“Şikâyet Edebiyatına Giriş” konulu dersin müptelası mıyız? Yoksa gönlümüz ve dilimiz hep aleyhimize mi çalışıyor? Gözümüz hep başkalarındakine mi mıhlı? Bitmeyen fısıltılara kulak tıkamaya ne dersiniz? Rızık Allah’ındır ve Allah’tandır, hatırlamaya ne dersiniz?
NAHL SURESİ’Nİ TANIYALIM
Kur’ân-ı Kerim’de varlıkların adlarıyla müsemma/adlandırılmış surelerden biri olan Nahl Suresi, 128 ayet olup Mekke’de nazil olmuştur. Surenin 68. Ayetinde zikrolunan “Nahl” bal arısı anlamındadır ve Surenin adıdır.
Peygamberimiz’in (Aleyhisselam) Nahl Suresi 70.[1] Ayette zikrolunan uzun ömür verilen kimsenin sıhhat, akıl, güç bakımından acze düşmesi hakkında şöyle dua ettiği nakledilmiştir: “(Allah’ım) Acizlikten, cimrilikten, tembellikten, uzun ömrün sonundaki acizlik halinden, kabir azabından, Deccal’in fitnesinden, hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım.”[2]
Surede Kur’an vahyinin tevhid geleneğine bağlılığına vurgu yapılarak, şirkte ısrar eden insana varlıkla, kâinatla, kendisinde zaten olması gereken olarak gördüğü gençlik, eş, evlat, mesken, hayvan gibi her nimetle, aklıyla izahına ulaşamayacağı ancak sıradanlaştırdığı yaratılış, gölge, dağ gibi her olguyla ahiret hatırlatılmaktadır. Günümüzde Camilerde Cuma hutbesinin sonunda Nahl Suresi 90.[3] Ayet-i Kerime’nin okunmasının Emevî Halifesi Ömer b. Abdülazîz döneminden itibaren bir gelenek haline geldiği nakledilmiştir.[4]
KUR’AN-I KERİM’DE NAHL SURESİ BAĞLAMINDA RIZIK TAKSİMİ- EŞİTLİK&EŞİTSİZLİK-
Nahl Suresi’nin, Habeşistan Hicreti’nden sonra Medine Hicreti’nden kısa bir önce Mekke’de indirildiği nakledilir. Aralarında Nahl Suresi 71. Ayetin de bulunduğu bazı ayetlerin Medine’de hicretin ikinci yılında indirildiğine ilişkin görüşler olsa da çoğunlukla kabul edilen Sure’nin tamamının Mekkî oluşudur. İbn Abbas’tan (ö. 68/687-88) (Radıyallahu Anh) nakledilen, bu ayetin köleleri ile kendilerini rızık konusunda denk görmedikleri halde İsa Peygamberin Allah’ın oğlu olduğunu söyleyerek uluhiyette Allah’a bir insanı denk tutan Necran Hristiyanları hakkında nazil olduğu rivayeti de bu görüşü desteklemektedir.
Allah Teala Nahl Suresi 71. Ayette şöyle buyurmaktadır: “Allah rızık hususunda kiminizi kiminizden üstün kıldı. O üstün kılınanlar, onda [rızıkta] hepsi eşit olmak üzere, rızıklarını ellerinin altındakilere verici değildirler. O halde bunlar Allah’ın nimetini bilerek inkâr mı ediyorlar?”[5]
Surenin nüzul sürecine ilişkin görüşler ve Ayet-i Kerimenin lafzına bakıldığında ilk anlaşılan, rızkın Allah’tan olduğu, Müminlerin içinde bulundukları sıkıntılarla birlikte farklı farklı rızıklandırıldıkları ve Allah’ın rızık verme keyfiyetinin iman, İslam, ihlas gibi ölçülere bağlı olmayarak müşrikleri de kapsadığıdır. Zira Mekke’de Ayetin devamında işaret edilen “rızkını muhtaç durumda olan diğeriyle paylaşmayan, kendi rızkına kimsenin denk olmasını istemeyen” sayıca ve maddi imkan bakımından azlık olan Müminler değil müşriklerdir. Nüzul rivayeti açısından ise bu davranış Necran Hristiyanlarına aittir. Ayette betimlenen tablonun Bedir Savaşı sonrası Medenî dönemi resmettiği kabul edilirse, Ayetin kapsamına rızık konusunda Allah’ın fadlına/üstünlüğüne mazhar olan kimselerden, kendisine muhtaç olana vermeyen Mümin, Ehl-i Kitap ve müşrik tüm muhataplar dahil olur. Her durumda rızık yaratmanın ve taksiminin yalnızca Allah’a ait olduğu ve rızkın insanlar arasında eşit hale getirilmesinden insanların sorumlu tutulduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda rızkın taksiminde kendisine üstünlük verilen ve muhtaç olan için kendi durumunun gereğini yapmak, iman ya da inkarla sonuçlanacak bir sorumluluktur. Bu durumda Allah’ın bu taksiminin nedeni, bir diğer ifadeyle Ayette bazılarına üstün verildiği ifade edilen rızıkta eşitsizliğin mahiyeti ve rızkın ne olduğu soruları akla gelir.
MANASI AÇISINDAN NAHL SURESİ 71. AYET-İ KERİME
Mümin bir kulun Allah’ın herhangi bir takdirini, taksimini edebe riayet etmeden ve niyeti ayeti, hikmeti anlama olmaksızın sorgulamasının ve rıza göstermemesinin adı isyandır. Bu nedenle bu Ayet çerçevesindeki tüm sorular kadere/takdire iman konusunda herhangi bir zaaf oluşturma amacıyla sorulmuş değildir. Dünya tarihinde yer alan İslam devletlerinin güçlerini kaybetmesiyle asırlarca maddi darlık, teknolojik zayıflık ve askeri güçsüzlük yaşayan/yaşamakta olan Müslümanlar ya da Müslümanlar arasında denk olmayan imkânlar düşünülerek sıkça dillendirilen bu tür soruların maddi-zahiri bir değerlendirmenin sonucu olduğu açıktır.
Nahl Suresi bağlamında bir tarif yapılmak istenirse rızık Allah’ın yarattığı ve insanın kulluğunu yerine getirirken ihtiyaç duyduğu manevî-maddî her şeydir. Bir diğer ifadeyle Allah verdiği rızıkla her insanın kulluk sorumluluğunun çerçevesini ayrı ayrı belirler. Ragıb el-Isfahâni (ö. V./XI. yüzyılın ilk çeyreği) Kur’an’da Allah’ın rızık vermesinin “bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp verme” manasında olduğunu ifade etmiştir.[6] Nahl Suresi’nde sekiz farklı ayette zikrolunan rızık kelimesi yenilen-içilen, fıtrat ve din bakımından tayyip/temiz olan, gizli ve açık olarak Allah yolunda infak edilen, Allah’ın bolca vermesiyle bir yerden muhtaç olan başka bir yere gönderilen, Allah’ın helal ve temiz olanlarından yenmesini emrettiği şeyler için kullanılmakta, ancak buna karşılık insanın kendisine rızık vermeyenleri Allah’a şirk koştuğu, hatta rızkından putlara sarfettiği bildirilmektedir.[7]
Çoğunlukla “üstünlük” kelimesiyle tercüme edilen fadlın mahiyeti ise Nahl Suresi 14. Ayette daha açıktır: “O, denizi -ondan taze bir et yemeniz, ondan giyeceğiniz (kullanacağınız) zîneti çıkarmanız için- (hizmetinize) râm edendir. Gemilerin orada (suları) yararak gittiklerini görüyorsun ki (bu, sırf Allah’ın) fadlından/lutf-ü kereminden (nasip) aramanız ve (O’na) şükretmeniz içindir.” Bu ayetle birlikte 71. Ayeti yeniden düşündüğümüzde Allah’ın fadlının aslında tüm kulları için olduğu, insanın gayretiyle bu fadldan nasibini arttırabileceğidir. Dolayısıyla Allah bazı kullarına dünyevî rızkı daha bol verirken eşitsizlik-haksızlık yapmaz; rızık verdiği kulunu muhtaç kuluna vermekle, muhtaç kulunu Allah’ın tüm kullarına bağışladığı rızıktan nasibini arttırarak verici olmaya çalışmakla mükellef tutar. Ancak 71. Ayette buyrulduğu üzere insanın temayülü vermeme, rızkı kendisine mahsus kılma yönündedir. Kişi tarafına göre sorumluluklarını gerçekleştirmediğinde imani ya da ameli bakımdan küfre adım adım yaklaşır. Dolayısıyla Kur’an’da “Allah’ın fadlı ve rahmeti olmasaydı…”[8] ifadeleriyle başlayan pek çok ayet, kulun başkasının rızkını soruşturmasını değil, Rezzâk’ı tanımasını ve O’nun ahlakına bürünmesini öğütler.[9]
REZZÂK’A TESLİM OL!…
İnsan olarak yaratılışı itibariyle herkes, ayrı ayrı, Allah’ın kullarına münhasır seçimleriyle özel bir kulluk sürecine dahil edilmektedir. “Nimet külfete, külfet nimete göredir.” Mecelle kaidesi gereği ömrü boyunca gayretten sorumlu olan insanın maddi-manevî her rızkın varlığını ve yokluğunu, membaı olan Rezzâk’tan bilmesi gerekir. Rızkı şartsız, karşılıksız, kesintisiz ve çokça veren/Rezzâk[10] ve “Hayru’r-Râzikîn/Rızık verenlerin en hayırlısı”[11] olarak Kendisini tavsif eden Rabbimiz’e teslim olmak, her tür rızkın varlığı ve yokluğu halindeki kulluk ahlakımızın temelidir.
[1] “Sizi Allah yarattı. Sizi yine O öldürecek. İçinizden kimi -bildikten sonra (çocuk gibi) bir şey bilmesin diye- en aşağı ömre kadar geri götürülür. Allah (her şeyi) hakkıyla bilen, kemâliyle Kadir olandır.” Hasan Basri Çantay, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, 15. Baskı, İstanbul, Elif Ofset, 1410/1990, 2: 495
[2] Buhari, Tefsir 16
[3] “Şüphesiz ki Allah adaleti, iyiliği, (hususiyle) akrabaya (muhtaç oldukları şeyleri) vermeyi emreder. Taşkın kötülük(ler)den, münkerden, zulüm ve tecebbürden nehyeder. Size (bu suretle) öğüt verir ki iyice dinleyip ve anlayıp tutasınız.” Çantay, Kur’ân-ı Hakîm, 2: 499
[4] M. Kâmil Yaşaroğlu, “Nahl Sûresi”, TDVİA, 32: 308-309
[5] Çantay, Kur’ân-ı Hakîm, 2: 495
[6] Ragıp el-Isfahani, Müfredât, “r-z-k” md.
[7] Metindeki sırayla bkz: Nahl Suresi 67, 72, 75, 112, 114; 73, 56
[8] Bkz: Muhammed Fuad Abdülbaki, Mucemü’l-Müfehres, “f-d-l” md.
[9] Fahreddin er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr Mefâtihu’l-Gayb, Lübnan-Beyrut, Dâru’l-Fikr, 1981
[10] Zariyat Suresi 58
[11] Maide Suresi 114, Hacc Suresi 58, Müminun Suresi 72, Sebe Suresi 39, Cuma Suresi 11