İnsan bir beden ve ruhtan müteşekkil olarak yaratılmıştır. İnsanın sıhhati, bu iki unsurun sıhhatli olmasına bağlıdır. İstikâmet üzere bir hayat sürmek isteyen bir kimsenin hem beden hem de ruh sağlığını korumak ve iyileştirmek için çaba göstermesi gerekir. Çünkü Allah Teâlâ bir beden ve ruhu insana vermekle aslında bu ikisini insana emanet etmiştir. Öyleyse insanın kuvvetli bir emanet bilincini taşıması öncelikli bir vazife görünümündedir.
İnsanın her hak sahibine hakkını vermesi gerektiği de sıklıkla vurgulanan bir husustur. Beden ve ruh da bu hak sahiplerindendir. Bedenin insan üzerindeki hakları daha çok dünyevî hususlar olarak karşımıza çıkar. Ruhun hakları ise maddî olmayıp ahirete dair hususlardır. Bu durumun farkında olan insanlar ruhlarının hakkını vermek için gece gündüz çaba gösterirler. Böyle insanlar için “Ne kadar maneviyatlı bir insan!” gibi cümlelerin kurulduğuna şahit oluruz ve bizler de kendimizi içten içe bir muhasebeye çekerek o kimselere gıpta ederiz. Çünkü hepimiz, insan için asıl olan huzurun ruh dinginliği ve güçlü bir maneviyat olduğunu çok iyi biliriz. Bu bilgimizin kaynağı ise “Bunlar, iman edenler ve Allah’ı zikrederek gönülleri huzura kavuşanlardır. Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.”1 Ayet-i Kerimesidir.
İnsanın Rabbi ile sağlam bir irtibat kurması, ruhunun haklarını vermesi için en öncelikli şarttır. Bu irtibatı sağlam bir şekilde kurma noktasında ise ibadetleri düzgün olarak yerine getirmek insanın hayatî önem taşıyan bir vazifesidir. Rabbimizin farz kıldığı tüm ibadetlerin insan üzerinde hem maddî hem de manevî bakımdan çok sayıda olumlu etkisi vardır. Bu farzlardan biri olan oruç ibadeti de etkileri bakımından insana Allah tarafından ikram edilen bir nimet veya bir lütuf sayılabilir. Orucun insan ruhu üzerindeki olumlu manevî etkileri bilinirse her ibadet gibi belirli zorlukları bünyesinde barındıran bu ibadetin aslında insan için ne kadar muhteşem bir nimet olduğu daha iyi görülebilir. Bu bakımdan her bir Ramazan ayı insanın kurtuluşu için karşılıksız olarak verilen birer fırsattır.
RAMAZAN’IN HER GÜNÜ İNSAN RUHUNUN BAYRAMIDIR
Ramazan-ı Şerif, orucun insan üzerindeki manevî etkilerinin yoğun bir şekilde görüldüğü bir aydır. Öyle ki her bir birey Ramazan’ın gelişi ile ayrı bir iklimde ve güçlü bir manevî atmosferde kendini buluverir. Ramazan-ı Şerif’in rahmet esintileri her yeri ve her ruhu süsler. Bu aya yeniden ulaşmanın/ ulaştırılmanın başlı başına bir nimet olduğunu bilen şuurlu bir Müslüman, bu müstesna rahmet mevsiminden en güzel şekilde nasiplenmek için azamî gayret gösterir. Çünkü bu aydan kendisine düşecek nasibin diğer aylar üzerinde oldukça etkili olacağını çoktan idrak etmiştir. Bu etkinin olumlu veya olumsuz bir etki olması ise insanın Ramazan’dan ne kadar istifade edebildiği ile irtibatlıdır. Öyleyse insan, ruhu için bir deva olup manevî bakımdan kendisini olgunlaştıracak olan bu ayı gayet bilinçli ve azimli bir şekilde geçirmelidir.
Ramazan, dünyevî uğraşların ruhu yıpratan etkilerinin diğer aylara kıyasla insan üzerinde bir nebze daha az hissedildiği, insanın manevî hürriyete kavuştuğu bambaşka bir aydır. İnsanın dünyadan biraz da olsa el etek çekip tüm benliğiyle kendi içine, ruhuna ve kalbine yönelmesi için en doğru vakit de bu aydır.
İçine yönelen insanın soluklanacağı ilk durak belki de kalbi olmalıdır. Çünkü insanın her amelinin değerini tayin eden niyetin yeri kalptir. Dahası niyet, insanın manevî gidişatının rotasını tayin eden güçlü bir fırtına gibidir. Farz bir ibadet kadar önemli olmasa da gayet hayatî bir önem taşır. Bu sebeple insan niyetini tashih ile işe başlamalıdır ki sonraki adımları bir mana bulabilsin. Bu yönelişin sonraki adımı ise oruç başta olmak üzere farz ibadetleri en düzgün şekilde yerine getirmektir. Farz ibadetlerden sonra da nafileler gelmektedir. Her bir iyi amelin diğer aylara göre çok daha fazla sevaba karşılık geldiği bu mübarek ayda nafile ibadetlerin önemi kat kat artar. Bu sebeple insan Ramazan-ı Şerif’i ne kadar çok nafile ibadet ve salih amel ile doldurursa bu aydan kazançlı çıkma ihtimali de o kadar artacaktır.
Şehr-i Ramazan vesilesiyle insanın sükuneti ve manevî huzuru artar. İnsan, diğer aylarda olmadığı kadar huzurlu olur ve ibadetlerinden ayrı bir tat alır. Manevî gelişim noktasında ruhunun mesafe aldığını fark eder. Zira bu ay, insanın Rabbi ile olan irtibatını kuvvetlendirme çabasını arttırdığı bir aydır. Ayrıca kişi bu ayda insanlarla olan irtibatını da kuvvetlendirmeye çalışır. Cemaatle kılınan teravih namazları, toplu bir şekilde yapılan mukabeleler ve iftarlar, sadakalar, akraba ziyaretleri ve Ramazan’a mahsus daha birçok faaliyet insanlar arası ilişkilerin kuvvetlenmesine katkı sağlar. Bu durum toplum huzuru bakımından da önemlidir. Her bir bireyin şahsî huzurunun temini, toplumun huzurunu oluşturmak[1]ta ve bu ay bir rahmet mevsimi olarak geçmektedir.
RAMAZAN-I ŞERİFTE BAŞLAYIP KİŞİNİN HER ANINI KUŞATAN HUZUR
Oruç ibadetinin insan ruhu üzerindeki manevî etkileri sadece Ramazan ayı ile kısıtlanmamalıdır. İnsan, Ramazan ayında ruhunu zirvelere taşımaya gayret ettiği gibi bu gayretini diğer aylarda da sürdürmek için çabalamalıdır. Böylece bu gayreti daha gerçekçi ve samimi bir hâl alabilir. Başka bir deyişle, insan Ramazan-ı Şerif’te kendisine bahşedilen huzuru muhafaza etmesi gerektiği bilincini taşımalıdır. Zira kişinin Ramazan ayı dışındaki diğer aylardaki manevî durumu bir sonraki Ramazan’ı nasıl bir ruh hâli ile geçireceği konusunda da oldukça belirleyici bir etkiye sahiptir. Bu noktada nafile oruçlar insanın manevî hâlini diri tutmasına yardımcı olabilir. Manevî bakımdan diri olan bir insan için takvim yapraklarının Ramazan ayını göstermesi değil, ruhundaki daimi Ramazan bilinci esastır. Zira insan manen diri değilse ve dirilmeye niyetlenmemişse aslında Ramazan ayı da aylardan bir ay olarak geçip gidecektir. Dolayısıyla Ramazan’ın tarihi herkes için ortak olsa da bu ayda her bir birey farklı bir mevsim yaşar.
Aslında Ramazan-ı Şerif ruhların ilkbaharıdır. İnsan bu mübarek ayı halis bir niyet ile ihya ederse çiçeğe duran ruhu sonraki mevsimlerde meyveler verecektir. Her ne kadar Ramazan’daki ibadetlerin ve salih amellerin asıl semeresi ahirette verilecek olsa da insanın Ramazan’daki maneviyatını diğer aylara taşıyabilmesi de azımsanamayacak bir neticedir.
1 Diyanet İşleri Başkanlığı Meali, Rad Suresi, 28