Çarşamba, Haziran 25, 2025

Osmanlı Yönetim Dengesi: Hoşgörü

Nezaket Rümeysa Kösem
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi-Tarih

Paylaş

Osmanlı Devleti çok geniş coğrafî bölgelere yayılmış büyük bir imparatorluktur. Kuzey Afrika’dan, Balkanlara, Arap Yarımadası’ndan Avrupa’nın güneyine doğru genişlemiş olan Osmanlı İmparatorluğu, çok farklı din ve kültürden halkı bünyesinde barındırırdı. Din, dil ve ırk fark etmeden bütün insanları aynı şemsiyenin altından birleştirmeyi başarmış olan Osmanlı Devleti, bu politikasını uzun yıllar korumayı başarmıştır.

Gün geçtikçe büyüyen ve genişleyen Osmanlı İmparatorluğu’nun fethettiği bölgelerdeki halka karşı uyguladığı politikaya “İstimalat Politikası” ya da diğer bir değişle “Hoşgörü Politikası” adı verilmekteydi. Osmanlı Devleti’nin resmi politikası olan istimalat politikası yerel halk tarafından memnuniyetle karşılanırdı. Çünkü Osmanlı Devleti fethettiği bölgeleri sömüren feodal beylerle mücadele ederken yerel halka asla dokunmamaktaydı. Osmanlı Devleti’nin bu tutumu, sömürge altında bulunan ve zor durumda ki halkların Osmanlı ordusunu sevinçle karşılamasına sebep olmaktaydı. Osmanlı Devleti’nin fethedilen bölgelerde hâkimiyetini kurarken ılımlı bir tavır benimsemesi bölge halkının devlete daha iyi bağlanmasını sağlıyor ve yeni kurulacak olan düzene daha kolay adapte olmasına olanak tanıyordu. Osmanlı’nın istimalat politikası sayesinde egemenlik altına alınan yerlerde belirli bir süre uygulanan bu hoşgörülü yaklaşım bir nevi geçiş politikası olarak da görülmekteydi. Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerine dair bilgilere baktığımızda Osmanlı sultanlarının adaletli tutumu ve dik duruşu bölge halkının bu adil yönetimden etkilenip farklı din ve görüşten birçok kişinin Osmanlı bünyesine katılmasını sağlamıştır.

Osmanlı Devleti, orduda görev yapmak istemeyen gayrimüslim halktan “cizye” adı verilen bir vergi alırdı. Farklı ırka ait bir orduda görev yapmak istemeyen gayrimüslimlerin bu kararına saygı duyulur ve vatandaşlık görevi olarak vergilendirme usulü tercih edilirdi. Bununla birlikte azınlıklar, “Devşirme Sistemi” ile Osmanlı toplumunda istedikleri konuma gelebilirlerdi. Devşirme Sistemi adıyla bilinen ve 17. yüz yıla kadar uygulanan bu politika ile Osmanlı Devleti fethettiği topraklarda bulunan Hristiyan çocuklarına iyi bir eğitim vererek üstün birer asker ve devlet adamı olmasını sağlamıştır. Bu sistem ile birlikte gayrimüslim çocuklar, Osmanlı toplumuna geri kazandırılarak askeri, mimari ve yöneticilik alanlarda büyük başarılar sağlamışlardır. Bunun en güzel örneği; Kanunu Sultan Süleyman’ın sadrazamı Pargalı İbrahim Paşa’dır. Yunanistan topraklarından devşirilmiş Rum kökenli bir yöneticidir. Yine bu alanda bir başka örnek Osmanlı’nın en önemli yapılarını inşa eden Mimar Sinan’dır. Gayrimüslim azınlıklar, hiçbir zaman kendilerini eksik veya yetersiz hissetmemiş, aksine ibadetlerini geleneklerini ve dillerini özgürce yaşamış, aldıkları eğitimlerle devlet adam lığına kadar yükselerek hayatları boyunca Osmanlı Devleti çatısı altında huzurla yaşamışlardır.

