Osmanlı Divan şairlerimizden Nâbî peygamberler şehri Urfa’nın manevi ikliminde iyi bir eğitim alarak çocukluk ve ilk gençlik yıllarından sonra İstanbul’a göçtü.
Tasavvuf terbiyesi de görmüş olan Peygamber aşığı Nâbî, padişah 4. Mehmed döneminde hacca gitmek üzere devlet erkânıyla birlikte yola çıktı. Kafile Medine-i Münevvere’ye yaklaştığında, Nâbî’nin Peygamber’e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir an önce ulaşma özlemiyle gözüne uyku girmedi. Fakat kafiledeki bir devlet adamı, ayaklarını kıbleye doğru uzatarak uyudu. Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) beldesinde, böyle bir hâli bir türlü hazmedemeyen ve çok üzülen Nâbî, içinden gelen bir ilhamla aşağıdaki kasideyi söyledi:
“Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâdır bu
Nazargâh-ı ilâhidir Makâm-ı Mustafa’dır bu”
(Cenab-ı Hakk’ın nazargâhı ve O’nun sevgili peygamberi Muhammed Mustafa’nın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) makamı ve beldesi olan bu yerde edebe riayetsizlikten sakın.)
“Felekte mâh-i nev Bâbü’s-selâm’ın sîne-çâkidir
Bunun kandili Cevzâ matlâ-i nûr-i ziyâdır bu”
(Gökyüzünde hilâl, O’nun selâm kapısının yüreği yaralı âşığıdır. Semadaki Cevza’nın nur ve ışık kaynağı O’dur. )
“Habîb-i kibriyâ’nın hâbgâhıdır fazilette
Teveffuk kerde-i arş-ı Cenâb-ı Kibriyâdır bu”
(Burası, Allah’ın sevgilisinin ebedî istirahatgâhının türbesinin bulunduğu yerdir ve fazilet bakımından Cenâb-ı Hakk’ın arşının bile üstündedir.)
“Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-ı adem zâil
Amâdan açtı muvcûdat çeşmin tûtiyâdır bu”
(Bu mübarek toprağın ziyasından yokluk karanlığı sona erdi. Varlık âlemi, körlük ve yokluktan gözünü onun sürmesiyle açtı.)
“Mürâât-i edeb şartıyla gir Nabî bu dergâha
Metâf-i kudsiyândır bûse-gâh-ı enbiyâdır bu”
(Ey Nâbi, bu dergâha edep kurallarına uyarak gir. Zira burası meleklerin etrafında pervane gibi döndüğü, peygamberlerin hürmetle öptüğü mübarek bir makamdır.)
Medine Minarelerinde Nâbî’nin Şiiri
Nâbî bu şiiri yolda yazar. Kafile şafak vakti Medine-i Münevvere’ye girdiğinde Ravza-i Mutahhara’nın minarelerinden sabah ezanı okunmaktadır. Müezzin, ezanın ardından Türkçe bir kaside okumaya başlar. Nâbî, dikkat eder, okunan kendi şiiridir. Hemen minarenin kapısına koşar. Nâbî, müezzine “Allah aşkına söyle, okuduğun bu kasideyi nerden öğrendin?”, der. Müezzin şöyle cevap verir:
“Bu gece rüyamda Efendimiz’i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gördüm, bana dedi ki: ‘Ümmetimden Nâbî adında bir şair, benim hakkımda şu kasideyi yazdı, hoşuma gittiği için bunu okumanı arzu ediyorum.’ Ben de rüyamda Efendimiz’den öğrendiğim beyitleri aynen okudum.”
Nâbî, sevincinden oracığa bayılıp düşer. Onun, bu iltifata, Peygamber’e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) duyduğu edep ve muhabbetten dolayı nâil olduğu bilinir.
Kaynak: https://www.yenisafak.com/ramazan/sair-nabinin-peygamber-sevgisi-medine-minarelerinde-2674017