Bazen insanın tek ihtiyacı, kalabalıklardan uzakta, kendiyle baş başa kalabilmektir; kendi ruhunun sesini duyabilmek. İşte uzlet, bu derin ihtiyacın karşılığıdır. Yalnızlık ihtiyacı ruhsal bir arayıştan mı gelir yoksa toplumdan uzaklaşmaya çalışan insanın modern bir çıkmazı mı? Bu iki anlayışın izlerini edebiyatımızda birlikte arayalım.
Tasavvuf anlayışında uzlet, bir kimsenin dünyadan ve insanlardan uzaklaşıp kendi içine dönmesidir. Manevi bir arınma ve Allah’a yakınlaşma amacı taşır ve bilinçli bir tercihin ürünüdür.
Mesnevî’deki ney metaforu bu hali temsil eder. Ney kamışlıktan yani hakikatten koparılarak Allah’tan ayrı kalmanın verdiği yalnızlığı ve özlemi anlatmaktadır:
Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor
Ayrılıklardan nasıl bahsediyor
Yunus’un şiirlerinde Allah’a duyulan aşk ile dünyadan el etek çekilerek sade bir yaşam sürülerek derviş olunabilir.
Hırkayı çıkar, kendine bir tenha ara
Hakikat yolunda uzlet gerek canlara
Hacı Bayram Veli şiirlerinde tasavvufi inziva ve dünyanın geçici heveslerinden uzaklaşmayı vurgular, böylece yalnızlık içindeyken Allah yoluna adanmayı arzu eder.
N’ola tâkât bulup kalsam bir tenha yerde ben
Hak yolunda fenâ bulsam bir dervişler safında
Divan edebiyatındaki uzlet, hem modern hem tasavvufi yalnızlık anlayışını barındırır. Şairler bazen gerçek manada inziva, bazen mecazen içsel bir yalnızlık olarak ele alır.
Fuzulî’nin uzlet anlayışı hem Allah’tan ayrı kalmanın acısını, hem manevi aşkın gereğini kapsar.
Mende Mecnûn’dan fazla âşıklık istidâdı var
Âşık-ı sâdık benem, Mecnûn’un ancak adı var
Bâkî’nin bazı beyitlerinde dünya hayatının geçiciliği ima edilir, insanın yalnız kalması bunu düşünmesi için bir gerekliliktir:
Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş
Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk eserinde de kahraman Aşk’ın Hüsn’e ulaşmak için zorlu yollardan geçerken uzlete çekilmesi tasavvufi yolculuğunun göstergesidir.
Modernleşmeyle birlikte uzlet kavramı tasavvufi boyutundan kısmen koparak bireysel bir yalnızlık ve topluma yabancılaşma halini ifade etmeye başlar. Abdülhak Hâmid Tarhan özellikle Makber eserinde uzleti dünya yorgunluğuyla birleştirir.
Eyvah! Ne yer ne yâr kaldı
Gönlüm dolu ah u zâr kaldı
Sadece şiirlerde yer almaz uzlet. Halit Ziya Uşaklıgil’in eserlerinde bolca görürüz, özellikle Mai ve Siyah’ta kahraman içsel inzivaya çekilir zaman zaman, romanın sonunda da tamamen uzaklaşır toplumdan.
Cumhuriyet dönemi edebiyatında uzlet bireyin topluma uyumsuzluğu temasıyla ele alınır. Peyami Safa’nın romanı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’ndaki hasta gencin hali, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur romanındaki Mümtaz’ın geçmiş-gelecek kaygıları arasında sıkışırken kendini ruhsal bir uzlete çekilmesi bunlara örnektir.
Kürk Mantolu Madonna’nın kahramanı Raif Efendi, toplumdan ve insanlardan uzak bir yaşam sürmesiyle anlatıcının dikkatini çekmiştir. Kendini soyutlaması geçmişteki anılarına dönerek ruhsal bir inziva yaratmasıyla anlatılır.
Necip Fazıl Kısakürek’in tiyatrosu Bir Adam Yaratmak’ta Hüsrev’in kendi içine çekilerek buhran yaşaması da uzlettir. Aynı şekilde şiirlerinde de uzleti derin bir tefekkür hali olarak yansıtır Necip Fazıl.
Bir köşeye çekilip duysam yalnızlığımı,
Bir kutupta düşünsem, bir kutupta uzlet.
Postmodern dönemde edebiyat, inzivayı daha çok bireyin modern hayattaki yabancılaşması ve arayışı üzerinden işler. Oğuz Atay, Tutunamayanlar romanında Selim Işık’ın kendisini toplumdan dışlaması ve ruhsal bir yalnızlık içinde kaybolmasını bir tür uzlet olarak sunar.
Latife Tekin, Sevgili Arsız Ölüm romanında karakterleri toplumsal çatışmalarla kendi dünyalarına çekilmek zorunda bırakır. Anayurt Oteli’nde Yusuf Atılgan, Zebercet’i toplumdan bağlarını koparmış bir birey olarak aktarır. Otelin yalnızlığı da bir inziva mekânıdır.
Leyla Erbil’in eserlerinde de kadın karakterler toplumun dayattığı rollere karşı bir başkaldırı olarak ruhsal bir uzlet yaşarlar.
Modern şiirde Cahit Sıtkı’nın hayatın sonlarına doğru hissedilen yalnızlığa dikkat çektiğini görürüz, şair kendi yalnızlığı içinde hayatın anlamını arar.
Neylersin ölüm herkesin başında
Uyudun uyanmadın olacak
Sezai Karakoç da ünlü Mona Rosa şiirinde yalnızlık ve aşk temasını birleştirmiştir. Karakoç’un yalnızlığı hem toplumsal hem bireysel uzlet halidir.
Mona rosa, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar
Türk edebiyatında uzlet farklı dönemlerde farklı anlamlar kazanmış, tasavvufi anlayıştan bireysel yalnızlığa uzanan geniş bir yelpazede ele alınmıştır. Tasavvuf geleneğindeki uzlet daha çok Allah’a yaklaşmak için tefekkür aracıyken, modern edebiyatta bu hal toplumdan kaçarak kendi içine kapanmaya dönüşmüştür. Bu çeşitlilik inziva temasının edebiyatımızdaki derinlik ve zenginliğini ortaya koyar.