Yaşam tercihlerden ibarettir ve insan, yaptığı tercihlerin neticesiyle hayatını idame ettirir. Kendisine verilen iradeyi, ilahi kanunlara uygun güzel, hoş, doğru ve müspet yönde kullandığı takdirde, hayatındaki devir daim akışın rast gittiğine ve vicdani rahatlık ile tamamlandığına şahitlik eder.
İnsana verilişi ile anlam kazanan hayatın ve ölümün yaratılış amacı kulların imtihan edilmesi, bu imtihanın amacı da kimin daha güzel amel işleyeceğinin belirlenmesidir. Bunun tespiti için Allah, insanları ve onların fiillerini her dem görmekte, duymakta, bütün yapılanlardan haberdar olmakta ve onları ilmen kuşatmaktadır.
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de esas olanın ahiret hayatı olduğu vurgusuyla beraber sıkça dünya ve ahiret hayatının mukayesesi yapılmaktadır. Ekseriyetle bu dünyada yapılan amellerin karşılıklarının ahirette verileceği bildirilmekle birlikte bazı iyiliklerin ve kötülüklerin karşılıklarının daha bu dünyadayken de verileceğine değinilmektedir. (Nahl Suresi 30; Ankebut Suresi 7)
Allah’a karşı takva duygusuna sahip olanlara, doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edebilecek muhakeme gücünün verilmesi (Enfal Suresi 29), Allah’ın kendisine şükredenlere verdiği nimetlerini arttıracağı (İbrahim Suresi 7), kendi dinine yardım edenlere Allah’ın da yardım edeceği (Muhammed Suresi 7) ve sonraki nesiller tarafından iyi bir şekilde anılmalarının sağlanması (Saffat Suresi 78-79) gibi misaller, şeriata uygun fiillerin daha bu dünyadaki mükâfatlarından birkaçıdır diyebiliriz. Bu ayetler, yaratıcıya karşı olan sorumluluklara, ahlaki değerlere, bireylerin ve toplumların batıni dönüşüm ve müspet değişim çabalarına teşvik etmeyi telkin eder.
Allah Teâlâ, kuluna verdiği bir nimeti durup dururken yani nimetine mazhar olduğu kulda bir değişim meydana gelmedikçe geri almaz veya zıddı ile başkalaştırmaz. Bu durumu biz kullarına kendi kitabı aracılığıyla şöyle haber vermektedir. “Allah, bir topluluğa lütfettiği nimetini, onlar kendilerini değiştirmedikçe değiştirmez ve Allah her şeyi işitip bilmektedir.” (Enfal Suresi 53) Yine bir başka ayette “Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez.” (Rad Suresi 11) buyurulmaktadır.
Allah’ın kendi emirlerine uyup, nehyettiklerinden kaçınanlara dünya hayatında bir takım somut kazanımlar vermesi, vermeyi vaat etmesi mümin için zindan olan dünya karşısında nefes alabilmesine, aceleci olarak yaratılmış olan insanları, İslam’a yönlendirmede motive etmek ve İslam üzere sebat etmelerine yardımcı olmaktadır.
KUL OLARAK BENLİĞİMİZİN FARKINA VARMAK
İmtihan için yaratılmış belli bir vakte tayin edilen insan ömrü, her yeni günde bünyesinde yeni bir potansiyel barındırıyor. Yaratılışının farkına varan insan için zamandan kıymetli yaratılmış başka bir nimet yoktur. Bu nimet, içinde düzenli olarak yaptığımız işlerden yani rutinlerden meydana gelir. Hayatın hızlı akışı içerisinde kimi zaman bihaber olarak gerçekleştirdiğimiz rutinler aslında bir şükür sebebidir.
Büyük resme baktığımızda kâinat, tabiat ve çevremizde gördüğümüz dinamiklik rutinler üzerine kuruludur. Örneğin bir fidanın büyümesi için her gün doğan güneşten faydalanması, belli aralıklarla yağmur yağması ve düzenli olarak topraktan gelen besinleri alması gerekir. Yaratılmış tüm canlılar hayatlarının devamı için rutinler gereklidir. Bilhassa biz Müslümanlar için ibadetler bu minvaldedir.
Düzenli ve tekrarlanan ibadetler bizi kullukta motive eden ve istikrarla ahiret için hazırlık yapmamızı sağlar. Fahr-i Kâinat Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Allah katında en değerli ve sevabı en çok olan amelin hangisi olduğu sorulduğunda “Az da olsa, devamlı yapılan ameldir.” şeklinde cevap vermesi, insanın kendini usandırmadan az ve öz rutinlerle hayatını tasarlamalıdır. İnsan, rutinleştirdiği davranışlarını muhafaza etmeli, istikametini korumaya çalışmalıdır. Filhakika kelamın fehvasınca gereği “Rutin nimettir.”
