İnsan bir davranışın doğrusunu -ahlaki olanını- bildiği halde neden doğru olan şekilde davranmaz? Hayal edin, bir arkadaş ortamındasınız ve orada olmayan bir arkadaşınızla ilgili konuşuyorsunuz. Duydunuz mu? İçerden bir ses bunun size doğru olmadığını fısıldıyor. Vicdanınızın sesi. Peki o sesi ne deyip susturuyorsunuz?
“Biz olanı söylüyoruz canım, yüzüne de söyleriz!”
Sosyal psikologlar bireylerin doğuştan ya/ya da öğrenmelerle oluşan içsel ahlaki standartları olduğunu öne sürerler. Bu ahlaki standartlar yaşamımız boyunca bir rehber işlevi görür, davranışlarımıza yön verirler. Ahlaki standartlarımıza uygun davranarak ahlaki davranışlarda bulunmak öz değerimizi artırıp bize olumlu duygular hissettirirken ahlaki olmayan davranışlar kendimizi kınamamıza ve suçluluk, utanç gibi olumsuz duygular hissetmemize yol açarlar. Genel olarak kendimizi tatmin edecek ve öz değerlerimizi yükseltecek davranışlar gösterme eğilimindeyizdir. Aynı şekilde kendimizi kınamaya yol açacak eylemleri gerçekleştirmekten kaçınırız. Ancak gel gelelim tüm olumsuz duygusal yüküne rağmen ahlaki olmayan davranışlarda bulunduğumuz pek çok an vakidir. İçerden bir ses bize doğruyu fısıldarken bir şekilde ondan kurtulmayı başarırız. Ne oluyor dersiniz o anlarda? Nasıl oluyor da yanlış olduğunu bildiğimiz bir davranışı herhangi bir suçluluk hissetmeden yapabiliyoruz? Sosyal psikologlar bu duruma “ahlaki uzaklaşma’’ (moral disengagement) adını veriyorlar.
AHLAKİ UZAKLAŞMA
Bireyler ahlaki olmayan bir davranışı yaparken çeşitli yollarla bu davranışı meşrulaştırırlar ve böylece utanç, suçluluk gibi psikolojik olarak rahatsız edici duygulardan ve yaşadıkları içsel çelişkiden kurtulurlar. Ahlakî uzaklaşmanın sekiz farklı mekanizması bulunmaktadır.
AHLAKİ UZAKLAŞMA MEKANİZMALARI
Mekanizmaları anlatmaya başlamadan önce bir hatırlatma yapmak istiyorum: Yazıyı okurken bu mekanizmaları etrafımızda kimlerin kullandığını değil de kendimizin nerelerde, nasıl kullandığını anlamaya çalışalım. Zihin kendi eksik ve hatalarını görmek istemez ama ancak bunları fark ettiğinde gelişmeye başlar. Öyleyse şimdi başlayabiliriz.
Ahlaki uzaklaşma mekanizmalarının ilki “meşru hale getirme”dir. Örneğin “Belli bir hedefe ulaşmak için yalana başvurmanın sakıncası bulunmaz.” diye düşünerek yalan davranışını meşru hale getirebiliriz ve herhangi bir içsel çelişki ve suçluluk hissetmeden yalan söyleyebiliriz. İkinci mekanizma “olumsuz davranışı olumlu etiketleme”dir. Mesela bir kişinin yüzüne karşı hakaretvari sözler söylediğimiz halde bu davranışı dürüstlük, dobralık olarak etiketleyerek sürdürmemiz, olumsuz davranışı olumlu etiketleme mekanizmasını kullandığımızın bir göstergesidir. Üçüncü mekanizma “olumsuz hareketleri mukayese etme”dir. Örneğin, yalan söylediğimiz bir durumla ilgili “Hırsızlık yapmadık ya alt tarafı beyaz bir yalan söyledik!” diye düşünmemiz bu mekanizmanın bir örneğidir. Dördüncü mekanizma “sorumluluk kabul etmeme”dir. “Herkes böyle!” diye başlayan cümlelerimiz ve iç konuşmalarımız bu mekanizmayı kullandığımızın bir göstergesidir. Beşinci mekanizma “sorumluluğu genişletme”dir. Burada kişi yaptığı yanlış davranışın sorumluluğunu kabul etse de diğer insanların da bunu yaptığını öne sürerek davranışını meşrulaştırır ve cezadan kaçınır. Altıncı mekanizma “davranışların neticelerini çarpıtmak”tır. Bu mekanizmayı kullanan bir kişi “Birisiyle alay edilmesi onun gururunu kırmaz.” diye düşünerek alay etme davranışını sürdürebilir. Yedinci mekanizma “insandışılaştırma”dır. Burada kişiler, karşı tarafı insandışı görebilir ve ona göre davranabilir. Örneğin, böcek gibi ezmek, kedi gibi korkutmak gibi. Son mekanizma ise “kabahati zarar gören kişiye atmak”tır. Örneğin, kaza geçiren biriyle ilgili “Dikkat etseymiş, bu havada dışarı çıkmasaymış!” diye düşünerek o kişiye yardım etmemek gibi.[1]
SON SÖZ
Özetle bu mekanizmalarla doğrusunu bildiğimiz bir davranışın aksi yönünde davranırken suçluluk hissetmiyor, tabiri caizse hızlı bir hamleyle kendimizi vicdanımızın elinden kapıp kurtarıyoruz. Bu ilk bakışta bir maharet gibi görülebilir. İnsanoğlu bu yolla arzuları ve değerleri arasındaki kadim gerilimi yatıştırmaktadır. Ancak gel gelelim kişi bunu bir alışkanlık haline getirirse yavaş yavaş kendine kurduğu savunmalarla örülü gerçekliğin içinde hapsolmaya başlar. Zamanla dış dünyanın gerçekliğine karşı kör olur. Kendini sürekli haklı görmeye başlar. O haklı, etrafındaki herkes suçludur. İçgörü, empati ve merhamet, yerini haklılık, öfke ve bencilliğe bırakır. Kişi kendi gerçekliğinin içinde haklıdır, özgürdür, mutludur. Ama aslında aldanmıştır, daha doğrusu kendisini aldatmıştır. Bu bir ahlak yitimi hikâyesidir, belki de insanlığın yitimi…
Şükür ki hikâyenin sonunu değiştirmek elimizde. Şimdi tekrar hayal edin, bir arkadaş ortamındasınız ve orada olmayan bir arkadaşınızla ilgili konuşuyorsunuz. Duydunuz mu? İçerden bir ses bunun size doğru olmadığını fısıldıyor. Vicdanınızın sesi. Şimdi o sese ne cevap vereceksiniz?
“Arkadaşlar gelin başka şeyler konuşalım, arkadaşımızın arkasından bu şekilde konuşmamız doğru değil.”
[1] Bu yazı şu kaynaklar kullanılarak hazırlanmıştır: Fazilet Yavuz-Bı̇rben Hasan Bacanlı, “Ahlaki Kayıtsızlık Ölçeği’nin Türkçe’ye Uyarlanması: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması”, 2017; Meral Yalçın, Yasin Şenyurt, Bedirhan Gültepe ve Hamit Coşkun, “Ahlâkî Uzaklaşma Ölçeğinin Türkçeye Uyarlanması”, 2016; Emre Burak EkmekçIioğlu ve Enver Aydoğan, “Ahlaki Uzaklaşma Ölçeğinin Geçerlilik ve Güvenilirlik Çalışması”, 2019; Ayça Köklü; “Ergenlerde Ahlakı̇ Uzaklaşma İle Rı̇sklı̇ Davranışlar ve Empatı̇ Yeteneğı̇ Arasındakı̇ İlı̇şkı̇nı̇n İncelenmesı̇”, 2019