Girdiği her ortama can ve ruh veren bir ışıktır kadın. Allah’ın ona bahşettiği ince duygu, hayal ve anaçlığın izlerini şiirle taçlandıran kadın şairlerimiz, bu hislerini şiirlerinde dillendirerek bu etkiyi bir kat daha arttırmıştır desek yerinde olur.
Türk Edebiyatı içinde kadın şairlerin varlığını ilk olarak 15. yüzyılda görmekteyiz. Fakat genel olarak bakıldığında kadın şairlerin sayısı erkek şairlerin sayısına nispetle çok azdır. Kadın şairlerimizin şiirimize olan katkısı her ne kadar Tanzimat ve Meşrutiyet’le birlikte gelişme göstermiş olsa da biz bu durumun Divan Edebiyatı sürecinde de var olduğunu fakat erkek şairlere oranla sayı itibariyle az olduklarını görmekteyiz. Elimizdeki verilere göre bu durum bir takım sosyolojik nedenlere bağlanmaktadır. Her kadının eğitimde aynı imkânları bulamaması, ailede gerek meslek bakımından gerekse kültürel noktada kendini yetiştirmiş ebeveynlerinin olamaması bu sosyolojik nedenlerin başında gelmektedir.
Edebî dönemlere dağılımları açısından kısaca değerlendirilen kadın şair oranları göstermektedir ki Tanzimat döneminden itibaren kadın şair sayısı gün geçtikçe artmıştır ama günümüze kadar oluşan edebî akımlar içinde kadın şair adı yer alamamıştır. Servet-i Fünun, Fecr-i Âti, Beş Hececiler, Toplumcu Gerçekçiler, Yedi Meşaleciler, Garip dönemleri şairleri arasında kadın şaire rastlanmamaktadır. Bu durumun nedeni, edebî akımların birleştiği edebî grupların aynı zamanda bir sosyal muhit olması ve kadınların bu sosyal muhitlere girmesinin dönemin sosyal koşulları içerisinde kolay olmaması olarak gösterilebilir. (Adıgüzel, “Edebiyat Eğitiminde Unutulmuş Kadın Yazarlar”, Yaratıcı Drama Dergisi, 2014)
Divan Edebiyatımızın gelişmesinde Padişah saraylarında şiir ve şairin korunması, teşvik edilmesi önemli bir rol oynamıştır. Aslında bu hamilik sadece şairlere mahsus olmayıp bütün sanatkârları da kapsamaktadır. Fakat Osmanlı padişahların hepsinin şiirle bizzat ilgili olmaları, şairlere daha bir ayrıcalık tanımıştır. Saray etrafındaki şairler topluluğu ilk defa Çelebi Sultan Mehmet ve Sultan II. Murat devirlerinde Edirne Sarayı etrafında oluşmuştur. (İpekten, Divan Edebiyatında Edebi Muhitler) Osmanlı İmparatorluğu’nun gelişmesi için çok gayret sarf eden padişahlardan biri olan II. Mehmet (Fatih Sultan Mehmet) zamanı, Osmanlı kültürü içinde Divan Edebiyatı’nın da önemli bir gelişmeye tabi olduğuna vakıf olduğumuz bir yüzyıl olmuştur. II. Mehmet’in (Fatih) İstanbul’u fethetmesiyle birlikte gelişmeye başlayan kültürel ortamda, edebiyat da olumlu manada nasibini almıştır. Bir çağın kapanarak yeni bir çağın açıldığı bu yüzyıl, Türk Edebiyatı için de yeni bir döneme girmenin müjdesini de beraberinde getirmiştir. Türk Edebiyatı bu yüzyılda klasik Osmanlı Türkçesi Edebiyatı dönemini de başlatmıştır. Divan sahibi ilk padişah olan, sanata ve sanatçıya büyük önem veren II. Mehmet (Fatih), ilmi meclisler kurmasının yanında çevresinde oluşan şairler topluluğuna, maddi ve manevi desteğini de esirgememiştir. İşte bu ortamda Zeynep Hatun da şiirlerini Fatih’e göndermiş hatta bu sebeple mükâfatlandırılmış olan ilk kadın şairimiz olarak bilinmektedir (Öztoprak, Osmanlı Hanedan Şairleri-Avnî):
“Senin hüsnün benim aşkım senin cevrin benim sabrım
Cihanda dem-be-dem artar tükenmez bî-nihâyetdir” (Hacıbeyzade, Şair Hanımlarımız)
Diyen Zeynep Hatun, duygularını kadın ruhunun inceliğiyle ifade etmiştir. Zira kadın sabrı artar eksilmez.
Kınalı-zâde ise “Erkekler kadar mükemmel şiirleri vardır, tek ayıbı kadın olmasıdır.” (Kutluk, Kınalı-zâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-şuarâ) derken Latîfî de Zeyneb Hatun’un bilgisini, şiirlerini ve şiir yeteneğini övmüş gençliğinde onun meşhur şiirine bir nazire yazdığını belirterek şiiri Tezkire’sine de almıştır. (Canım, Latîfî Tezkiretü’ş-şuarâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ)
- yüzyılda -Fatih devrinde- Osmanlı sarayında gördüğümüz sanatçının desteklenmesi ve sanatın gelişmesine paralel olarak görülen kadın şairlerin ilki Zeynep Hatun (ö. 1474) ’dur. Amasyalı bir aileye mensup olan Zeynep Hatun, Arapça ve Farsça’yı bilen babasından ilk tahsilini alır. (Yavuz, Fatih Devri ve Sonrasında Türk Dili ve Edebiyatı) İlk zamanlarını II. Beyazıt’ın şiir meclislerinde geçiren Zeynep Hatun’un Tezkirelerde şiirlerine yer verilmiştir. Pervane Bey Mecmuası’nda Zeynep Hatun’un Divanı olduğu belirtilse de elimizde mevcut değildir. Zeynep Hatun’un en meşhur şiiri, Divan şairi Şeyhi’nin şiirine yaptığı nazire olan şiiridir:
“Keşf et nikabını yeri göğü münevver et
Bu âlem-i anasırı Firdevs-i enver et.”
Kadın şairlerimiz, kadın olmanın verdiği hassasiyet ve duygusallıkla, Osmanlı medeniyetinin geniş yelpazesindeki yerlerini ilerleyen zamanda da muhafaza etmiştir.