Asırlardır ilim adamları yetiştiren İslam Dünyası, yakın dönemlerde Batıcı ve milliyetçi akımların etkisinde kalarak bu değerden uzaklaşmaya başlamış ve çöküşe geçmişti. Osmanlı hakimiyetinden kopan ve parça parça bölünen Arap topraklarında da her geçen gün yeni bir sorun çıkıyor ve Müslümanlar refah içinde yaşayamıyordu. Siyasi çıkarların ilim ve irfanın önüne geçtiği bu zorlu dönemde, bütün meşakkatlere rağmen hala ilim tahsili için yollara düşen talebeler ve kendilerini talebe yetiştirmeye adamış âlimler bulunmaktaydı. İşte kendini ilme adamış ve devrinin “ilim seyyahı” olarak adlandırılmış olan Abdulfettah Ebu Gudde de onlardan biriydi.
ZAMANININ ALLAMESİ
Halid b. Velid’in (Radıyallahu Anh) soyundan geldiği kaydedilen Ebu Gudde 9 Mayıs 1917’de Suriye’nin önemli beldelerinden Halep’te doğdu. İlk öğreniminden sonra eğitimi bırakıp babasının yanında dokuma ticareti yapmaya başladıysa da içindeki ilim aşkı onu bırakmadı. 19 yaşındayken Halep’in en ünlü eğitim merkezlerinden Hüsreviyye Medresesi’ne kaydoldu ve yıllar boyu çağlayacak olan ilim nehrine ilk adımını attı. Buradaki eğitimini derin kavrayış zekâsı ve iyi bir gayretle tamamlayan Ebu Gudde için hocası Muhammed es-Selkini “O benim talebemdi ama artık ben onun talebesiyim.” demişti.
Daha sonra Mısır’a Kahire’deki el-Ezher Üniversitesi’ne giderek Şeriat Fakültesi’nde ilim tahsiline devam etti. Ebu Gudde, sadece okuldaki tahsiliyle yetinmemiş ve birçok âlimin dizi dibinde ders almıştı. Çeşitli hocalarından 119 icazet alarak devrinin en çok icazet sahibi âlimlerinden biri oldu. (“Ebu Gudde”, TDV İslam Ansiklopedisi) Hocalarının en meşhurları, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ve Zahid Kevserî’dir. Ebu Gudde’nin hocası Kevserî’ye olan sevgisi ve bağlılığı o kadar çoktur ki ilk oğluna Zahid adını vermiş ve bazı eserlerini ona ithaf etmiştir.
Birçok ilim adamının kendisinden “allame” diye söz ettiği Ebû Gudde, bilhassa Arap dili, fıkıh ve hadis alanlarında uzmanlaştı. Mısır’dan döndükten sonra Halep ve Suudi Arabistan’daki birçok eğitim merkezinde muallimlik yaptı ve Sudan, Yemen, Katar, Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerin üniversitelerinde misafir hoca olarak bulundu. (“Ebu Gudde”, TDV İslam Ansiklopedisi) Otuzdan fazla ülkede yüzlerce şehre gitti, bu sebeple devrinin “ilim seyyahı” olarak tanındı. Halep’te yaşadığı bir yıllık hapis hayatı sonrası Riyad’a yerleşti ve ardında yetmiş küsur eser, teşvik edici bir hikâye ve en mühimi de örnek alınacak bir kişilik bırakarak 16 Şubat 1997’de Riyad’da vefat etti. Vasiyeti üzere Medine’ye nakledilerek Cennetü’l-bakî’ye defnedildi.
Ebu Gudde yumuşak huylu, alçak gönüllü, ağır başlı, vefalı, hocalarına karşı saygılı, zarif ve duygusal kişiliğiyle tanınmıştı. Vaktini iyi değerlendirir, az konuşur, Müslümanların dertleriyle ilgilenirdi. O kendisine verilen zamanı bir emanet kabul etmiş ve bu düsturla yaşayarak örnek bir şahsiyet olmuştu.
ZAMAN BANA EMANETTİR
Şüphesiz ki bedenimizin bize emanet oluşu gibi zaman da insana emanettir. Rabbimizin zamana verdiği kıymeti, bize hak yolu göstermesi için indirdiği ayetlerde de görüyoruz. “Asra yemin ederim ki, insan gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler başkadır.” (Asr Suresi, 1-3 / Diyanet İşleri Başkanlığı Meali)
Yüce Rabbimiz apaçık bir şekilde asra yani zamana yemin ederek onun önemine vurgu yaparken Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de şöyle buyurmuştur: “İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” (Buhari, Rikak, 1) Elbette zamanını Rabbinin kıymet verdiği şekilde değerlendiren kulları olmuştur. İşte bunlardan biri olan Abdulfettah Ebu Gudde’nin Zamanın Kıymeti eserini tanımak belki de bizim de zaman düsturumuzu değiştirecektir. Orijinal ismi İslam Âlimlerinin Gözüyle Zamanın Kıymeti olan bu eserde, saniyelerin nabzını tutan insanların hayatlarından yola çıkarak bize örneklikler sunmuştur.
İnsanoğluna verilen zaman hazinesi, hızla akıp gitmekte ve telafisi mümkün olmamaktadır. Bu sebepledir ki bir Müslüman için zamanının değerini bilip onu iyi bir şekilde taksim etmesi, israf etmemesi, güzel işlere kullanması icap etmektedir. Ebu Gudde’nin bu kitabında da Müslümanlara emsal teşkil edici İslam âlimlerinin zamana verdikleri kıymete dair pek çok yaşanmış hatıra zikredilmektedir. Günlük hayatlarında yemek yerken, yatıp uzanırken, misafir ağırlarken bile “Acaba zamanımı Rabbimin razı olacağı şekilde nasıl değerlendirebilirim?” diye düşünen, bunun bereketini hayatlarında gören ve Müslümanları buna teşvik edici örneklikler kitapta bize anlatılmaktadır.
“Zamanı güzel değerlendirmekle en güzel neticelere ulaşılır ve geridekilere bırakılacak çok güzel eserler ortaya çıkar. Ayrıca insanın ortaya koyduğu eserlerden faydalanıp etkilenileceğinden onun adı ilelebet iyilikte bulunanlar arasında yâd edilir.” (Abdulfettah Ebu Gudde, Zamanın Kıymeti, Takdim Yayınları, 4.Baskı, 2020)
“Allah’ım! Ömürlerimiz ve vakitlerimizden istifade etmeyi bize müyesser kıl. Bizleri razı olduğun amellerle iştigal edenlerden eyle.” (Ebu Gudde, Zamanın Kıymeti)
Amin…