İstihbarat teşkilatı insanlığın ilk zamanlarından itibaren var olduğu gibi Türk tarihinin ilk dönemlerinden bu yana farklı biçim ve yöntemlerle varlığını sürdüren bir örgütlenme biçimidir. İlk dönemlerde Türkler, Orta Asya’da Çin ile olan mücadeleleri sırasında kendi devletlerini yıkmak için görevlendirilmiş olan Çin istihbarat örgütüne “Çaşut” adını vermişlerdir. Daha sonraki zamanlarda bu isim farklı şekillerde kullanılmış, günümüze kadar ise “casus” biçiminde gelmiştir.
İlk dönem Türk tarihi ile ilgili istihbarat faaliyetleri iki özellik taşımaktaydı. Bunlardan biri din diğeri ise siyasi amaçlıydı. O dönem içerisinde bunun için öncelikle yönetici sınıfını elde etmeyi hedeflemişlerdi. Bu yöntem ile toplumsal sorunlarla devletlerini parçalamayı amaçlıyorlardı. Asya’da görülen bu tür casusluklara ait ilk faaliyetleri Çin manastırlarında yetişen rahipler gerçekleştirmiştir. Bu kişiler en bilinen yöntemle kılık değiştirerek Türkler arasına girip gezgin gibi davranırdı. Bu sayede bir yandan kendi dinlerini yaymaya çalışırken öte yandan da Türk toplumunun genel anlayışı, gelenekleri ve güvenlik konuları hakkında bilgiler toplarlar, bunları “seyahatname” adı altında hükümdarlarına sunarlardı. Bu yöntem ilerleyen dönemlerde Türkler tarafından sıkça başvurulan yöntemler arasında yerini almıştı. Dini casusluğun önemini yitirmesiyle birlikte tüm zamanlar için oldukça önem arz eden siyasi istihbaratlar ön plana çıkmaya başlamıştı.
İSTİHBARAT FAALİYETLERİ
İnsanlık tarihinin başlangıcından günümüze kadar varlığını sürdüren önemli bir teşkilatlanma çeşidi de istihbarat faaliyetleridir. Diğer bütün devletlerde olduğu gibi Türkler de bu tür faaliyetlere büyük önem verirdi. Özellikle Balkanlar’ın ve İstanbul’un fethi ile birlikte toprakları genişleyen Osmanlı Devleti, geniş çaplı bilgiye sahip olmak için farklı yöntemlerle, casusluk faaliyetlerinden yararlandı. Fakat bu casusluk faaliyetleri günümüzdeki kurumsal istihbarat faaliyetleri ile benzer özellikleri taşımamaktaydı. Bu açıdan günümüzde ülkelerin kullandıkları istihbarat faaliyetlerinin içeriği ve yöntemi ile Osmanlı ülkesinde kullanılan yöntemler, hem teknik bakımdan hem anlayış ve uygulayış bakımından farklıydı. Osmanlı istihbaratı, sadece farklı isim ve şekillerde devletin dış ülkelere karşı girişecekleri mücadelelere yön vermek ve içeride baş gösterecek taşkınlıklara karşı önlem alma amacı gütmekteydi. Düzeni ve sistematiği olmayan bir yöntem kullanmaktaydı. Tarih boyunca her devlet kendi çıkarları açısından çeşitli istihbarat faaliyetlerinde bulunmuş ve bu amaç doğrultusunda geniş bir istihbarat ağı kurmuştur. Gerek ülkelerarası karşılıklı yürütülen istihbarat hareketleri için gerekse de ülke içerisinde mevcut düzen ve iç asayiş karşıtı faaliyetler için de devletin yine aynı istihbarat yöntemini kullanması en doğal hak olarak görülmüştür. Bu sistematik içerisinde istihbarat faaliyetleri iç istihbarat ve dış istihbarat olmak üzere iki şekilde uygulanmıştır. Yüzyıllar boyunca önemini yitirmeyen bu faaliyetler ülkelerin güvenliği ve geleceği için oldukça gerekliydi.
OSMANLI COĞRAFYASINDA CASUSLUK
Osmanlı Devleti’nin klasik dönemine bakıldığında, kendinden önceki Türk devletlerinde olduğu gibi önemli istihbarat faaliyetlerinde bulunulduğu görülür. İstihbarat faaliyetleri bu dönem kendi içerisinde ayrılmıştır. İstanbul’un fethi ile birlikte kuruluş sürecinin sorunsuz ilerleyebilmesi için gönüllü casusluklar ön plana çıkmış ve bu doğrultuda Osmanlı Devleti tarafından fethedilen bölgelere gönderilmişlerdir. Gönüllü casuslar, devletin kuruluşu sırasında henüz devlet kurumlarının tam olarak oluşmadığı ve kurumsallaşmanın tamamlanmadığı dönemde, özellikle dış istihbarat alanında, beyliğin mensupları arasından yeni fethedilecek yerlerdeki düşmanlar hakkında bilgi toplama ve bu bilgileri hızlı bir şekilde merkeze ulaştırma konusunda önemli görevler yürütmekteydiler. Öte yandan gönüllü olarak yapılan bu görevler hiçbir zaman karşılıksız kalmaz ve hükümdar tarafından çeşitli hediyelerle ödüllendirilirdi. Paralı casusluk yöntemi ise devlet tarafından kendilerine maaş ödenerek görev yapan resmi casuslardır. Bu uygulama özellikle devlet sistematiğinin yerleştiği süreçte uygulanan bir yöntemdi. İstihbarat sahasında en çok uygulanan yöntem, “dil alma” yöntemiydi. Daha önceki dönem ve devletlerde de uygulanan, düşman hakkında bilgi almak açısından yapılan akınlarda düşman tarafından alınan esirler ve bunlardan elde edilen bilgilere verilen isimdi. Osmanlı’dan haber almak üzere gelen yabancılar bu yöntemi uygulamaktaydı. Bu faaliyetleri engelleyen Osmanlı vatandaşları tımar(hediye toprak) ve terakkilerle ödüllendiriliyorlardı.
Klasik dönem Osmanlı tarihine bakıldığında gerek Osmanlı vatandaşı gerekse yabancı ülkenin vatandaşları olup Osmanlı lehine casusluk yapanlar da vardı. Bu tüccar ve gezginlerin hemen her ülkeye gitmelerinde bir sakınca bulunmuyor, hatta istenilen ülkelerde sahip oldukları statüleri gereği her yere gidebiliyorlardı. Üstüne üstelik gerekli bilgileri alabiliyorlardı. Bu da hemen hemen her ülkenin devlet adamlarının ilgisini çekiyor ve bilgileri elde edebilmek adına her türlü yöntemlere başvuruyorlardı.
Ülkelerin iç ve dış politikada istikrar sağlama çabalarının temelini istihbarat yöntemleri oluşturmaktaydı. Devletler bu noktada hem eğitim faaliyetleri vererek hem de resmiyet kazandırarak bu faaliyetleri kabul görür hale getirmişlerdir.