Mahremiyetin plan şeması ve mimari elemanlara yansıyan olguları, duyulmamak ve görülmemek üzerine kuruludur. Mekânsal mahremiyet insanın değişmesi ve toplumun şekillenmesiyle değişen bir kavramdır. Zaman içinde geniş aile yaşantısından çekirdek aile hayatına evrilmemiz ve sonrasında bireysel yaşam ihtiyacı, sınır alanlarını sürekli değiştirmiştir.
Yaşadığımız boşluklar sosyal paradigmalara göre şekillenir. Modernizm akımından önce yüksek duvarlı, avlulu, dış mekândan izole plan tipleri uygulanarak aile içi kamusal mahremiyet hedeflenirdi. Genellikle konaklarda olan haremlik-selamlık bölümleri ile rahat edilebilecek alanlar oluşturulurdu. Eski tip konutlardaki cumbalar karşı parseldeki yapılara göre konumlandırılırdı. Zemin katta sokak cephesindeki duvarlara pencere yerleştirilmeyerek opak bir görünüm sağlanırdı.
Günümüzde ise mekânların özelleşmesiyle beraber bireysel mahremiyet ön plana çıktı. Kişi başına düşen oda sayısı, şahsi ıslak hacimler, ortak alana uzak konumlandırılması sayesinde insanlar kendi alanlarında daha huzurlu hissetmeye ve kişisel sınırlarını korumaya başladılar. Apartmanlaşma süreci ile başlayan bu değişimin kötü yanı ise insanı yalnızlaştırmak oldu. Üst üste yığılan onlarca katta herkes birbirine yabancılaştı ve komşuluk ilişkileri yok denecek kadar azaldı.
Bugünün bireysel yaşantısı ile kültürümüzden ve inanışımızdan dolayı uygulanan geçmiş hassasiyetleri harmanlarsak, hem kişisel hem toplumsal huzuru yakalayabiliriz.
KAPILARIN ARDINDA
Sınırları öğrendiğimiz ilk kurum ailedir. Davranışların yanında, yaşadığımız mekânın etkileri de mahremiyet algımızı şekillendirir. Konut mimarisi tasarlanırken bu hususa dikkat edilirse birey, sınırlandırma politikasını sağlıklı bir şekilde geliştirebilir. Böylece ne sınır ihlal eder ne de sınırına müdahale edilmesine izin verir.
Konut planlarında birçok elemanla mahremiyeti sağlayabiliriz. Misâlen kapıyı ele alalım. Hem konumu hem açılış yönü hem de malzeme yeterliliği ile sınırlar oluşturulabilir. Odaya giren bir kişinin görüş alanı mahremiyetimize engel oluyorsa savunmasız hissederiz. Bunun nedeni plan şemasındaki kapı-yatak-masa pozisyonundan kaynaklanır. Yatak odası kapılarının giriş ve ortak alandan uzak olması daha güvende hissettirir.
Osmanlı’da ise kapılar ile sağlanan hassas bir alışkanlık vardı. Kapı üzerinde iki adet tokmak bulunurdu. Biri kadınların çaldığı ince ve tiz sesli, diğeri ise erkeklerin çaldığı kalın ve tok sesli olandı. Çıkan sese göre ev sahibi gelen kişiye kendini hazırlardı. Bu davranış toplumun zarafetini gösterir niteliktedir.
Kale kapıları ise bir şehrin mahremiyetini simgeler. Yüksek kale duvarları ile korunan kentin düşmesinin göstergesi, kapısından içeri girilmesidir. Yalnızca fiziksel bir sınır değil kavramsal bir gücü de temsil eder kale kapısı. Mimari bir eleman olan kale kapısı; deyim olarak sınırın en üst düzeyini anlatan bir söz öbeğine dönüşmüştür.
MAHREMİYETİN İYİLEŞMEYE ETKİSİ
Mimarideki mahremiyeti konut üzerinden inceleyerek bireysel yönüyle ele aldık. Fakat toplumun ortak kullandığı bir alan incelenerek kamusal mahremiyetin birey üzerine etkisi de gözlemlenebilir.
Misal olarak toplumda tüm sınıfların bir arada bulunduğu ve çoğu kişinin savunmasız olduğu sağlık merkezlerini inceleyebiliriz.
Hastanelerde işitsel mahremiyet konusu oldukça önemlidir. Bir hastanın acısından doğan tepki ve serzeniş diğer hastalarda korku ve paniğe yol açabilir. Hasta şikâyetlerini anlatırken başkaları tarafından duyulma ihtimali varsa sorunu tam anlamıyla ifade edemeyebilir. Özellikle acil servislerde hastaların iç içe olmasından kaynaklanabilen gergin davranışlar, hem hastanın sakinleşmesini hem doktorun işine odaklanmasını zorlaştırabilir.
İlerleyen süreç de hasta için mühimdir. Servise alınan hastaların çok yataklı odalarda iyileşme süreçleri yavaşlayabilir. Diğer hastalardan gelen seslere maruz kaldıkları için dinlenmeleri oldukça zorlaşır. İngiltere’nin Ulusal Sağlık Hizmeti kuruluşu olan NHS (National Health Service) hasta mahremiyetinin eksikliğinden kaynaklı olarak, mahremiyet arzu eden hastaların önemli ölçüde stres ve saldırgan odaklı davranış sergilediklerini ifade eder.[1]
Fakat yoğun sirkülasyona sahip bu alanların tasarım aşamasında hem sağlık çalışanlarının hem hastaların fikri daha çok dikkate alınmalıdır. Gerek bireysel alan gerekse kamusal alanda temel odak şahsiyetin korunmasıdır. Bu da gösterir ki çağlar geçtikte ihtiyaçlar değişse de, mahremiyet zamandan bağımsız olarak her zaman fıtri bir ihtiyaç olarak kalacaktır.
[1] “Mekânsal Mahremiyetin Kamusal Yapılarda İncelenmesi: Sağlık ve Ofis Yapıları”, IDA: International Design and Art Journal, Volume: 2, Issue: 2/2020