemekler özefagusta (yemek borusu) deformasyon yapmakla beraber özefagus kanserine sebep olarak dahi gösterilmiştir. Nitekim Resulullah da (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) böylesini tavsiye etmiştir.
YEMEĞİ HAZIRLIYORUZ, PEKİ, YA KENDİMİZİ?
Yemeğin hazırlığı kadar kendi hazırlığımız da önemlidir. Yemekten önce beden ve psikolojimizi yemek yemeye hazır hâle getirmeliyiz. Bedenimizi hazırlamak için ilk olarak onu temizlememiz gerekir. Bunun için ise ilk aşama, el yıkamadır. Çevreden maruz kalınan mikroorganizmalar önce ellerimize bulaşmakta ve yine ellerimizden etrafa bulaşmaktadır. Mikroorganizmaları ellerimizden uzaklaştırmanın en kolay yolu, sabunla yıkamaktır. Sabunla yapılan yıkama işleminde kirli flora lavaboya akıp giderek bizden uzaklaşır. Eğer uzaklaştırılmazsa yemek yerken midemize doğru yolculuğa çıkması kaçınılmazdır. Ağzımızdan sindirim organlarımıza giren her zararlı mikroorganizma, sindirim mikrobiyotası dediğimiz katmana zarar vermektedir. Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yemekten önce, sonra ve uyumadan önce elleri yıkamak gerektiğine dair birçok hadisi vardır. Bir hadisin de, “Yemekten evvel elleri yıkamak yoksulluğu, yemekten sonra yıkamak ise günahları giderir.” buyurmuşlardır.
Bedenin hazırlığında, çevredeki dış etmenleri kaldırmak da önemlidir. Televizyon, tablet, telefon, film veya video başında yemek; yemek değildir. Böyle bir durumda yaptığımız eylemin farkında olmayarak, ağzımızı doldurduğumuzu bile hissedemiyoruz. Yapılan araştırmalar, herhangi bir işle meşgulken yemek yemenin vücuda olumsuz etkileri olduğunu ve kişinin ne yendiğinin farkında olmadığını göstermiştir. Televizyon başında yemek yendiğinde daha yağlı ve yüksek enerjili besinlerin tüketildiği de tespit edilmiştir. 319 ergen bireyle yapılan bir çalışmada, fazla kilolu ve obezite hastalığı olanların, televizyon izleme süresinin normal ve zayıf bireylere göre daha fazla olduğu kanıtlanmıştır.
Bunlarla birlikte dış etkenler içinde zikredeceğimiz bir diğer husus da yalnız yemek yemektir. Yemekler, muhakkak aile bireyleriyle beraber yenmelidir. Gençler üzerinde yapılan çalışmalarda, aile ile yenen yemeklerin daha sağlıklı öğünler olarak geçirildiği ve bu şekilde besin değeri yüksek yiyecek ve içecekleri tüketme olasılıklarının daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Bu alışkanlığın özellikle çocukluk döneminde bireylere kazandırılması, yetişkinlik döneminde ortaya çıkabilecek fazla kilo probleminin önüne geçmektedir. Aileler özellikle kahvaltı ve akşam yemeklerini hep birlikte yemelidir. Yemek hazırlamada iş birliği yapılması ve öğün saatlerine ortak karar verilmesi, bu ortamın kolay bir şekilde sağlanabilmesi için yardımcı yöntemlerdir. Birlikte yeme alışkanlığı kesinlikle terk edilmemesi gereken kıymetli bir gelenektir. Bizlere en güzel örnek olan Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu alışkanlığı hayatı boyunca yerine getirmiş, çoğu zaman Ashabıyla beraber yemek yemiştir. Ashab-ı Kiram da O’na duydukları saygı sebebiyle yemeğe O’ndan önce başlamamışlardır. Bu sebeple yemeğe büyüklerden ve sofradaki faziletli kimselerden önce başlanmaması daha uygun görülmüştür.
GERÇEKTEN AÇ MIYIZ?
Bedenimizi ve çevremizi hazırladıktan sonra sıra psikolojimizi yemek yemeye hazırlamaya geliyor. Psikolojimizde yemeye başlamadan önceki açlığı tanımlamak oldukça önemlidir. Şu anda yemek yemek üzeresin. Peki, gerçekten aç mısın? Hedonik (haz), duygusal veya duyusal açlık çeşitlerinde birinde olabilirsin. Önemli olan gerçek açlığa ulaşabilmek yani fiziksel açlığa ulaşabilmendir. Fiziksel açlığı keşfetmenin yolu, kendini test etmek! Michelle May, “Aç mıyım?” sorusunu detaylandırarak yeme alışkanlıklarının farkına varılmasını sağlamayı amaçlamıştır. Neden yiyorsun? Stres? Sıkıntı? Yoğunluk? Ne zaman yemek istiyorsun? Uzun bir açlık sonrası? En son ne yemiştin? En son ne zaman yemiştin? Ne yiyorsun? Yemeği hazırlar[1]ken nelere dikkat ediyorsun? Besleyicilik? Lezzet? … Bunlar ve benzeri sorularla yemeğe karşı psikolojik hazırlık sürecini tamamlayabiliriz.
Açlık ve tokluk esnasında vücudumuzda ne gibi değişimler oluyor, bir de bunu inceleyelim: İnsan metabolizmasının normal çalışması için hipotalamus, açlık-tokluk merkezleri ile besin tüketimini fizyolojik olarak tetikler. Doyma ve açlık hissetme döngüsü kendiliğinden gerçekleşir. Yemek öncesi, kanda “İştah açıcı hormon” olarak bilinen ghrelin artışı başlar ve beyne besin alınması gerektiğini söyler. Yemek yenmesiyle birlikte bu hormon düşüşe geçer. Açlıkta aynı zamanda kan şekerinin de etkisi büyüktür. 8-10 saatlik açlık esnasında kan şekerinin düşmesiyle pankreanstan “glukagon” ve adrenal bezden “epinefrin (stres hormonu)” kana salınır. Glukagon ve epinefrin karaciğeri uyarır. Uyarılan karaciğer de deposundaki glikojeni glikoza çevirerek kana salınımını sağlar. İlerleyen açlıklarda epinefrin ve norepinefrin yağ dokuyu uyararak belirli yağ asitlerinin parçalanmasına sebep olur. Bu parçalanan yağ asitleri dediğimiz maddeler de albümine bağlanarak vücut dokularımızda enerji olarak kullanılır. Daha da ilerleyen açlıklarda vücut kendisine enerji üretmek için proteinleri parçalamaya başlar. Bu durumun vücuda etkisini, kıtlık yaşayan Afrika bölgeleri ya da kanser hastalığına yakalanmış birinde görebiliriz.
Açlığın insana bu denli büyük etkisi varken yemek yemeye değer vermemek büyük yanılgı olur. Ancak değer vermenin de muhakkak bir ölçüsü olmalıdır. Az önce bahsettiğimiz gibi kaslarımız eriyene kadar yemek yemememiz gerektiğinden değil, sadece gerçek açlık kıvamını yakalamamız gerektiğinden bahsediyoruz. Haz, duygu ve duyuların yönettiği değil, kendimizi bilerek yaşamamız gereken düzenli açlığı keşfediyoruz. Bu açlığı keşfederken beden ve psikoloji arasındaki dengeyi kurmak da bizim elimizdedir. Çünkü iştah kontrolü; aynı zamanda yemek yeme zevki, tat, lezzet ve sosyal çevre gibi psikolojik gereksinimlerin etkisi altındadır.
YEMEĞE BAŞLAYABİLİRİZ
Bu zamana kadar değindiğimiz tüm hususları gözden geçirdiysen ve yemekten önce hazırlaman gereken tüm etkenlerin hazır olduğunu; gerçekten aç olduğunu ve önündeki yemeğe ihtiyacın olduğunu düşünüyorsan, buyurun selamımızı verelim.
Yemeğe en güzel selam, Besmele ile verilir. Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir gıdada baktığı ilk şey helal ve temiz olmasıdır. Rabbimiz helal ve temiz olanı tanımlarken “Üzerine Allah’ın adı anılmış olanlar” demektedir. Sofraların bereketli olması ve aynı zamanda manevî olarak temiz olabilmesi için muhakkak yiyeceklerin üzerine de Allah’ın adının anılması gerekmektedir. Besmele, tam da bu nedenle başlangıç için çok önemli bir sözdür. Besmele, her işin olduğu gibi yemenin de başıdır. Her işi bilerek, anlayarak ve farkında olarak yapmak esastır. “Bismillah” lafzı da bizi bu farkındalığa ulaştıran vesilemizdir. Ağıza götürülen her lokmanın nasıl oluştuğunu düşünmeye, şükretmeye ve tefekkür etmeye yardımcı olur. Besmele çekme alışkanlığını her yeme ve içmenin başında yapmak, şükretme görevimizi en doğal şekilde yaptığımızı gösterir. Resulullah, (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yemeye ve içmeye Besmele ile başlamıştır. Birçok hadisinde, Besmele ile başlanan ve birlikte yenen yemeğin bereketini koruduğunu söylemiştir. Ömer b. Seleme’den (Radıyallahu Anh) rivayet olunduğuna göre; Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “Ey oğulcuğum; yaklaş, Besmele çek, sağ elinle ve önünden ye!” buyurmuştur. Kimi zaman yemeğe başlarken Besmele çekme sünneti unutulmaktadır. Buna dair Âişe (Radiyallahu Anha) Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu söylemiştir: “Biriniz yemek yerken Besmele çeksin. Eğer yemeğe başlarken Besmele çekmeyi unutursa hatırladığı anda ‘Baştan sona Bismillah (Bismillahi evvelehu ve ahirahu)’ desin.”2
Besmele aynı zamanda kendini yemeğe tam olarak hazır hissetmektir. Önümüzdeki besinlere bakarken beynimiz aracılığıyla insülin hormonları salınmış olur. İnsülinin kan şekerini düzenlemenin yanında vücut iç dengesini sağlayarak ve hedonik beslenme mekanizması dâhil beynin fonksiyonlarına birçok etkisi olur. İnsülinin besin alımını azaltıcı etkisi de vardır. Önceden yemeği görmenin aşırı tüketimi ya da aşırı yeme dürtülerini etkisizleştirmede yardımcı olduğu da gözlemlenmiştir.
“Selam” selamettir. Barış, rahatlık, esenlik demektir. İnsanlarla aramızdaki esenliğin sağlanmasını istediğimizde birbirimize selam verir ve birbirimizden emin oluruz. Aynı şekilde yemek yemek de hayatımıza davet ettiğimiz yeni bir güvence ve rahatlık olmalıdır. Yemeğe selam vermek yani hazırlığı ile birlikte “Besmele çekmek” hem ruhumuza hem bedenimize esenlik getirecektir. Rabbimizin bereketine nail olmak maksadıyla yemeğe hazırlanalım, selamımızı unutmayalım!
1 Buhari, Et’ime, 2,3; Müslim, Eşribe, 108
2 Ebu Davud, Et’ime, 15;Tirmizi, Et’ime, 47