Pazar, Mayıs 18, 2025

Toprak Doyurur

Songül Anük

Paylaş

İnsan arar. Hissedip durduğu boşluğun içinde kendisini tamamlayacak bir şeyin peşine düşer. Onu bulmak için bakmadık delik, kaldırmadık taş en nihayetinde yapmadık şey bırakmaz. Aradığı sonsuzluk arzusunu dünyanın sonlu nimetleri arasında bulmaya çalıştığından olsa gerek ki hiç ama hiç tatmin olmaz. Zira sonlu bir yurt olan dünya, sonsuz bir yurt olan cennete vesiledir ama asla onun birebir aynısı değildir.

İNSAN VE TABİATI

İnsan elde ettikleri karşısında doyumsuz bir varlıktır. Aslında onun bu karakteri doğru kanalize edildiğinde kendisini ebedî saadete ulaştıracak bir mevhibedir. Zira bu istekler olmasa insan cenneti de arzulamaz, orası için gerekli gayret ve çabayı da göstermezdi. Yaptığı ibadetlerle yetinir, daha iyisi için uğraşmazdı. Ancak bu doyumsuzluk dünya ve lezzetleri ekseninde sarf edildiğinde içinden çıkılmaz bir karanlığa sürükler. Biriktirme merkezli bir yaşama çeken bu arzular en nihayetinde mevcut nimetlerin de kaybolup gitmesine sebep olur.

TOPRAK DOYURUR

İnsanın sahip olduklarıyla yetinme noktasında zorlandığını ve daima daha fazlasını elde etmek için sürekli bir arayış içinde olduğunu bilen Sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“İnsanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa, bir vadi daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Ama Allah, tövbe edenin tövbesini kabul eder.”[1]

Fahr-i Kâinat Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bu Hadis-i Şerifle insanın nefsine hâkim olamadığında nasıl bir açgözlülüğe düşeceğini açıkça ifade etmiştir. Hadiste zikri geçen “toprak” kelimesi, hem insanın mezarda bedenini örtecek olan gerçek anlamıyla toprağa işaret etmekte hem de manevî bir anlam taşıyarak dünya hırsının insanı hiçbir zaman tatmin edemeyeceğini ifade etmektedir. Hatta dünya nimetlerinin insanı tatmin etmesi bir tarafa, tıpkı günahların kalp dünyasını karartması gibi dünya malına aşırı düşkünlüğün de insanın hem dünyasını hem ahiretini tehlikeye atacağına dikkat çekilmektedir.

TÖVBE LAZIM

İnsan topraktan yaratılmıştır. Öyleyse onun tabiatında toprağın birtakım özelliklerinin bulunması yadsınamaz bir gerçektir. Toprak, bazı zamanlar kurur. Bazı zamanlar sıcaktan kavrulur, suya hasret çeker. O ancak, Allah Teâlâ’nın lütf-u keremiyle gökten yağdırdığı bol yağmurlarla canlanır. Yağmura kavuşan toprak o zaman yeniden hayat bulur. Yeşillenir, renk renk çiçeklere, çeşit çeşit ağaçlara ev sahipliği yapar. Tıpkı toprak gibi insan da kimi zaman kupkuru oluverir, manevî hayatının damarları kesilir. İnsanın nefsi dünyaya meylettiğinde, dünyanın sonlu nimetleri karşısında hırslandığında, kazandığının üzerine biriktirme gayretini eklediğinde gönlü kuraklaşır. Manevî dünyası kuraklaşan gönlün şifa suyu ise tövbe iksiridir. Zira kulun yeniden kendine gelebilmesinin yegâne yolu Allah Teâlâ’ya dönmesi ve O’ndan yardım dilemesiyle mümkündür. Bu nedenle Server-i Enbiyâ Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) zikri geçen Hadis-i Şerifte açgözlülük ve kanaatsizliğin de tıpkı diğer günahlar gibi çirkin bir şey olduğuna ve bu nedenle tövbe edilmesi gerektiğine “Ama Allah, tevbe edenin tevbesini kabul eder.”[2] buyurmak suretiyle işaret etmiştir.

ASIL ZENGİNLİK

Şüphesiz ki tüketim toplumu anlayışının giderek arttığı, insanların daha çok kazanmayı hedefleyerek başkalarını göz ardı ettiği bir dünyada, Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) bu Hadis-i Şerifi, toplumsal bir uyarı niteliğindedir. Ayrıca üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da yalnızca bir bireyin değil tüm insanlığın daha adil, paylaşımcı ve barışçıl bir dünya için birlikte hareket etmesi gerektiği gerçeğidir. Son zamanlarda sıkça karşılaştığımız sınırsız bir tüketim isteğini, doğaya verilen zararı ve toplumsal adaletin bozulmasını, insanın dünya hırsının dışa yansımış olumsuz etkileri olarak okumak pek tabiidir. Bu nedenle Hadis-i Şerif, sadece bireysel bir uyarı değil, toplumsal bir öğüt olarak da algılanmalıdır. Nitekim güzel dinimiz, insana malın mülkün, makamın ve mevkilerin geçici olduğunu hatırlatarak asıl mutluluğun maneviyatta aranması gerektiğine işaret etmiştir. Resul-i Ekrem Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) konu ile ilgili şöyle buyurmuştur: “Asıl zenginlik mal çokluğu değil, gönül zenginliğidir.”[3]

Zenginlik deyince mal ve mülkün ön plana çıkıp, gönül zenginliğinin arka plana düştüğü bir çağda elbette ki dünya nimetlerinin tadını çıkarmakta sorun yoktur. Yalnızca onlar için kendimizi kaybetmediğimizden emin olmalıyız…

[1] Buhârî, “Rikâk”, 10.

[2] Buhârî, “Rikâk”, 10.

[3] Buhârî, “Rikak”, 15.

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir