Mimarlık mesleğini icra edenler mekân tasarlamanın ötesinde yaşamı şekillendirir. Mekânlar yapıları, yapılar sokakları, sokaklar mahalleleri, mahalleler ise şehirleri oluşturur. Bu oluşumun durumuna bağlı olarak insan ilişkileri gelişir. Kurulan ilişkiler ile toplum yapısı ve bireylerin karakterleri şekillenir.
Dinamik bir enerjiye sahip olan Osmanlı şehir yapısı, sağlıklı ve başarılı insan ilişkileri oluşturmuştur. Misafirperverlik, yardımseverlik, iyilik vb. gibi vasıflar nesilden nesile öğrenilerek aktarılmıştır. İnsanlar mutlu olma yolunun mutlu etmekten geçtiğini kavramış olacaklar ki Ramazan ayını bu fırsatı değerlendirerek geçirmişlerdir.
Geçmiş zamanlarda zengin fakir demeden herkes iftarda misafir ağırlama yarışına girermiş. Konuklar, teravih namazına gitmek üzere kalkarken ev sahibi kese veya mendil içinde iftariyelik denilen hediyeler verirmiş. İkram edilen yemeklerden yiyerek ev sahibinin sevap kazanmasına vesile olduğu için misafirler ödüllendirilirmiş. Verilen hediyeye de “Diş Kirası” denirmiş.
Misafire hürmet, birey çapında birebir gerçekleşen yardımların yanı sıra devlet katında da uygulanırmış. Ramazan ayı boyunca sarayda herkese açık iftarlar düzenlenirmiş. Günümüzde bu uygulama şekil değiştirerek çadır, cadde ve sokaklarda varlığını sürdürüyor. İftar çadırları evsizler, işyerinden geç çıkanlar, sokak çocukları, durumu iyi olmayanlar ve iftara yetişemeyenler için büyük bir yardımlaşma örneği. Bu gibi gelenekler, iftar sofralarında buluşanların sadece lokmaları değil Ramazan’ın ruhaniyetini de paylaşmalarıyla huzur ikliminden nasiplenmelerine vesile oluyor.
MİMARÎ UNSURLAR İLE İLETİŞİM
“Rüyet-i Hilal” yani hilalin görülüp Ramazan’ın başlaması ile cami minareleri aydınlatılır. Yapılar söz söylemeden haberci vazifesini görür. Sokağa çıktığımızda minareler arasına gerilen ışıklı mahyalarda yazan yazılarla on bir ayın sultanının geldiğini tam olarak hissederiz. Bu da mimaride aydınlatma unsurunun iletişim amacıyla kullanıldığı başarılı bir örnektir.
Bir diğer örnek ise: Bitkiler. Peyzaj tasarımı binayı çevreyle bütünleştiren ve mimarinin parçası olan bir alan olarak karşımızdadır. Aynı şey iç mekân tasarımları için de geçerlidir. Seçilen bitkiler odayı, evi, iş yerini ve bunun gibi alanları tamamlayan canlı unsurlardır. Yürürken bahçelerde veya pencere önlerinde rengârenk, desen desen saksılara hatta bazen yağ tenekesine, yoğurt kabına ekilen çiçeklerle beraber yapının ruhunu hissederiz. Gönülleri ferahlatan bu unsur görsel bir ihtiyaçtır da… Aynı zamanda bitkiler eski zamanda iletişim amaçlı da kullanılmış. Bir evin penceresinin önünde sarı çiçeklerin olması içeride hasta olduğunu ifade edermiş. Sahur ve iftarın habercisi olan davulcular bunu görünce o sokaktan sessize yürüyüp giderlermiş.
MEKÂN BÜTÜNLÜĞÜ
Ramazan’ın ruhunu tutulan oruç dışında hissettiren diğer bir amel ise teravih namazıdır. Tüm cemaat rükûya vardığında veya aynı tekbirle secdeye gidildiğinde bir bütüne ait olmak hissi, maddî dünyada hissedilen en derin duygulardan biridir. Ramazan geceleri ezan duyulur duyulmaz teravih namazını kılmak için yola çıkılır. Kimi zaman İstanbul’da Mimar Sinan’ın yaptığı camilerden birinde kılmak için iftardan hemen sonra yola çıkılır, oluşan uzun saflarda yer bulabilmek için âdeta yarışılır. Mimar Sinan’ın dehasını gösteren camiler ve hayatı boyunca üzerine çalıştığı mekân bütünlüğü, Ramazan’ın manevî atmosferini derinden yaşatır. Namaz kılanların yekvücut olmasını sağlamak ulaştığı zirvenin göstergesidir. Bunun en başarılı örneğine ustalık eserim dediği; Selimiye Camii’nde tanık oluruz. İstanbul’da bugünün diliyle tasarlanan Hilmi Şenalp’in projesini çizdiği Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii ve Hüsrev Tayla’nın mimarî tasarımını, Zeynep Fadıllıoğlu’nun ise iç tasarımını yaptığı Şakirin Camii’ni de mekân bütünlüğünü hissettiren günümüz camilerine örnek verebiliriz.
MADDEYE YANSIYAN MANEVİYAT
İnsanın enerjisi; taşa, toprağa, duvarlara yansır. Bu sebeple ibadet edilen mescitler ve camilerde, birbirini seven insanların olduğu aile yuvalarında huzurlu hissederiz. Ramazan ayında günahtan daha fazla el etek çekilmesi ile bu huzur katlanır. Birçok kişi bunu hisseder hatta ünlü şairimiz Yahya Kemal Beyatlı düşüncelerimizi bu dizelerle dile getirmiştir:
“İftardan önce gittim Atik-Valide semtine,
Kaç def’a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,
Sessizdiler. Fakat Ramazan mâneviyyeti
Bir tatlı intizâra çevirmiş sükûneti;
Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,
Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer;
Bakkalda bekleşen fıkarâ kızcağızları
Az çok yakından sezdiriyor top ve iftarı.
Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün;
Bir top gürültüsüyle bu sâhilde bitti gün.
Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri,
Bir nurlu neş’e kapladı kerpiçten evleri.
Ya Rabb nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz!”