Cumartesi, Aralık 21, 2024

Ufkun Ötesi

Akile Tekin

Paylaş

İnsan kadar değil, bireyin kendisi kadardır ufku. Zira insan tek türü olmayan bir varlık cinsidir. Kur’an-ı Kerim nazil oluşu itibariyle kıyamete kadar tüm zaman ve mekanlardaki insanlara hitap ederken, insanlara mahsus anlık değişkenlere, kulluk açısından ilerleyiş ve gerileyişlerine, ufuklarına uygun çağrılarda bulunur, mükafatlar vadeder. Tüm insanlık için bu vaatlere kavuşmanın yegane şartı tevbedir. Mümin için de mi? Aslında en çok Mümin için…

TEVBE SURESİ’Nİ TANIYALIM

Tevbe Suresi Medine’de nazil olan surelerdendir; tamamı Medine’de nazil olan son suredir. Mushaf tertibinde dokuzuncu sure olup, 129 ayettir. İsmini, kavram olarak “tevbe”nin zikrolunduğu 104. ya da Tebük Savaşı’na mazeretsiz olarak katılmayan sahabiler hakkında Allah’ın kullarının tevbesini kabul edeceğini müjdelediği 117, 118. ayetlerden aldığı nakledilmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’de Besmelesiz başlayan tek suredir. Bunun sebebi olarak, Enfâl Suresi’nin devamı olması ya da daha fazla tercih edilen görüşe göre müşriklere ültimatom içeren bir hitapla başlaması zikredilebilir. Efendimiz’in (Aleyhisselâm)  nazil olan ayetlerin surelerdeki yerlerinin belirlenmesi ve surelerin yerleştirilmesi tatbikinde, Tevbe Suresi’nin Enfâl’den sonra kaydedilmesini emrettiği, fakat Besmele yazılmasından söz etmediği nakledilmiştir. Tevbe Suresi’nin Efendimiz’e (Aleyhisselâm)  verilen ve Tevrat’ın muhtevasının tamamına denk gelen yedi sureden (seb‘-i tıvâl) biri olduğu haber verilmiştir.[1]

TEVBE SURESİ’NDE TEVBE

Tevbe kelime manası itibariyle dönmektir. Ancak bu dönüş, kişinin herhangi bir şeyden geri dönme istek ve ümidi kalmaksızın, önceki hal ve fiilin günah olduğunu kabul ederek, buna tercihen Allah’a yaptığı kesin dönüşünü ifade eder. Günümüz insanı için dinini İslam’a dönüştürme, İslam’ı kabul kararı bu sebeple tevbe olarak tarif edilmez. Dolayısıyla tevbe Mümin içindir, kendisini Allah’tan uzaklaştıran her durumdan, günahtan, nedametle Allah’a dönüşünü tasvir eden bir kavramdır. Tevbe Suresi’nde tevbe kavramı, müşriklere hitaben Allah ve Rasülü’ne karşı davranışlarından dönmeleri talebi, tevbenin Allah’ın izni ve dilemesiyle mümkün olduğu, Tebük Savaş’ından geri kalan münafıkların tevbe etmesi gerekliliği/tevbeye davet, Allah’ın kullarının tevbelerini kabul edici oluşu, tevbe eden Müminlerin tevbe ile adlandırılması ve sureye adını veren hadisedeki Müminlerin tevbesinin kabulü çerçevesinde zikredilmiştir.[2]

Hicretin 9. yılında sıcağın en şiddetli olduğu, meyvelerin hasat edileceği, ticaretin zirveye ulaşacağı mevsimde Allah’ın ve Rasülü’nün davetiyle Tebük Seferi’ne çıkılmıştır. Surede “zorluk saati”[3] olarak adlandırılan bu sefere, iman ve amel bakımından olgunlaşmış, mallarıyla, canlarıyla imanlarının hakkını îfâ etme gayretindeki Müminler’den üçünün kendilerine güven sebebiyle yaşadıkları rûhî tembellik onların Allah, Rasulü ve diğer Müminlerden cihatta geride kalmalarına, sefer dönüşü onlar nezdinde Allah’ın emriyle dışlanmalarına, aşama aşama toplumdan ve ailelerinden tecride yol açmıştır.[4] Onları bu kederden kurtaran ve ufuklarının ötesinde nimetlere kavuşturucu tek imkan ise tevbeleri olmuştur.

Tevbe Suresi’nin bir kısmı Tebük Savaşı esnasında, başlangıç ayetlerini ihtiva eden diğer kısmı da Tebük Savaşı sonunda nazil olmuştur. Bu sürece kadar Müminler müşriklerle bir takım anlaşmalar yapmışlar ancak müşrikler bu anlaşmaların gereğini yerine getirmemişlerdi. Efendimiz (Aleyhisselâm) Ebu Bekir’i (Radıyallâhu Anh) hac emiri tayin ederek Müminleri bu yılda hacca göndermiştir. Kafile yoldayken Efendimiz’e (Aleyhisselâm) surenin ilk ayetleri nazil olunca Efendimiz bunları Hz. Ali’ye öğreterek kafileye yetişmesini, Ebu Bekir’in bu emirleri Mekke’de tüm insanlara ve müşriklere ilan etmesini istemiştir. Sureyle, müşriklerin bu ilandan dört ay sonra Mekke’yi terk etmesi, anlaşmayı bozmayan kabilelerin anlaşma şartlarına anlaşma sonuna kadar uymak şartına itaat emredilmiştir. Müminlerden ise verdikleri sözlere sonuna kadar sadık kalmaları ve anlaşmayı bozan taraf olmamaları istenmiş, imanın, İslam’ın, amelin ve ahlakın gereğini yapmanın onlara kazandıracakları müjdelenmiştir. Ayet-i Kerime’de “Allah, mü’min erkeklere de, mü’min kadınlara da -kendileri içinde ebedi kalıcı olmak üzere- altından ırmaklar akan Adn cennetlerini ve çok güzel meskenler va’detdi. Allahın bir rıdvanı (rızası) ise daha büyüktür. İşte bu, asıl bu, en büyük saadettir.” buyrulmaktadır.[5]

MANASI AÇISINDAN TEVBE SURESİ 72. AYET-İ KERİME

İnsan için var edilmiş olan cennet ve ziyadesine/ötesine ulaşma vesilesi ve imtihanlar silsilesinin adı olan dünya, insanın kendi başına terkedildiği bir yurt değildir. İnsan, Kur’an ve Efendimiz’in rehberliği ile önce zihnî bakımdan ötelerin varlığından haberdar edilir, bunun boş bir hayalden ibaret olmadığı anlatılır. Tevbe Suresi 72. Ayet’te Allah’ın va’detmesi/adeta kuluna söz vermesi ifadesi, bunun en güzel örneklerinden biridir.

Surenin 71. Ayetinde kulun böylesine büyük mükafatlara kavuşması için önce kulluğunu izhar edici, imanının gereği olarak, Müminleri dost edinme, iyiliği emir kötülüğü nehiy, namazı ikâme, zekatı îfâ, Allah ve Rasulü’ne itaatle mükellef olduğu hatırlatılır. Bu gayrette olan Mümin erkekler ve hanımlar için sonu olmayan cennetler olabildiğince genel ifadelerle tanıtılmıştır. Bu ifade tarzı insan miktarınca olan zihnin, ufkun, düşünce dünyasının, öteler hakkındaki tefekkürüne yöneliktir. Cennetle bitmeyen bu ikram, Allah’ın rızasının daha büyük oluşunun hatırlatılmasıyla devam etmiştir. Ehl-i Sünnet alimleri rıdvanı, cennette Allah’ı görmek olarak tarif ederler. Surenin 21. Ayetinde de iman edip hicret eden, malları ve canlarıyla cihad eden Müminlerin Allah’ın rahmeti ve rıdvanı ile birlikte cennetlerle müjdelendiği zikredilmiştir.[6]

ALLAH’A DÖN!

Aslına/fıtratına, insan için yaratılana, Yaratan’ına dönmenin adı olan tevbe, cennet ve ötesi için, dini İslam olmayan için de, dini İslam olan için de, olmazsa olmaz tek şarttır. Fikirleri, halleri, şartları an be an değişen insanın her namazın her rekatında Fatiha Suresi ile istikamete ulaşma isteği, iyi halde olanın daha iyi hale, bu konumda olanın mevcut olandan daha iyisini amaçlaması, insanın ufku ötesinde nimete kavuşması, tevbe ile başlar. Arifler bu sebeple kulu Allah nazarından bakışa teşvik ederek, “Bir kişi için sevap olan bir husus, diğer biri için günah olabilir.” demişlerdir. Efendimiz’den (Aleyhisselâm) Tebük Seferi dönüşü “Bugün küçük cihaddan büyük cihada döndük.” naklolunması da bu hakikatin bir başka ifadesidir.[7]

[1] Bekir Topaloğlu, “Tevbe Suresi”, DİA, 2011, 40: 585-588

[2] Metindeki sırasıyla ilgili ayetler için bkz: Tevbe Suresi 9/3, 5, 11, 15, 102, 104, 106, 112, 117, 118, 126

[3] Tevbe Suresi 9/117

[4] Hadis-i Şerif’te bu kimselerin Ka’b b. Mâlik, Hilal b. Ümeyye, Mürâre b. Rebî olduğu bildirilmiştir. Bkz. Buhârî, “Megâzî”, 67, “Tefsîr”, 9/1

[5] Hasan Basri Çantay, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, 15. Baskı, İstanbul, Elif Ofset, 1410/1990,1: 288

[6] Fahreddin er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr Mefâtihu’l-Gayb, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabi, Beyrut, 1990

[7] Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ.

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir