Cumartesi, Mayıs 17, 2025

Ümmetin Derdiyle Gözyaşı Dökmüş Bir Hanım

Kübranur Özbey

Paylaş

Tarihimiz, inandığı dava uğruna çileler çeken ama yine de yılmayan mücahide hanımlara şahid olmuştur. Bu kıymetli hanımlardan biri olan Şule Yüksel Şenler de ömrünü başörtüsü mücadelesiyle geçirmiş, davalarına başkoyduğu Âişe, Fatıma (Radıyallahu Anh) gibi olma azmiyle, Allah’a davet için şehir şehir dolaşmış, ümmetinin derdiyle gözyaşı dökmüş bir hanım olarak tarihe adını yazdırmıştır.

1938 yılında dünyaya gelen Şule Yüksel Şenler, aslen Kıbrıslı bir anne babanın üçü kız üçü erkek olmak üzere altı çocuğundan biridir. Memur olan babasının görevi nedeniyle ailesi memleketin birçok yerini gezmiştir. Altı buçuk yaşına kadar Karabük’te ikâmet eden Şule Yüksel, babasının tayini vesilesiyle ailesiyle birlikte İstanbul’a gelmiştir. Annesinin sağlık durumu nedeniyle ortaokul ikinci sınıfta eğitimini bırakmak zorunda kalmış ancak içindeki okuma azmini dindirememiş, elinden kitaplarını eksik etmemiştir. Öyle ki onun okuma azmi bulaşık yıkarken bile göz ucuyla kitabına bakacak kadar tutku doludur. Henüz on dört yaşında iken Safa Önal’ın teşvikiyle Yelpaze Dergisi’nde öyküler yazmaya başlar. Yirmi yaşına geldiğinde ise Kadın Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapmaya başlamıştır.

ADIM ADIM HİDAYETE

Şule Yüksel Şenler’in hayatı, çağının gereği olarak gördükleri Batılılaşmaya öncülük eden bir ailede başlamıştır. Evde sık sık balolar, eğlenceler, fasıllar gerçekleştirilmektedir. Şule Yüksel Şenler’in hayatı Bediüzzaman’la tanışan ağabeyini bir gün evde namaz kılarken görmesiyle değişmeye başlar. Babasının önce okulunu bitirip bir meslek sahibi olması gerektiği konusundaki kesin kararı sonrası ağabeyi Rabbinin rızasını kazanmak istediğini söyleyerek hem okulunu hem ailesini terk eder. Ağabeyinin gidişinden çok etkilenen ve daima bir boşluk ve arayış içerisinde olan Şule Yüksel Şenler, abisi Özer Şenler’in amansız bir hastalığa yakalanması üzerine bir hastane odasında kendisinden Risaleyi Nur derslerine katılmasını istemesini şöyle anlatıyor:

“Ağabeyim sarılık geçirdi, ölümle yüz yüze iken bana, ‘Senden son isteğim, Risaleyi Nur derslerine katılmandır.’ dedi. Ağabeyimin ısrarıyla derse gittim. Görmediğim bir manzara, upuzun elbiseler içinde başlarında örtü olan on beş hanım. Onları böyle görünce çok etkilendim ve belki de hidayetin ilk tohumları burada atıldı.”

Daha sonra bu derslere annesi, kardeşleri ve arkadaşlarıyla katılmaya başlamıştır. Gittiği derslerde Risaleleri okumaya başlayan Şule Yüksel, bir süre sonra namaza, ilerleyen günlerde de başını örterek İslâm davası için mücadele etmeye başlar. Yazılarında da her daim bu değişen düşüncelerini yansıtması üzerine yazdığı gazetenin sahibiyle tartışır ve gazeteden kendi isteği ile ayrılır.

YENİ BİR DÖNEM BAŞLIYOR

Kadın Gazetesi’nden ayrıldıktan sonra yirmi bir yaşında Yeni İstanbul Gazetesi’nin gençlik köşesinde yazmaya başlayan Şule Yüksel Şenler, bir taraftan da Bakırköy’de Ermeni bir terzinin yanında çalışmaktadır. Burada, örtüyü halka sevdirmek için şık pardösüler diker ve kendi başörtüsü modelini tasarlar. Öyle ki tasarımları ile çevresindeki birçok kızı etkilemeyi başarmış ve onu örnek alan kızlar onun gibi örtünmeye başlamıştır. Örtünmeyi diğer kadınlara da sevdirmek adına Müslüman kadınlara seslenen tebliğ niteliğinde “İslâm Kadınına Hitap” başlıklı bir yazı kaleme alır ve bu yazısında tüm kadınlara tesettürden ve öneminden bahseder. Fakat Türk Kadınlar Birliği tarafından hakkında dava açılır. Ona açılan ilk ve son dava bu olmamıştır. Yazmış olduğu yazılar ve vermiş olduğu konferanslar nedeniyle hakkında davalar açılmaya devam etmiştir. Ancak bu durum Şule Yüksel Şenler’in içindeki yazma ve tebliğ etme arzusuna mâni olmamış, aksine artırmıştır.

BİR HATIRAT

Şule Yüksel Şenler, ilk konferansını “İslâm’da Kadının Yeri ve Sorumlulukları” adlıyla Samsun’da vermiştir. Bu konferansın ilginç bir süreci vardır: Kadının sesinin haramlığı endişesiyle kadın ve erkeklerin bir arada bulunduğu bir ortamda konferans vermekten çekinen Şule Yüksel Şenler, ancak kendisine müftülükten getirilecek bir fetva ile konferans verebileceğini söylemiştir. Şule Yüksel Şenler’in konferans vereceğini duyan halk ise çoktan konferans salonunu, yolları ve sokakları doldurmuştu. Bunun üzerine konferansın verilmesi için gerekli icazeti almak adına telgrafla müftülüğe şu soru sorulur: “Efendim, bir evde yangın çıksa alevler her tarafı sarsa ve çoluk çocuk içerde kalsa imanlı, ihlaslı, Müslüman kadını camı açıp da ‘İmdat, cankurtaran yok mu? Yangın var.’ diye bağırabilir mi? Ve bu sesi erkeğin duyması caiz olur mu?”

Kısa süre sonra müftülükten caizdir, cevabı alınır ve müftülüğün cevabı Şule Yüksel Şenler’e getirilir. Etrafındakiler Yüksel’e, “Efendim bugün de alevler her yeri salmış, imanlar yanmaktadır.”, derler. Bunun üzerine Şule Yüksel Şenler, konferans salonuna erkeklerin alınmaması yalnızca dışarıdan hoparlörle dinleyebilmeleri şartıyla konuşmayı kabul eder.

SABIRLA GEÇEN AYLAR

Şule Yüksel Şenler, Papa’nın Türkiye’ye yaptığı gayri resmi bir ziyarete gösterilen ilgi ve tavizler üzerine dinî ve millî değerlere sahip olmanın verdiği hassasiyetle ele aldığı “Ağlayın, Ey Müslüman Kardeşlerim Ağlayın!” başlıklı yazısından ötürü dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın açtığı dava neticesinde 13 ay hapse mahkûm edilmiştir. Cezasını çekmeye başladıktan yaklaşık iki ay sonra Cumhurbaşkanının özel affıyla cezasının sona erdiği haberini alan Şule Yüksel, affı kabul etmeyerek bu affın dondurulması ve mahkûmiyet hâlinin kalan süresince devam etmesi talebinde bulunur. Ancak ne var ki Şule Yüksel Şenler’in hapishane günleri zorluklarla geçmiştir. Sabırla çileli günlerini geçiren Şenler, cezasının bitmesine bir ay kala hastaneye sevk edilir ve kalan cezasını burada tamamlar. Hapishanede geçirdiği günler onun kalbindeki iman sevgisini hiç eksiltmemiş aksine çıktıktan sonra ele aldığı yazılara, konferanslara aynı kararlılıkla ve artan azmiyle devam etmiştir.

SATIRLARDAN BEYAZ PERDEYE

Şule Yüksel Şenler, çok erken yaşlarda tutkuyla bağlandığı yazma aşkının neticesi olarak yazdığı yazılar ve romanlarıyla edebiyatımıza önemli katkılarda bulunmuştur. Kalemiyle cihad etmiş, nice insanın hidayetine öncülük etmiştir. “Kendi hikâyemi anlattım.” dediği, hepimizin adını yakından bildiği “Huzur Sokağı” adlı romanı, “Birleşen Yollar” olarak beyaz perdeye aktarılmıştır. Bunun yanı sıra “Gençliğin Izdırabı”, “Hidayet”, “Bize Ne Oldu”, “İslâm’da ve Günümüzde Kadın”, “Duyuşlar”, “Her şey İslâm İçin”, “Uygarlığın Gözyaşları”, “Kız ve Çiçek”, “Sağ El”, “Bir Bilinçli Öğretmen” ve “Yılanla Tilki” gibi nice kıymetli eseri kaleme almıştır.

Gazete ve dergilerde yazmaya devam eden Şule Yüksel Şenler, İdealist Hanımlar Derneği’ni kurmuş ve derneğin manevî başkanı seçilmiştir. İnandığı gibi yaşamaktan, doğru bildiklerini insanlara anlatmaktan ve ömrünün son zamanlarına kadar yazmaktan çekinmemiş, “Kalem ancak kâğıtla buluşursa ilham doğar.” diyerek biz gençlere yazmamız için tavsiyelerde bulunmuştur. Vefatından önce kendiyle gerçekleştirdiğimiz bir söyleşisinde, “Kim İslâm’da iyi bir çığır açarsa açtığı çığırın ecri ve kendisinden sonra, onunla (O çığırla) amel edenlerin ecirleri, sevaplarından hiçbir şey eksilmeden ona aittir.”1 Hadis-i Şerifini örnek vererek bizlerin de öncü olması için nasihatlerde bulunmuştur. Şule Yüksel Şenler, inandığı davasında Âişe, Fatıma (Radıyallahu Anh) annelerimiz gibi olma arzusu uğruna, bir kadın olmasına rağmen şehir şehir dolaşmış, Müslüman kadınların uğradığı haksızlıklara karşı verdiği mücadelesiyle birçok şeyin öncüsü olmuş ve son nefesine kadar kalemiyle mücadele etmiştir. Bizler de yazımızı onun çok kıymetli bir sözü ile bitirelim:

“Hidayet, yeni ufuklara kanat açmanın başlangıcı olmalıdır…”

1 Sünenu’n Nesaî, V, 99

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir