Cuma, Mart 14, 2025

Peygamberlerin İzinden Dua

Zehra Nur Kılıç

Paylaş

Tabula rasa, boş levha metaforu insanın doğuştan fikir sahibi olmadığını, bilgi ve deneyimlerle işlenmeye hazır bir sayfa olduğunu ifade eder. Levha ile yani potansiyeliyle doğar insanoğlu. Bu, kan pıhtısının bebeğe dönüşmesi gibi zerrelerden boş sayfalarla dolu ciltlere uzanan, gelişen bir potansiyeldir. Ancak elinizde boş kitaplardan oluşan bir kütüphanenin olması ne ifade eder?

Hayat kitabımızın sayfalarını yaşayarak doldururuz. Kur’an-ı Kerim ise nasıl yaşamamız gerektiğinin kılavuzudur. Dünyaya yeni başlayanlar için insanca bir yaşam sürme kılavuzu… Bu minvalde insanlığın yeryüzündeki örnekliği olan peygamberlerin tarihinden örnek alabileceğimiz dualar, yaşantımızın rahmet nişaleri olacaktır.

İSTEMEK

Dua; yardım istemek, seslenmek, çağırmaktır. Ki istemenin de bir yolu yordamı vardır hayatta. İstemenin usulunü bize öğreten yine Kur’an-ı Kerim’dir. Allah Teâlâ  Mü’min Suresi 60. ayette “…Bana dua edin, size cevap vereyim (duanızı kabul edeyim).”  buyurarak doymaz ve doyrulmaz insan nefsine ucu bucağı olmayan bir evrenin kapılarını açmıştır. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de “Allah katında duadan daha şerefli bir şey yoktur.”[1] hadis-i şerifi ile bizi dua etmeye teşvik etmektedir. Ruhumuza dönüp baktığımızda istemeye ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu görürüz. Duygularımız, rızkımız, mülkümüz, korkularımız ve arzularımızla yaşıyoruz her an. Anlatmaya, şifamızı talep etmeye ihtiyacımız var. Peki, nasıl istemeliyiz?

Peygamberlerin, meleklerin ve alimlerin dualarının yer aldığı ayetler “Ne istemeliyiz? Nasıl istemeliyiz?” sorularının, kısa ve öz cevap örnekleri niteliğindeler. Âdem (Aleyhisselam) Ar’af Suresi’nde bağışlanma, Nuh (Aleyhisselam) Şu’ara Suresi’nde kendisi ve beraberindekiler için kurtuluş dilemiştir Allah Teâlâ’dan. O halde duanın özü Allah Teâlâ’nın rızasını, affını istemek.

HAYIRLI SON

Dualara arzularımızı, hatta korkularımızı yansıtırız. Bazı dualar kim olduğumuz ve kim olacağımız arasındaki uçurumu bağlayan köprülerdir. Yusuf (Aleyhisselam) “Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin tevilini öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı Müslüman olarak al ve beni iyilere kat.” diye dua etmiştir.[2] Bu duada korkunun; kendinden daha güçlü bir varlığa sığınma ihtiyacının, geleceğin belirsizliğinden korunma ihtiyacının, insanoğlunun en müstesna örneklerinde dahi bulunduğunu görebiliyoruz. Yusuf’un (Aleyhisselam) duasında sahip olduklarına şükrederek başlaması da dikkate şayandır. Bu dua başlı başına “İlim kendin bilmektir.” sözünün uygulamasıdır. Kölelikten Mısır’a sultan olan, Allah Teâlâ’nın  peygamberlik mertebesiyle şereflendirdiği Yusuf (Aleyhisselam) dahi canını Müslüman olarak teslim edememekten korkmakta ve bunun çaresini yine Allah Teâlâ’dan istemektedir. Hakk yolunda yaşanmış ve Hakk yoluna adanmış bir ömür Yusuf Suresi’nin bu ayetinde özetlenmiştir.

GELECEK NESİLLER

İnsan sadece kendi için istemez: mirası, çocukları da ademoğlunun arzularını şekillendirir. İbrahim’ın (Aleyhisselam) duası: “Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! Duamı kabul et!”[3]

Arzu, umut ve eylem… İbrahim (Aleyhisselam) kalbinden geçen bu arzusunu kabul olunacağı umuduyla Allah Teâlâ’ya arz etmiştir. Eyleminin örnekleri ise ise doğup büyüdüğü putperest vatanı terk etmek, kavmiyle İslamiyet’i hakkıyla yaşayabileceği bir yurt için hicret etmek, Allah Teâlâ’nın emriyle dünyadaki tüm Müslümanların namaz için yönelecekleri Kabe-i Muazzama’yı inşa etmektir. İbrahim’in (Aleyhisselam) diliyle ve fiiliyle ettiği dualardan nesiller sonra Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “Ben dedem İbrahim’in duasıyım…”diyecektir.[4] Üç dinin kabul ettiği, Halilullah lakaplı peygamber için dahi isteklerine çabalamadan kavuşmak mümkün olmamıştır.

ARZULAR

Dua Allah Teâlâ’nın kullarına nasip ettiği büyük bir güçtür. Dua, kalbimiz sıkıştığında, işimiz sıkıştığında sığındığımız kapımızdır, yalnız olmadığımızın delilidir. Modern çağın sosyal salgını sayılan yalnızlığı, dua ile tek celsede silip atmak mümkündür. Kur’an-ı Kerim’de mevcut peygamber dualarını incelerken dahi Allah Teâlâ’nın o müstesna kullarını dua kapısına getiren yalnızlığı hisedebiliriz. Musa’nın (Aleyhisselam) “Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar.” duasında hayatın üstüne geldiği, sorumluluklarının kuvvetini aştığını hissettiği noktada olduğu anlaşılmaktadır.[5] Surenin devamında Musa (Aleyhisselam), kardeşi Harun’u (Aleyhisselam) kendisine yardımcı ister ve Allah Teâlâ, Harun’u (Alehisselam) da peygamberlikle şereflendirir. En takatsiz, en yalnız kaldığımız anda dahi dua vesilesiyle Allah Teâlâ bizi maddi, manevi karanlıklarımızdan kurtarır.

ŞÜKÜR VE NİYET

Dua öyle bir sırlı güç ki bazen bir ömür o dua için yaşanmalı; bazen de imkanların tükendiği noktada sunulan ipe, duaya tutunmalı. Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) İsra Suresi’nde geçen  “Rabbim! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi sağla; çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla. Bana tarafından, hakkıyla yardım edici bir kuvvet ver.”[6] duası adeta Kur’an-ı Kerim’in zamansızlığına başlı başına delil teşkil ediyor. Kağıtta yahut tarihte kalan Kur’an-ı Kerim değil, istemenin adabını dahi bilmeyen bizleriz.

[1] Tirmizî, Daavat,1; İbn Mace, Dua, 1.

[2] Yusuf Suresi, 101.

[3] İbrahim Suresi, 40.

[4] Müsned, 4/127, 128, 5/262; Hâkim, el-Müstedrek, 2/656.

[5] Taha Suresi, 25-28.

[6] İsrâ Suresi, 80.

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir