Cumartesi, Aralık 21, 2024

Prof. Dr. Ebubekir SİFİL

İkra Harmancı

Paylaş

Bismillâhirrahmânirrahîm

Akademisyen ve yazar olarak tanıdığımız Ebubekir SİFİL meslekî kimliği dışında sizce kimdir, kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

Okumayı ve yazmayı seven, “Mü’min ülfet eden ve ülfet edilen kimsedir. Ülfet etmeyen ve ülfet edilmeyen kimsede hayır yoktur.” hadis-i şerifini düstur edinerek çevresiyle muhabbete dayalı bir münasebet kurmaya çalışan biriyim.

Büyüdüğünüz, yetiştiğiniz ortam nasıldı? Aklınızda kalan birkaç hatıra varsa dinleyebilir miyiz?

Vazifesini hakkıyla yapmaya ve insanlara faydalı olmaya çalışan din görevlisi (imam) ve sosyalitesi yüksek âlim bir babanın dizinin dibinde büyüdüm. Evimiz, derdine çare arayanların uğrak yeriydi. Babamın kütüphanesi evimizin en sevdiğim yeriydi diyebilirim. Görev yaptığı camide kıldığımız sabah namazlarını, kandil gecelerinde camide düzenlenen mevlid programlarını, bir de Ramazan geceleri kıldığımız Teravih namazlarını unutamam.

Üniversitede İlahiyat Bölümü’nü seçmenizde etkili olan bir kişi/olay/durum olmuş muydu? Bu bölümde okumamış olsaydınız hangi bölümü tercih ederdiniz?

Lisans eğitimimi İlahiyat dışı bir alanda yapmayı tercih ettim ve İletişim okudum. Rahmetli babamdan aldığım eğitim beni İlahiyat okumaktan müstağni kıldı. Bu tercih bana sağladığı diğer birçok avantaj yanında, İlahiyat alanına dışarıdan bakma imkânı da sundu. İmkân bulsam yine aynı şeyi yapardım.

Literatürde sıkça karşımıza çıkmaya başlayan “Hamburger Medeniyeti/Toplumun McDonaldlaştırılması” gibi tanımlamalar, tek tipleşen insanın modern tarifini yapmakta. Toplumumuzdaki dini, kültürel, sosyal ve ahlaki değişimleri göz önüne alarak değerlendirdiğimizde bu tanımlamaların toplumumuzda bir karşılığı var mıdır? Var ise bunun olumsuz etkilerinin azaltılması veya iyileştirilmesi için nasıl bir yol izlenmelidir?

Maruz kaldığımız kültür değişiminin getirdiği tabii bir neticedir bu. Küreselleştiği söylenen dünyada aslında küreselleşen “Batı tarzı hayat”tır. Üretim-tüketim ilişkileriyle, bireysel ve toplumsal kalıplarıyla, kurumsal ve sivil mekanizmalarıyla madde-mana bağlantısıyla bizi vakumlayan bütün bir hayat “ithal” ve “kopya”dır. Ortada bir “genetik uyumsuzluk” olduğu aşikâr. Bu sebeple aslında hayatı “mış gibi yaparak” yaşıyoruz. Yani tepeden tırnağa çelişki ve tutarsızlıklarla dolu bir hayat bizimkisi… Zikrettiğiniz tanımlamalar da bu yakıcı ironiyi anlatıyor.

Peygamber’ini (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) örnek alan ve O’nu taklitle tahkike ereceğine inanan Müslüman ile tek tipleşen kalabalıklar denk görülebilir mi? Özgünlük ve taklit, mümin için iki ayrı olgu mudur? Hem Efendimiz’e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) benzemeye hem birey olarak kendini gerçekleştirerek özgün olmaya çalışmak mümkün müdür?

Anadolu insanının cevherinde İslam var. Bu açık. Ancak alabildiğine zede almış, örselenmiş ve neredeyse işlevsiz hale gelmiş bir potansiyel bu. Benim gençliğime denk gelen zamanlarda dışımızdaki hayattan bunaldığımızda içimizde, derûnumuzda özenle sakladığımız o mahrem ve bâkir dünyaya sığınırdık. Orası bizi hem onarır hem korurdu. Şimdilerde o dünyayı da reel karşılığı olan bir “şey”e dönüştürdük, yani “metalaştırdık” kendi elimizle. Sekülerleştik. Tam da Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) haber verdiği durum bu:

  • “Bir davette bulunanların birbirini sofraya çağırması gibi milletler birbirini sizin başınıza üşüşmeye çağırdığı zaman haliniz nice olur?”
  • “Bu, bizim sayıca azlığımızdan mı olacak ey Allah’ın Resulü?”
  • “Hayır. Sayınız çok olacak. Ancak kalplerinizde ‘vehen’ bulunacak.”
  • “Vehen nedir ey Allah’ın Resulü?”
  • “Dünya sevginiz ve ölümü istememeniz.”

Artık Efendimiz’i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize taşıyan sünnet ve hadis birçoğumuz için “tekinsiz”, hatta “sevimsiz” bir şey oldu! “O’nu örnek alma” hassasiyetini terk ettik. Önce heveslerimizi okşayan bir “peygamber portresi” çizdik; ardından da o resimle örtüşmeyen ne varsa tereddüt etmeden hayatımızın dışına attık. Yaşadığımız serencamın özeti budur…

“Kalbin istikameti, dilin ıslahına bağlıdır.” İfadenizi Hüma Dergisi okurları için kısaca açıklar mısınız?

Dilini ıslah etmeyen kimsenin, kalbinin istikamet üzere kalması mümkün değildir. Maneviyat doktorlarının “helak edici şeyler” olarak işaretlediği arızaların büyük çoğunluğu aslında dille ilişkilidir. Bu sebeple Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse ya hayır konuşsun ya da sussun.” buyurmuştur. Bu hadis bize “belli bir ortamda” değil, “hayat boyu” dilimize hâkim olmamız gerektiğini söylüyor. Konuşmak için ağzımızı açmadan önce oradan çıkacak sözün hayır mı şer mi olduğunu denetlemeli, hayırsa konuşmalı, değilse susmalıyız.

Bu sebeple Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), “Kulun kalbi istikamet üzere bulunmadan imanı istikamet üzere olmaz. Dili istikamet üzere olmadan da kalbi istikamet üzere olmaz.” buyurmuştur.

Dilin kalple çift yönlü bir ilişkisi vardır. O hem kalbe tesir eder hem de ondan tesir alır. Kişinin kalbinde ne varsa, diline de o yansır. Ama bu her zaman böyle olmaz. Kimi zaman da dil, olmayanı dışa vurur. Yani yalan söyler, riyâkarlık yapar, iftira atar, mücâmele yapar… Ve hiç şüphesiz bütün bunların kalbe tesiri vardır.

Bu sebeple Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Mu’âz’ın (Radıyallahu Anh) şahsında bizlere şu uyarıda bulunmuştur: “İnsanı yüz üstü cehenneme sürükleyen dilinden başka bir şey midir?”

Dilden dökülen şeyler, helakin de kurtuluşun da habercisidir. Bu itibarla Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), “Susan kurtulmuştur.” buyurur.

Bu mühim noktanın İmam el-Gazzâlî merhumun İhyâ‘sındaki “Rub’u’l-Mühlikât” bölümünün 4. kısmından okunmasını tavsiye ederim.

Ahir zamanda müstakim bir Müslümanlık yaşamak için biz gençlere tavsiyeleriniz neler olur?

Daha az yemek, daha az uyumak, daha az gülmek, daha az boş zaman; daha çok doğru bilgi, daha çok salih amel, daha çok zikr-u tesbihat, daha çok tevbe-istiğfâr, kendimiz, ailemiz, milletimiz ve ümmet için daha çok çalışmak.

 

Filistin denilince aklınıza gelen ilk kelime?

Mescid-i Aksa.

Kendinize sık sık hatırlattığınız ayet?

Âlu İmrân, 8.

Size mutlu ve huzurlu anları hatırlatan koku?

Gül.

Yazmak mı, okumak mı?

İkisi de.

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir