Salı, Temmuz 8, 2025

Reisü’l-Kurra Hacı Hafız Abdurrahman Gürses Hocaefendi 7

Ümmü Gülsüm Yeşil
İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi-İslam Hukuku Anabilim Dalı

Paylaş

Abdurrahman Gürses Hocaefendi, ekseriyetle selâtîn camilerde hutbe îrâd ettiği için bu hutbeler oldukça uzundur. Bu sebeple biz bunların birkaç tanesinden parçalar aktarmakla iktifa edeceğiz.

Hutbelerin başlangıcında mûtâd olan dualarla, hamdele ve salveleden sonra:

“Muhterem cemaat!

Müslümanların yekdiğerleriyle buluşup birbirlerine yaklaşmaları birbirlerinin hâline, ahvâline vâkıf olmaları, fukarayı, züefâyı yakînen görüp tanıyarak icab ederse onlara lâzım gelen yardımı yapmaları ferdî ve içtimâî yapılması icab eden bir vazife varsa onun icabını hatırlamaları gibi daha birçok maddî ve manevî hikmetlere hâiz olup aynı zamanda da vacip derecesinde kuvvetli bir sünnet-i müekkede olan cemaatle namaz, şeâir-i İslâmiyye’dendir. Müslümanlar bunu asr-ı saadetten beri camilerde ve mescidlerde eda ve îfâ etmektedirler. Bunun için arzın her tarafında meskûn olan ihtiyaca göre nâmütenâhî camiler, mescidler, musallalar inşâ etmişlerdir.

Fakat bu arada kıyamete kadar kendilerini rahmetle yâd ettirecek kadar çok muhterem birçok asil ve İslâm Dünyası’na en büyük hizmetleri sebkat eden eslâf-ı kiram ve ecdadımızın bu güzel yurdumuzun her tarafında ve bâhusus İstanbul şehrinde vücuda getirdikleri cevâmi’ ve mesâcidin çoklukla beraber güzellikleri gibi acaba dünyanın ne tarafında bulunabilir demekten ise dünyanın hiçbir yerinde böylesi yoktur demek en kestirme ve en doğru sözdür. Bunların kubbeleri ve minareleri gözlerimizi kamaştırırken (…) âdeta göklere doğru çıkmak için birbirleriyle müsabaka ediyor gibi gelir.

Zelzele ve yangınlar gibi birtakım ârızî felaketlerle yok olan kısmından sonra en nadideleriyle beraber bugün mevcut olan camilerimizin ve mescidlerimizin birçoğu muhtac-ı tamir ve harabeye doğru gitmektedir. ‘Adam sen de neme lazım benim, ait olduğu yer ne lazımsa yapsın!’ diyemeyiz. Ait olduğu yer, yalnız bir yer değildir. Hepimize aittir. Bütün millete aittir. Şayet aittir dediğimiz yer, vazifesini yapıyor ama takat ve vüs’ati bu âsâr-ı nefisenin heyet-i umumiyyesini bir an evvel layık olduğu şekilde ihya etmesine kâfî değil ve maddî imkânları mevcut değilse vazife hepimize ve bâhusus muhterem zenginlerimize düşüyor. Sırf Allah’ın inayetiyle milyonlara, hiç olmazsa yüz binlere baliğ olan zengin Müslümanlarımız muhterem ecdadımızın torunları ve çocukları olduklarını ispat etmek, dünyada ebediyyen kendilerini yâd ettirmek, ahiretlerini mâmûr etmek istemezler mi? Dünyada yapacaklara böyle bir hizmete mukâbil, cennette birer köşke nail olmak istemezler mi? Allah rızasını istihsal etmek için büyük fırsatlardan istifade etmeyecekler mi?

‘Öldükten sonra amel defteri kapanmayanlardan birisi, böyle bir hayrı işleyen; ikincisi kendisiyle istifade olunan ilim tahsili (…) üçüncüsü de arkasında hayırlı bir evlad bırakandır.’ mealindeki hadis-i şerifle: ‘Camileri, ancak Allah’a iman edenler, ahiret gününe inananlar, namaz kılanlar, zekatlarını verenler ihya eder.’ mealindeki ayet-i kerimeyi hatırlayalım. Söylemek ve hatırlatmak bizden, te’sir ve tevfik Allah’tandır.

Cenab-ı Hak, cümlenizi ‘Essalâtu mirâcu’l-mü’min’ hadis-i şerifinin masadakına mazhar buyursun….”

(Mehmed Emin Demirkan tarafından Sebil Yayınları’nda basılmak üzere hazırlanan Reisü’l-Kurra Hacı Hafız Abdurrahman Gürses Hocaefendi isimli kitap üzerinden derleme yapılarak alınmıştır.)

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir