Cumartesi, Ağustos 2, 2025

Yalanın Anatomisi

Rumeysa Toker
İstanbul Üniversitesi-İlahiyat Fakültesi

Paylaş

“Eğer doğruyu söylersen, hiçbir şeyi hatırlamak zorunda kalmazsın.”

(Mark Twain)

Yalan, neredeyse herkesin hayatında yer etmiş gizli bir gölge gibidir. Kimi zaman zararsız gibi görünen küçük çarpıtmalar şeklinde, kimi zaman ise daha ciddi boyutlarda ortaya çıkabilir. İnsanlar çoğu zaman hata yapma korkusu, haklı çıkma isteği, iyi giden durum veya olayları sürdürme arzusu, sevilen bir kişiyi kaybetme korkusu, dışlanma olasılığı ya da gerçekle yüzleşmekten kaçmak için yalan söyler. Aynı zamanda bireyler, içinde bulunduğu şartlara, kişilik özelliklerine ve psikolojik ihtiyaçlarına göre yalan söylemeye meyillidir. Bu durum, yalan söyleme davranışının sadece ahlaki bir problem olarak değil, aynı zamanda psikolojik bir olgu olarak da ele alınması gerektiğini gösterir.

ÇOCUK VE YALAN

Birçok davranışın temellerinin atıldığı çocukluk, bireyin kalıtsal özelliklerinin yanı sıra çevresindeki rol modellerin etkisiyle de kişiliğini şekillendirmeye başladığı bir dönemdir. Dolayısıyla yalan söyleme davranışının kökeni, çoğu zaman bireyin çocukluk dönemine kadar uzanır. Piaget’e göre, çocuklar okul öncesi dönemde yalanın ne olduğunu dahi anlayamamaktadırlar. Ancak yaklaşık on bir yaşına geldiklerinde yalan ile diğer olumsuz davranışları ayırt etmeye başlarlar.[1] Dolayısıyla çocuğun dünyasında yalan aslında on bir yaşından sonra gerçek anlamıyla var olabilmiştir. Bu anlamda çocukluk döneminde yalan, bilinçli bir aldatmadan ziyade hayal gücüyle şekillenen bir yapıdadır. Bu dönemin yalanları; dikkat çekmek, model alma, güvensiz hissettiği ortamlarda kendini savunma veya ceza korkusu gibi nedenlerle ilişkilidir. Dolayısıyla bu süreçte çocuğun çevresiyle ilişkisi, ebeveyn tutumları ve model alınan kişiler belirleyici olmaktadır. Yalanın kökeni ve nedenleri kadar türleri de bu davranışı daha iyi anlamamıza olanak sağlayabilir.

GERÇEĞİN GÖLGESİNDEKİ RENKLER: YALAN ÇEŞİTLERİ

Yalan her zaman aynı yüzle karşımıza çıkmaz. Beyazdan siyaha, pembeden griye uzanan bir gökkuşağı zinciri gibi, niyetine, sonucuna ve bağlamına göre farklı biçimlere bürünür. Bu yüzden yalan söyleme davranışı, pek çok sınıflandırmaya tabi tutulmuştur.[2] Bazı yalanlar kişinin kendini merkeze alarak ve kendi çıkarları doğrultusunda söylediği sözlerdir. Yalanın bu türü maddi ve manevi her türlü fayda elde etmek maksadıyla söylenir. Kişiler yalnızca bireysel avantajlarını ve yararlarını düşünür. Bununla birlikte yalan, nispeten iyi niyetle ve toplumsal uyum amacıyla da tercih edilebilir. İnsanlar, çatışmadan kaçınmak ve ilişkileri düzenlemek amacıyla küçük yalanlara başvurur ve bu tür yalanı mazur görürler. Halk arasında sıkça duyduğumuz pembe veya beyaz yalan bu amaçla söylenmiş yalanlardır. Burada kişi kendisini değil bir başkasını düşündüğü için bu yalan türü, toplum tarafından daha kabul edilebilir bir konumdadır. Başka bir kişiye zarar verme dürtüsü de yalanın bir diğer türünü oluşturur. Bu yalan, kişiler arasında güven duygusuna ciddi zararlar verir ve onarılmaz yaralar açabilir. Yalan her ne kadar kılık değiştirse de sonuç olarak masumiyetten uzaktır.

YALANIN SOSYAL YÜZÜ

Toplumsal yaşamın her alanına nüfuz eden yalan, maalesef kitlesel olarak kabul görmüştür. Hayatın her alanında karşımıza çıkan bu davranış biçiminin toplumsal anlamda da pek çok sebebi vardır. İnsanlar, yakınlarının arasını düzeltmek, sosyal uyumu sağlamak, çatışmaları önlemek veya zor durumlarla başa çıkmak için yalanı tercih edebilirler. Toplumsal düzeyde yalan, insanın karmaşık sosyal ilişkilerde, kendini koruma veya uyum biçimlerinden biri olarak görülebilir.

Dini açıdan ise hoş karşılanmamakla birlikte, savaş esnasında düşmanı aldatmak, iki kişinin arasındaki kırgınlığı gidermek ve eşler arasında aile huzurunu korumak gibi istisnai durumlarla sınırlandırılmıştır (Buhârî, Sulh 2; Müslim, Birr 101. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 50; Tirmizî, Birr 26.). Sayılan nedenler dışındaki tüm yalanlar insanın hem manevi dünyasına hem de insani ilişkilerine zarar verir. Ayrıca, yalanın yaygın kullanımı uzun vadede gerçekliğin sürekli çarpıtılmasına ve buna bağlı olarak güvenin zedelenmesine sebep olur. Nihayetinde, iş birliği ve dayanışmanın zayıflamasıyla birlikte toplumun yelkeni rüzgârını yitirir, huzur da yavaşça ufuktan silinir.

YALANIN PSİKOLOJİK ARKA PLANI

İnsan; aklı, ruhu ve kalbiyle ahenkli bir bütünlük arz eder. Davranışlarını da bu bütünlüğün etkileşimi belirler. Kişi çoğu zaman kendini koruma iç güdüsüyle yalana sıkça başvurduğunda ise içsel denge bozulabilir. Bu durum davranış bozukluğuna sebep olabilir. İnsanlar arası etkileşimde güven duygusu en önemli faktördür. Güven temelli kurulmayan tüm ilişkiler zamanla zedelenmeye ve nihayetinde yıkılmaya yüz tutar.

Özellikle çocukluk ve ergenlik dönemlerinde gözlem, taklit ve model alma yoluyla öğrenilen bu davranış, zamanla alışkanlığa dönüşebilir. Hatta tekrarlayıcı ve saplantılı bir hale geldiğinde mitomani denilen patolojik bir hal alır. Yalan, bireyin iç dünyasında yaşadığı çatışmaların, dış dünyaya verdiği sessiz ama etkili bir tepkidir. Ancak bu tepki sıklaştıkça kişinin hem kendisiyle hem de çevresiyle olan ilişkisi derinden sarsılır.[3] Bu anlamda yalanın nedenlerini ve etkilerini iyi anlamak ruhsal sağlığımızı korumak adına mühimdir.

[1] Aydın, M. Ş. (2022). Çocuklarda prososyal yalan: Orta çocukluk döneminde prososyal yalanın uygun bulunma düzeyini etkileyen sosyal ve zihinsel etmenler. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.

[2] Aydın, M. Ş. (2020). Yalanın renkleri: Yalanın tanımlanması ve türleri üzerine bir değerlendirme. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi / The Journal of International Social Research, 16 (69), 712-720.

[3] Dike, C. C., Baranoski, M., & Griffith, E. E. H. (2005). Pathological lying revisited. The Journal of the American Academy of Psychiatry and the Law, 33(3), 342–349.

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir