İsrail ile Hamas arasında çıkan savaş Amerika Birleşik Devletleri’ndeki kampüsleri karıştırdı. Penn, Stanford, Harvard ve diğer üniversite rektörleri, bir grup öğrencinin Yahudilere yönelik düşüncelerini ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirdikleri için eleştirilere maruz kaldılar. Üniversitelere fon sağlayanlar, üniversitelerle bağlarını kopardı; görüşlerinden dolayı mezunların iş görüşmeleri iptal edildi. Zengin fon patronları, öğrencileri aldıkları pozisyonlar nedeniyle kara listeye almaya çalıştı.
1967 yılında hukuk profesörü Harry Kalven Jr. başkanlığında öğretim üyelerinin oluşturduğu bir komite tarafından yazılan Kalven Raporu, üniversitelerin bir toplumda sosyal ve siyasi değerlerin geliştirilmesinde oynayacağı büyük ve benzersiz bir role sahip olabileceğini ancak üniversitelerin sorgulama özgürlüğü ortamını sürdürmesi ve siyasi modalardan, tutkulardan ve baskılardan bağımsız olması gerektiği değerlendirilmiştir. Örnek vermek gerekirse, bir kurum olarak üniversite, başka bir ülkeye karşı savaşa girme gibi konularda görüş bildirmemelidir. Benzer şekilde, İsrail ve Hamas arasındaki mevcut savaşa ilişkin ortak bir pozisyon belirlemeye ya da bu savaşın kökenleri veya olası çözümü hakkında kolektif bir yargıya varmaya çalışmamalıdır. Fakat bu ilke hiçbir şekilde öğretim üyelerinin veya öğrencilerin bireysel olarak düşüncelerini ifade etmelerini engellemez; aksine, ifade özgürlüğü tam da bu ilkenin korumayı amaçladığı şeydir. Öğretim üyeleri ve öğrenciler, şiddetli eleştiriler karşısında bile haklarını savunacağı anlayışıyla düşüncelerini söyleyebilir veya yazabilirler.
Harvard’da öğrenim gören öğrencilerin İsrail aleyhindeki açıklaması mevcut çatışmanın kökenlerine ilişkin yanlış ve yararsız bir tasvirdi. Harvard yönetimi bu konuda sessiz kalmak yerine sadece imzacıların üniversiteyi temsilen değil de kendi adlarına konuştuklarını açıkça belirtmeliydi. Yalnız üniversite yönetimi, görüşlerini ifade eden öğrencileri cezalandırmak isteyenlere de yardımcı olmamalıdır.
Kurumsal tarafsızlık pozisyonu için üç neden vardır. Birincisi, bir üniversite (daha doğrusu üst düzey yetkilileri) tartışmalı bir konuda kamuya açık bir duruş benimsediği anda, üniversite içinde özgür sorgulamayı engelleme riskiyle karşı karşıya kalır. “Resmi” görüşe katılmayan öğretim üyeleri ya da öğrenciler, görüşlerini ifade etmeden önce iki kez düşünecek ve böylece fikirlerin serbestçe paylaşılmasını baltalayacaktır. İkinci olarak, herhangi bir kritik sosyal veya siyasi meselede pozisyon almak, gelecekte bazı seçmenlerin önemli gördüğü diğer meselelerde de ağırlık koyma taleplerini davet eder. Örneğin bir üniversite Ukrayna’daki savaş konusunda kamusal bir duruş sergilerse, gelecekte yaygın ilgi görecek herhangi bir çatışma konusunda pozisyon alması için baskı görmekten kaçınması zor olacaktır. Kurumun prestiji her türden grup tarafından sorgulanacak ve belirli bir konuya ağırlık vermeyi reddetmek, üniversitenin o konuyu daha az önemli gördüğünün üstü kapalı bir göstergesi olarak algılanacaktır. Üçüncüsü, normlar değiştiği ve temel sosyal ve siyasi konulara ilişkin anlayışımız zaman içinde değiştiği için, güncel bir siyasi tartışmada pozisyon alan bir üniversite, bu pozisyonun yanlış olduğu ortaya çıkarsa ciddi şekilde mahcup olma riskiyle karşı karşıya kalır. Öğretim üyelerinin veya öğrencilerin bireysel hatalarının ortaya çıkarılması, kurumun bu kişiler tarafından alınan pozisyonları desteklememesi koşuluyla, bir üniversitenin özgür sorgulama arenası olarak itibarını zedelemez.
Kalven Raporunda, üniversitelerin antisemitizm, İslamofobi ya da diğer sindirme biçimleriyle tehdit edilen toplum üyelerini hem temel ahlak kuralları gereği hem de tehditkâr saldırıların üniversitelerdeki ifade özgürlüğünü tehlikeye atması nedeniyle savunma ve koruma yükümlülüğü olduğu açıkça belirtilmiştir. Üniversiteler, kilit dış politika konuları da dâhil olmak üzere, özgür bir toplumda kritik bir role sahiptir. Elit üniversiteler, bağışlar sayesinde piyasa baskılarından izole edilmişlerdir ve yumuşak paraya bağlı çalışan uzmanların aksine öğretim üyelerinin kar-zarar kaygısı duymadan fikir beyan edebilmeleri kurumları tarafından korunmaktadır. Demokratik bir toplumda başka hiçbir kurum, üyelerinin geçim kaynaklarını kaybetme korkusu olmadan düşündüklerini söyleme kabiliyetlerini korumak için bu kadar donanımlı değildir.
Dünyada kamu politikası eğitimi veren üniversiteler, güncel meselelerle yakından ilgilenen ve bu meselelere yönelik çabaları desteklemek isteyen bağışçıların ilgisini çekmektedir. Belirli bir konuya derin ilgi duyan bağışçılar, üniversitenin, belirli konulardaki görüşlerini benimsemesini isterler. Gerçeğe ulaşmak için zor sorular soran araştırmaları desteklemek yerine, bazı bağışçılar hangi soruların sorulması ve doğru cevapların ne olması gerektiği konusunda güçlü görüşlere sahip olabilir. Bu gibi durumlarda akademideki yöneticiler, bağışçıları mutlu etmek amacıyla görüşleri bağışçının tercihleriyle çelişen öğretim üyeleri veya öğrencileri marjinalize etmelerine yol açmasına izin vermemelidir.
Üniversiteler, öğrencilerin ve öğretim üyelerinin toplumun iyiliği adına mümkün olduğunca dürüst, kısıtlamasız ve saygılı bir şekilde düşünebilecekleri, yazabilecekleri ve konuşabilecekleri bir ortamı teşvik etmeye odaklanmalıdır.
(Foreign Policy, Stephen M. Walt, 31 Ekim 2023 tarihli yazıdan yararlanılmıştır.)