OSMANLI DEVLETİ’NDE AZINLIKLAR

Anadolu coğrafyasına baktığımızda, Osmanlı Devleti kurulmadan önce gayrimüslim gruplar Türklerin Anadolu’ya adım atmasıyla birlikte oldukça rahat bir ya şama sahip olmuşlardır. Önceleri çekimser tavırlar sergileyen gayrimüslim kesim, Türklerle bir arada kalarak onları tanımaları ve yakın ilişkiler kurmaları neticesinde bir süre sonra Türkler tarafından yönetilmekten memnun kalmışlardır. Osmanlı dönemine gelindiğinde, bu hoşgörü ilişkisinin aynı şekilde devam ettiği gözlemlenmiştir. Bu ilişkilerde, anlayış, adalet ve saygı gibi önemli unsurlar göze çarpmaktadır. Gayrimüslimlerin yönetiminin temel bir zemine oturtulması II. Mehmedʼin “Millet Sistemi” adı verilen teşkilatlanması ile mümkün olmuştur. Bu sistemin kurulmasındaki en büyük etken İstanbul’un fethiydi. Bu sebeple hem Türk halkı için hem de gayrimüslim halk için İstanbul’un fethinin büyük bir dönüm noktası olduğu söylenebilir. Örf ve adetlerinin yanı sıra İslâm inancına bağlılığıyla bilinen Osmanlı Devleti, “Dinde zorlama yoktur.”1 ayetini benimsemiş ve böylece ele geçirilen bölgedeki gayrimüslim halka dinlerini yaşama özgürlüğü vererek orada bulunan insanların can ve mal güvenliğini emniyet altına almıştır. Osmanlı Devleti’nin yapısı ırk etkenlerine göre değil, inanç temeline göre şekillenmiştir. Bu şekillenişin temelini Osmanlıcılık fikri oluşturmaktadır. Bu fikre göre Osmanlı sınırları içinde yaşayan herkes Osmanlı vatandaşı kabul edilmektedir. Böylelikle toplum yapısında Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında kanunen sağlanan eşitliğin getirdiği bir den ge ve huzur ortamı oluşmuştur.

Millet sistemi esasına dayanan azınlıkların büyük bir çoğunluğu; Ermeni, Yahudi ve Rum kökenli insanlardan oluşmaktaydı. Bunun gibi başka dinî inanca sahip birçok insanla birlikte Osmanlı halkı yüz yıllar boyunca barış ve huzur için de yaşamıştır. Bu yüzyıllar içerisin de bazı kesimlerin Osmanlı Devleti içerisinde yer aldıklarını ve asimile olduklarını görmekteyiz. Ancak bu asimilasyon hiçbir zaman baskı ve zorlama ile gerçekleşmemiştir. Bu durum orada yaşayan azınlıkların kendi tercihleri olmuştur. Gayrimüslimler, Osmanlı Devleti’nin kendilerine sağladığı olanaklar neticesinde kamu düzeni, evlenme ve miras hakları gibi konularda da birtakım haklara sahip ol muşlardır. Özellikle Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra oradaki halkı din ve mezhep ayırmadan “millet” olarak tanımlamış, aynı zamanda kendi dinlerini, dillerini ve kültürlerini özgürce yaşama hakkı vermiştir. Bu tutu mu neticesinde hem Müslüman hem de gayrimüslim halk bir arada ayakta kalmayı başarmıştır.

OSMANLI DEVLETİ VE BATILI DEVLETLER

Osmanlı Devleti, kendi içine dönük bir devletti. Bu sebeple dış dünya ile çok fazla ilgilenmezdi. Fatih Sultan Mehmet ve sonraki padişahların döneminde azınlıklara verilen hak ve hürriyetler sürekli hâle getirilmiş. Bu durum Batılı devletlerin azınlığa uyguladığı baskıyla beraber büyük çatlamalara sebebiyet verdi ve devleti zor duruma düşürdü. Osmanlı Devleti, bu süreçte gayrimüslimlere yeni imtiyazlar tanıyarak idarî, kültürel, dinî ve hukukî birçok alanda yeni düzenlemelerde bulunmuştur. Ancak bu yeni düzenlemeler Batılı devletleri memnun etmemiş hatta iç işlerimize daha çok müdahale etmelerine neden olmuştur. Bunun üzerine Batılı devletler, azınlıktaki gayrimüslim halkı daha çok kışkırtmış ve Osmanlı’nın kurduğu hoşgörü ortamını bozmaya başlamışlardır.

Osmanlı Devleti ilerleyen dönemlerde sıkıntılara çözüm bulmak ve daha ılımlı bir politika izlemek adına Islahat Fermanı’nı ilan etmiştir. Bununla birlikte Osmanlı tebaası içindeki gayrimüslim ve yabancı azınlıklara bir takım haklar tanıyan ve din, dil, ırk ayrımı gözetmeden bir bütün olmayı amaçlayan Islahat Fermanı, Osmanlı Devleti’nin anayasal sürecinin önemli bir evresidir. Osmanlı padişahı Sultan Abdülmecid tarafından 18 Şubat 1856 tarihinde ilan edilmişti. Bu vesile ile Avrupa devletlerinin, Osmanlı iç siyasetine karışmasını önlemek de amaçlanmış ve azınlıkların devlete olan bağlılıklarını yeniden inşa etmeye çalışılmıştır.

Netice itibarıyla Osmanlı Devleti çatısı altında yüzyıllar boyunca rahat, huzur ve hoşgörü içerisinde yaşamış olan gayrimüslimler, Osmanlı Devleti’nin çatırdamaya başlamasıyla birlikte Batılı devletlerin desteğini alarak kendi devletini kurma çabasına girmiş olsalar bile bu girişimlerinden elleri boş dönmüştür. Osmanlı Devleti’nin hem toplumundaki farklı milletler arasındaki sağladığı denge hem de hoşgörülü ve özverili yaklaşması sonraki yıllarda birçok devlete, topluma örnek olmayı başarmıştır.

1 Bakara Suresi, 256

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir