Cumartesi, Mayıs 17, 2025

Tasarlanan Toplum: McDonaldlaşma

Sümeyye Bozkurt

Paylaş

Küreselleşen dünya ve kapitalist düzen, bireyi var olduğu toplumun içinde silik bir kimliğe büründürmektedir. Bu düzen içinde aynı standart yaşama sahip olmak kabul görürken, farklı olmak ötekileşmeyi getiriyordu. Küresel endüstrinin kullandığı kitle iletişim araçları, reklamlar ve sosyal medya linkleri insanları tek tip mutluluk çeşidine alıştırmakta. Bu mutlulukta hepimiz aynı giyinmek, aynı linklerden aynı ürünleri kullanmak zorundayız. İnfluencer kimliği ile topluma inşa edilen bu link alışverişi, aslında “McDonaldlaşma” tabiri ile ifade edilen sosyolojik bir problemdir. Bu yazımız da toplumun aynılaştırılması üzerinde bir inceleme olacaktır.

McDonaldlaşma

Amerikalı sosyolog George Ritzer, toplumun içinde hızla büyüyen tüketim çılgınlığı sonucunda insanların bireysel zevklerinin kaybolduğunu ve herkesin aynı şeylere sahip olduğunu keşfetmiş. Bu sefer toplumun ne zaman bu konuma ulaştığı fikrine kafa yormaya başlamış. İşte bu noktada hızla büyüyen tüketim çılgınlığında market zincirler ve fast-food restoranları incelediğinde bir nokta dikkatini çekmişti. Hepsi birbirinin aynı tek kullanımlık paketleme, hızlı yenilecek yiyecekler, self servis dediğimiz kendin al sistemi ile restoran sahiplerinin işleri kolaylaşırken, hizmet alan insanların daha fazla yorulduğunu keşfetmiş. İşte yazının bu kısmında konu başlığının adıyla benzeşen McDonalds firmasına değinmek istiyorum. Bu firma ilk defa bayilik vererek yeni restoranlar açma, tek kullanımlık ürünler, hızlı pişirilen fast-food yiyecekleri ve kendin al sistemi ile restoranlar arasında bir devrim başlatıyor. Onu takip eden süreçlerin içerisinde alışveriş merkezleri, yaşam alanları ve sağlık sektörünü etkileyen müthiş bir standartlaşma dalgası başlıyor. Zincirleşen firmalar içinde herkesin kendi düzeni ve işi vardır; dolayısıyla karmaşa yaşanma ihtimali yoktur. Bu noktada Weber’in rasyonel yaklaşımlarla bürokrasinin beraber kullanılması gerektiği kuramıyla benzeşir. Herkesin kendi işini bilmesi ve düzenle işini yapması, diğerine müdahale etmemesi gibi işlemler, Mcdonaldlaşma fikrinin maksimum verimlilik fikriyle uyumlanır. Fakat bu maksimum verimlilikte insan olayın dışında bırakılır. Çünkü insan ne hissedeceği ne düşüneceği ya da nasıl davranacağı belirsiz bir varlıktır. Bu sistemin içinde insan, öngörülemediği veya tahmin edilemediği için sistem dışıdır. Evimizde yaptığımız kek her zaman aynı oranda kabarmayabilir fakat Mcdonalds köfteleri her zaman aynı oranda pişer. Çünkü baştan sona stabil bir makineye verilen kodlar sayesinde her şey her zaman aynı sonuca ulaşır. Böylelikle rasyonalite ilerleyip gözden kaybolduğunda Weber’in dediği gibi bürokratik sistemler demir bir kafes olur insanın üstüne kapanır.

Sistemleşen Toplum

Aynılaşan toplumun dört özelliği bulunuyor. Öncelik verimlilik, insanların kısa yoldan yemeklerini yemeleri ya da alışveriş merkezlerinde ihtiyaç olabilecek her şeyin bir arada olması, gezerken vaktinin kontrolünü kaybetmen gibi maksimum verimlilik maksimum kar. Ardından tabi ki hesaplanılabilirlik, yani muhteşem cumalar, süper kasım indirimleri, az öde çok ye sloganları ile az para çok hizmet, ürün algısı oluşturmak. Hesaplanılabilen insan, tabi ki öngörülebilir de oluyor. Her şeyin aynı olması gezilen zincir maketlerde reyonların yerlerinin ve hatta renklerinin bile aynı olması. Böylelikle hep aynı ürünü kullanan insan her zaman her yerde aynı ürüne sahip olabilirken başka bir şey neden denesin ya da yeni şeylere neden açık olsun, alıştığı konfor dururken. Bu tezin son kısmı ise denetlenilebilirlik. İşte bu kısım insanları teknolojik aletlerin kontrolünde tutuyor.

Buraya kadar bahsedilenler açıkça toplumun şirketler verim alsın diye, öngörülerek ya da denetlenerek dizayn edilmesidir. İnsanlar olarak bu tasarım içinde nitelikten uzak nicel bir nesne haline gelmiş durumdayız. Yiyecek sektörü ile başlayan bu aynılaşma faaliyeti nereye ne kadar harcadığımızın ya da lezzetli, sağlıklı yiyeceği keşfetme halimizin önüne geçmektedir. Birbirinin tıpa tıp aynısı binalarda yine aynı havanın içerisinde devir daim olduğu AVM’lerde aynı alışverişleri yaparak aynılaşmayı kendi isteğimizle kabulleniyoruz. İzlediğimiz filmlerde dahi devam filmi çekilerek aynı karakterleri izliyoruz. Üretkenlik, farklılaşmak maalesef ki yok.

Yaşam alanları adı altında inşa edilen rezidanslar, geçmişin fildişi kuleleri gibi insanların toplumdan uzak kendilerine oluşturdukları habitatlar içinde yaşamalarını sağlıyor. Okullarda bilginin müfredatlar sayesinde bölünmesi ya da test usulü ile sadece ona sunulan şıklardan birisini seçmek zorunda bırakılması, ya da sağlık sektöründe doktorların belirli sürelerle hastaları muayene etmesi, doğum ölüm oranlarının kontrol edilmesi gibi faaliyetler, toplumların dizayn edilişinin birer yansımasıdır. Elbette ki bu durum bir noktada makuldür. Devletlerin sistem olarak kontrol sağlaması gerekir. Fakat günümüzdeki durum devlet kontrolünden daha çok özel firmaların toplumu yönlendirmesi ile aynılaştırarak kendi verimlilik fikirleri için düzenlemesi haline dönüşmüştür. Düzene uygun akıllar olmamak için farklılaşmak, üretmek gerekir.

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir