Pazartesi, Temmuz 21, 2025

Ruhun En Güvenilir Limanı: Kitaplar

Dilek Uysal
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi-Türk Dili ve Edebiyatı

Paylaş

Kitap ne için okunur?

Bu soru üzerine düşündüğümde, deneyimlerim ve gözlemlerim doğrultusunda bu soruya pek çok farklı karşılık buldum. Aslında herkesin cevabı biraz kendine özgü olsa da genel iki kavramda buluşmak mümkün: Çaresizlik ve yalnızlık. Hepimizin en aydınlık sabahlarda, en ışıklı yollarda bile karanlığın yer yer içimize doğru sızdığı, yer yer hücum ettiği anları olmuştur. Bu karamsar duyguların kıyısında gezinirken tutacak bir dal, sığınacak bir mekân ararız. Ancak kitaplar, büyük çabalar gerektirmeyen, sessizce bize eşlik edecek gerçek sığınaklardır.

Bazen tek bir cümle, bizi derinlikler içinde bırakır. Hele ki bu okuma hâli süreklilik kazandığında, artık sadece suyun derinliklerine bırakılmışlık hissinin de ötesine geçeriz ve o kitaplar bizim için su olur, liman olur, gemi olur. Zira liman olmadan hayatta kalmamız mümkün değildir. O liman bizi korur, besler ve yeniden yollara çıkabilmemize fırsat tanır. Yönümüzü kaybetme durumunda ise bizi tüm olası felaketlerden ve fırtınalardan korur.

Bu kişisel deneyimler, bize kitapların ne kadar katmanlı olduğunu da gösterir. Çünkü kitaplar,  pek çok farklı ruhun yaşam serüveninden damıtılmış her biri eşsiz birer bilinç ürünüdür. Her yeni eser, kendinden öncekilerin mirasıyla büyür ve gelecektekilere ilham verir. Okuduğumuz her sayfa, geçmişten bugüne uzanan bir arayışın ve düşünme gücünün iç sesini yansıtır. Biz de o sesi takip ederek kendi hayat serüvenimizin haritasını çizeriz.

Kitaplar, bilgiyi ve kültürü nesilden nesile aktarmada en önemli araçlardır. Geçenlerde tekrardan izleme fırsatı bulduğum Fahrenheit 451 filminde şu cümleler dikkatimi çekmişti: “Neslinin kalan birkaçı da ölünce sözleriniz de ölecek; anılarınız ve sahte geçmişinizin yükleri.”  Bu söz bizi çok çarpıcı bir gerçekle yüzleştirmekte… Dünyada sahip olduğumuzu sandığımız makam, mevki, mal ve mülk gibi imkânlar, aslında geçici ve yanıltıcı aidiyetlerden ibarettir. Asıl gerçek değer, geride bıraktığımız eserlerde saklıdır. “Barbaros Hayrettin Paşa’nın Hatıraları” adlı eserde yer alan şu özlü söz bu gerçeği çok veciz bir şekilde dile getirir: “Er odur ki dünyada koya bir eser; Esersiz kişinin yerinde yeller eser / Gerçek kişi, ancak hayatı boyunca dünyada bir eser bırakandır. Eseri olmayanın yerinde ise sadece rüzgâr eser.” Fahrenheit 451’de de vurgulanan bu beyitte söylendiği gibi eserler olmasaydı insandan geriye sadece esen bir yel kalacaktı.

Ray Bradbury’nin romanından uyarlanan Fahrenheit 451 filmine dönecek olursak bu filmin ana teması, bilgisizliğin ve cehaletin kişiyi mutlu edeceği ve sığ bir huzura kavuşturacağı düşüncesidir. Bu savın aksine gerçek mutluluk, geçmişe dair anıları ve düşünceleri yok sayarak kimliksiz bir cehaletle değil ortak hafızalardan harmanlanan bilgi ve hikâyeler aracılığıyla elde edilir. Çünkü onların eserleri sayesinde zamanın ötesine bir bilgi yolculuğuna çıkarız. Bu açıdan Yunus Emre’nin iç ısıtan dizeleri, Mevlânâ’nın sarmalayan öğütleri, Fuzûlî’nin aşkla yanan kalemi günümüze aktarılan değerlerin hazineleridir. Bu eserlerin amacı yalnızca bilgi aktarmak değil inancı, sevgiyi, adaleti daha birçok insan olma hâline dair gerekli hakikatleri de sunar. Tolstoy’un ahlak ve anlam arayışı, Virginia Woolf’un kadını görünür kılma çabasında cümlelerle kurduğu yoldaşlığı, Kafka’nın varoluş sancısını hissettiren hikâyeleri farklı coğrafyalardan yankılanan evrensel soruları günümüze taşır. Bu sayede kendi sorularımızı, hislerimizi, korkularımızı, arayışımızı, hesaplaşmalarımızı asırlar önceki yazarların/şairlerin satırlarında buluruz.

Divan şairlerinden tezkire yazarı Latîfî’nin de asırlar önce ifade ettiği gibi kitap; sadık bir dost, bilgili kimseler için servet, sıkıntısı olanın gönlünü açan yüz yapraklı gül gibidir. Kitaplar bizleri stresli olduğumuz durumun ötesine taşıyıp yeni bilgilere ya da yeni hayatlara doğru seyahat ettirir. Okurken yaşadığımız bu yolculuk farklı hayatların, farklı deneyimlerin kapısını aralayarak yaşadığımız olumsuz durumu unutturur; ruhumuzu dinlendirir, umudumuzu yeşertir, arkadaşlık eder ve bu sayede mutluluk bize daha görünür olmaya başlar. Nasıl ki fiziksel ihtiyaçlar karşılanmadığında hem bireysel hem de toplumsal bir yıkım kapıyı çalacaksa bedeni ayakta tutan ruhun ihtiyaçlarını göz ardı etmek de daha derin daha uzun vadeli bir felaketi ortaya çıkarabilir.

Kişisel serüvenimde, içimde kopan fırtınalara cevap bulmam, belirsiz bir sessizliğin çığlığıyla ölmeden önce irkilmem, yüreğimin en derinindeki kendi kabusumu hoş bir rüya ile süslemem de kitaplarla mümkün oldu. Eğer okumamış olsaydım, hayat belirtileri gösteren bir ceset olarak devam edebilirdim nefes almaya. Kendime doğru çıktığım yolculuğumun en samimi en içten rehberleriydi o kitaplar.

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir