Osmanlı İmparatorluğu’nun esnaflık kurumu olarak bilinen lonca teşkilatının temeli 13. ve 14. yüzyıllardaki “Ahilik” sistemine kadar dayanmaktadır. Arapça kökenli bu sözcük “Kardeşim” anlamına gelmektedir. Ahi teşkilatı 13. yüzyılda Anadolu’ya yoğun bir şekilde gelen Türklere sanat ve güzel ahlaki beceriler kazandırmak amacıyla kurulmuştur. Bu topluluk verdiği eğitimle mesleklerin devamlılığı sağlanmıştır. Ahi teşkilatına girmenin temel şartı Müslüman olmaktır.
Osmanlı’nın Ahilikten lonca teşkilatına geçişin başlıca nedeni, artık esnaflar arasında Müslümanlar olduğu gibi çok sayıda gayrimüslim esnafın da bulunmasıdır. Ahilik sisteminin aksine lonca teşkilatı din ve ırk ayrımı yapmaksızın son derece tecrübeli gayrimüslim ustaların da bu teşkilata katılmasına imkân sağlamıştır.
Her esnafın, her yerde, her şehirde ve kazada sayısı ve açılabilecek dükkân âdedi belliydi. İhtiyaç halinde daha fazla dükkân açması için devletin izni gerekirdi. Aynı şekilde usta ve kalfa sayısı da yine devlet izin vermeden arttırılamazdı. Bir çırağın kalfa ve bir kalfanın usta olması merasime tâbi olup derece ve adları deftere kayıt edilirdi. Kısacası her önüne gelen dükkân açamaz ve usta olamazdı. İsteyen herkesin esnaf olamadığı gibi, lonca dışı esnaf olmak da mümkün değildi. Loncalar günümüzdeki modern işçi sendikalarına benzeseler de çok daha fazla katı kurallara sahip bir teşkilattı.
BABADAN OĞULA…
O dönem genelde esnaf çocuğu esnaf olur, baba mesleğini devam ettirirdi. Ancak hangi mesleğe sahip olurlarsa olsunlar, esnaflıktan önce çıraklık döneminden geçerdi. Esnaflıkta en alt basamakta bulunan kişilere “Çırak” denilirdi. Bir ustanın yanında çırak olarak başlamak ustalığa varacak yolun olmazsa olmaz şartıydı. İşinin ehli de olsa çıraklıktan geçmemiş bir kişi usta olamazdı. Loncaların görevlerinden biri de bu kurala uyulmasını sağlamaktı. Kendi dükkânını açmaya karar veren bir kimseden, çıraklık eğitimi aldığını gösterir belge istenirdi. Öğrenci hocasının karşısında, oğul babasının karşısında ne ise, çırak da ustasının, hatta kalfasının nezdinde o idi. Çırak tek bir ustaya bağlı olmasa da, loncanın onayı olmadan başka bir ustanın yanına gidemezdi, bu noktada ustanın otoritesi tartışılmazdı. Çırak ileride kalfa ve usta olduğu zaman da ahlakını korusun diye saygılı, terbiyeli, edepli, dindar, ahlaklı, tokgözlü yetiştirilirdi. İşinin erbabı olabilmesi için oldukça iyi yetişir, bu disipline giremeyenler esnaf olamazlardı.
Çırak fakirse küçük bir ücretle, değilse bedava olarak işe başlar, boğaz tokluğuna çalıştıktan ve ustasına meslekte ilerlediğini kanıtladıktan sonra ücrete geçerdi. Ücret, haftalık olarak ödenirdi. Usta, çırağın yetiştiğine kanaat getirdikten sonra kendisine “Kalfa” unvanını verir, ücretini arttırır, daha çok sorumluluk gerektiren işleri vermeye başlardı.
Osmanlı lonca teşkilatında bir esnafın yükselebileceği en üst basamak “Usta” rütbesiydi. Bunun için üç yıl kalfa olarak kalması, işine bağlılık göstermesi, kalfa arkadaşlarıyla iyi geçinmiş olması, müşterilerine iyi davranması ve işini tek başına yürütebilmesi gerekiyordu. Tüm bunları yapabilen bu unvana sahip oluyordu. Eski Ahilik geleneklerine bağlı kalan bazı loncalarda, bir çeşit ehliyet ve diploma töreni niteliğinde, usta olacak kalfaya “Şed bağlama” ya da “Peştamal kuşanma” adı verilen merasim düzenlenirdi. Bu iş büyük törenle ve o iş kolunun loncası ile anlaşmaya varılarak olurdu.
Ustalığa yükselme anlamına gelen peştamal kuşanma töreni oldukça önemli idi. Büyük bir piknik düzenlenirdi. Çadırlar kurulur, musiki dinlenir, ziyafet çekilirdi. Piknik, bir hafta kadar sürerdi. O şehirdeki aynı loncaya ait bütün dükkân sahipleri mutlaka gelirdi.
Yönetim kurulu başkanına “Şeyh” denirdi. Hükümetin muhatabı bu şeyhler idi ve daha çok törensel görevleri yönetirlerdi. Bunların yaptıkları işler, bir yerleşim birimindeki bütün esnaf şeyhlerinin toplanmasıyla kurulan Büyük Meclis tarafından denetlenirdi. Lonca başkanına “Şeyh” denilmesi, kökenindeki tarikat geleneğini göstermektedir. Şeyhin yardımcısına “Kethüda” adı verilirdi. Daha çok üyelerin eğitimi için uğraşırdı. İkinci yardımcısı “Yiğitbaşı” idi ki, daha çok disiplin işleriyle ve üyeler arasındaki rütbelerin saptanmasıyla uğraşırdı. Dördüncü üyeye “İşçibaşı” denirdi. Kalite kontrolü, standartların korunması için yiğitbaşının yardımcısı idi. Son iki yönetim kurulu üyesine “Ehl-i hibre” denilirdi. Esnafla tüccar arasında çıkan anlaşmazlıklara ve buna benzer şeylere liderlik ederlerdi.
LONCA TEŞKİLATININ GÖREVLERİ
Lonca yönetim kurulu, kusurunu gördüğü dükkânı belirli bir süreyle kapatır, çırak ve kalfasının kusurundan dolayı ustayı cezalandırabilir, hatta bir kaç günlük hapis cezası verebilirdi. Suç ağırsa, suçlu lonca mensubunu Kadı’ya gönderirdi. Kalite denetimi son derece önemliydi. Örneğin günümüzde de hala kullanılan “Pabucu dama atılmak” deyiminin kökeni Osmanlı lonca teşkilatının ceza uygulamalarından gelmektedir. Bir denetim sırasında dokumacı esnafının yaptığı bir ayakkabı kusurlu görülürse ya da kurallara aykırı davrandığı tespit edilirse o ayakkabılar dükkânın çatısına asılarak halka teşhir edilirdi. Bu durum o esnaf için büyük utanç kaynağı olduğu gibi müşterilerinin azalması anlamına da gelirdi. Keza aynı şekilde “Ne dolaplar dönüyor” sözü de dolapçı esnafının yaptığı hileleri anlatmak için kullanılan ve günümüze ulaşan bir sözdür. Kısacası standart kaliteye uymayan esnaf şiddetle cezalandırılır, direnirse loncadan ihraç edilirdi ki, bu, mesleği bir daha yapamaması anlamına gelirdi. Lonca yönetim kurulu kalite noksanına göz yummuşsa, işten el çektirilir ve hükümet tarafından şiddetle cezalandırılırdı.
Loncalar bu sayede dürüst olmayan rekabeti ortadan kaldırmış, üretimin belli bir standart ve kalite çerçevesinde gerçekleşmesini sağlamış, tüketici haklarının korunmasına yardımcı olmuş, fiyat istikrarını korumuştur.
Lonca yönetim kurulları, ustalık sırası gelmiş kalfaların hakkının zayi olmaması, ustanın kalfa ve çırağına zulüm etmemesi gibi konularla da uğraşırlardı. Lonca, üyesi olan esnafın her şeyiyle ilgiliydi. İçki içip tütün kullanmasına kadar karışırdı. Orucundan namazı ihmal edip etmemesine kadar gözler, gerek gördüğünde müdahale ederdi. Seçimle gelen Altılar’ın kararı bütün lonca üyeleri için kanun demekti. Her şey sıralı kontrol ve kefalet altında idi. Bu kurumun başında önce Allah, sonra onun vekili olan padişah, sonra onun vekili sadrazam bulunurdu.
Selçuklulardan Osmanlı’ya geçen lonca teşkilatı, 19. yüzyılın başlarına kadar eski haliyle devam etti. 19. yüzyılda da bazı değişimlere uğrayarak yenilenerek varlığını sürdürdü. Kapitalizmin gelişmesine önayak olan endüstrinin ve toplu üretimin gerçekleşme koşullarının oluşmasıyla birlikte iyice zayıfladı ve son izleri 1913’te gedik sistemini kaldıran yasa ile kalktı.
