Perşembe, Ekim 2, 2025

Vakit Tamam Vakit Kudüs

Özgecan Mutlu
Erciyes Üniversitesi-İbranice

Paylaş

“Yâr deyince kalem elden düşüyor.” demişti Abdurrahim Karakoç. Kudüs de bizim yârimizdir. Onu anlatabilmek için kelamım yetersiz ve eksik kalacak biliyorum. Dert, birilerine Kudüs’ü öğretmek değil Kudüs’ü yaşatmaktır. Kudüs’te yaşamak ve dahi Kudüs’ten yaş almak…

DEVA KUDÜS

Derdimi derdi bilir elbet derdi olan. Derdi Kudüs olanın devası yine Kudüs’tür. O derttir ki açmaz dediğiniz çiçeği açtırır. Olmaz dediğiniz ne varsa oldurur. “Kudüs imkân değil iman meselesidir.” derler ya hep. Tam da budur işte. İman meselesi… Romantizm değil! Severken neyi sevdiğimizi bileceğiz. Evvela tanıyacağız. Sevda tarlamızı samimiyet tohumlarıyla süsleyeceğiz. Samimi bir niyetle “Kudüs” diyeceğiz. Zira samimi yetin olmadığı yerde cümleler eksik, sevdalar yarımdır. Bir de bu sevdayı diri tutacak “köklü bir duruş” lazım bize. Hani diyordu ya Nuri Pakdil, “Bir gün hepimiz ama hepimiz kökten, tabandan esaslı bir biçimde bir kez öfkelen sek bu iş bitecek!” Bizi diriltecek, bize kim olduğumuzu hatırlatacak köklü bir öfke! Diriliş muştusu gibi taşıyacağız içimizde. Hasretin alevini bu köklü öfkemizle harlayacağız ve dahi hatırlayacağız; Mescid-i Âksa bizim için neydi? Ömerî bir duruş. Ömer öfkesiyle dağlayacağız hasretimizi. Kıyamet Kilisesi’nin önüne geldiğinde neden durup secde etmediğini anlayacağız. Hevâya tâbi bir öfke, Ömerî öfkeyi anlayamazdı. El Buğz-i Fillâh. Hakikî iman. Ancak Hakikî iman sahipleri bu duruşa sahip olabilirdi. Bu duruş vesilesiyle Mescid-i Âksa’nın muhafızlığına layık olduk. Bu duruş ki bize halife mirasıdır. Biz bu duruşa sahip çıktıkça Kudüs’ümüzle önümüzde hiçbir engel kalmayacak tır. Başlar dimdik, yürekler titrer vaziyette gireceğiz kapılarından içeri. Layık olamama korkusu yüreğimizin başköşesini işgal ederken havf ve reca arasında hüküm süreceğiz. Elimizde kor bir ateşi tutarmışçasına…

Demişti ya Güllerin Efendisi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “İmanı kalpte tutmak kor ateşi elde tutmak gibi olacak.”1 İşte böyle tutacağız Kudüs’ü. Kudüs bizi tutacak biz Kudüs’ü. Kopması mümkün olmayan bir bağ ile bağlanmışız. Bizim vazgeçebileceğimiz bir Kudüs’ümüz yoktur! “İmanımdan vazgeçmedikçe Kudüs’ten vazgeçmem!” diyen rahmetli Nuri Pakdil aslında verilmesi gereken en güzel cevabı satırlarıyla vermiştir.

Çoktandır vakitler Kudüs’e ayarlı. Ait olduğumuz yere dönmek için neyi bekliyorduk sahi? Vakit tamam. Vakit Kudüs. Ayarlanmadan Kudüs’e boşuna vakit geçirirsin demişti yine Üstad Pakdil. Çoktandır Kudüs’e ayarlı vakitler fakat bir türlü ayarlan(a) mayan gönüller… Yüreğine Aksa’nın sevdasını koy(a)madığımız herkesi, azar azar yitiriyoruz. Oysa ufacık bir kıvılcım yeterlidir ve sevdasını yitirmeyen her gönüle sirayet edebilir. Nerede hata yapıyoruz diye dönüp kendimize sormamız lazım. Yaşamadığı bir şeyi bir başkasına nasıl aksettirebilirdi ki insan? Kudüs’ü yaşamayan nasıl yaşatsın? Kudüs yaşanmalı ki yaşatılabilsin. Yürüyüşte, duruşta, sözde ve gönülde hep Kudüs olsun. Kudüs’ten bir “iz” taşınsın. İzini izi bilenlerle yola koyulan yolda kalmaz. Her “iz” bizden bir “iz” taşır. “Biz” olmayı öğrendiğimiz gün, Kudüs’ün bizim olduğunu öğrendiğimiz gündür aslında. O yüzden yılmadan Kudüs’ün hürriyet me şalesini yakmak için çalışacağız. Bir an dahi tereddüt etmeyeceğiz. “Tereddüt edersen bacakların seni taşımaz.”, “Yürüyeceğim de bas ve yürü!” demiş üstad Necip Fazıl. Davandan eminsen neden tereddüt edersin? Dediğim gibi severken neyi sevdiğimizi bileceğiz. Evvela tanıyacağız. Tanımadan sevmek iddiasında bulunmak müddeinin davasını haksız çıkarır. Kudüs’ü tanıyabilmek kadar doğru tanıyabilmek de ehemmiyet arz eder. Hatta diyebiliriz ki “Kudüs’ü doğru tanıyabilmek de bir bedel ister.” Davanın ekmeğini yiyip suyunu içmek kolay da çilesine gelince herkes naz makamında. Sevdasının çilesini omuzlayamayan yüreklerin Kudüs’e dair söyleyecek bir sözü kalmış mıdır sizce? Yeniden kim olduğumuzu hatırlayabilmemiz duasıyla.

1 Tirmizî, Fiten, 73; Ebu Davud, Melahim, 17

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir