Bilinen bir gerçek olsa gerek, kişinin bulunduğu mekânla özdeş olması. İçerdiği anlam itibariyle “yer, mahal, durulan yer” anlamlarına gelen mekân, aynı zamanda içinde var olanlarla anlam kazanan ve bu anlamı onlara da aksettiren yapıya sahiptir. Anadolu güzel şehirlerimizle bezenmiş bir coğrafyadır. Daha geniş düşündüğümüzde coğrafya, sadece bir yeryüzü parçasının fiziksel özelliklerini barındırmaz kendisinde. Zira onu anlamlandıran içinde yaşayan önemli varlıklardır. Bir Amasyalı olarak Mihri Hatun da bu coğrafyayı anlamlandıran güzel bir çiçektir âdeta, İris çiçeği… Mağrurluğunu koruyan bir çiçektir İris. O yüzden de biraz hüzünlüdür. Güzelliği ve zarafeti ile ön plana çıkmasının yanında doğal mavi renge sahip nadide çiçeklerden biridir aynı zamanda. Sarp güzelliğiyle insanları çeken bir güzelliğe sahip Amasya’da yetişmiş iris çiçeğidir Mihri Hatun, zarif, nadide ve gururlu…
- yüzyıl Osmanlı’nın beylikler döneminden imparatorluk dönemine geçtiği asırdır. Her büyük hareket, evvelinde sağlam bir inanç ve irade gerektirir. Osmanlı bir devlet olarak gelişirken Divan Edebiyatı da bu yüzyılda olgunluğunu ortaya koymaya başlamıştır. (M. Hakverdioğlu, Mihri Hatun’u Anlamak, Amasya Belediyesi Kültür Yay., 2016)
Mihri’nin karakterine baktığımızda o yüzyılda bir kadının ne kadar güçlü şiirler yazabileceğini görebiliyoruz. İbn-i Haldun’un da dediği gibi; coğrafya kaderdir ve Mihri Hatun da bu kaderi şehzadelerin yetişerek Osmanlı’ya yön verecek konuma geldiği güzel şehir Amasya’da yaşayacaktır.
Ona Lesbos’un ünlü kadın ozanı Safo’nun adını yakıştırıp “Osmanlı Safosu” derler. (Yunanlılar, MÖ 7. yüzyılda Ege Denizi kıyılarına yerleşerek ticaret ile uğraşmaya başladı. Bu dönemde mitolojik öykülemeden bireysel deneyime geçişler yaşandı ve epik şiirin yanında duyguların coşkulu bir dille anlatıldığı lirik şiir ortaya çıktı. Bu şiirin doruğunda ise ilk defa bir kadın olarak Sappho/Safo vardı.) Rumca’nın “Safo” sözcüğü ile Arapça’nın “safi” sözcüğü aynı köktendir. (S. Sezer, Türk Safo’su Mihri Hatun, AD Yay., 1997) Saf, temiz ve duru anlamına gelir. Mihri’nin kendine seçtiği mahlas da “mihr” güneştir:
Kadın ruhu aşkın, inceliğin ve samimiyetin merkezidir âdeta. Bu samimiyeti Mihri, duygularını açıkça en samimi bir şekilde ifade etmekten de sakınmaz. Gönlünü önce Müeyyedzâde Abdurrahman Çelebi’ye, daha sonra da Şehzade Ahmed’in veziri Sinan Paşa’nın oğlu İskender Çelebi’ye kaptırır. Aşkını açık olarak ifade etmekten çekinmeyen bir yapının olduğu şiirleri, yaşadığı yüzyıl ve sonrası için bir müjde gibidir âdeta:
Bir zamanlar şehr-i Amasiyye’de İskender idün
Hızr-veş âb-ı hayat isteyene rehber idün
Hublar içre sanema sen dahi bir server idün
Yüri şahum yüri ısmarladum Allah’a seni
(M. Arslan, Mihri Hatun Divanı, Amasya Valiliği Yay.)
Şehzade II. Bayezid’in sarayında eğitim aldığı sırada, şehzadenin hastalanıp iyileşmesi üzerine yazdığı şiirle artık “Hatun” ünvanını taşımaya başlamıştır. “Hatun” sözcüğü kadın, hanım anlamlarına gelmekle birlikte Mihri’nin kullandığı bu kelime bir saygının ifadesine de sahiptir âdeta. Mihrî Hatun’un yetiştiği yıllarda, Amasya’da vali olarak sancak beyi Şehzâde Bayezid bulunmaktadır. Şehzade Bayezid’in sancak beyliği sırasında, onun etrafında teşekkül eden edebî çevrede Mihrî Hatun da vardır. Ailece belli bir kültür düzeyinden geldiği bilinen Mihrî Hatun’un asıl adının Mihrî olduğunda, kaynaklar birleşirler. Ancak Evliya Çelebi, Mihrî Hatun’un asıl adının Mihrümâh, mahlasının ise Mihrî; Osmanlı Müellifleri Fahrünnisâ; Murad Uraz da, Mihrünnisâ adlarını ileri sürerler. Bunlardan Evliya Çelebi’nin teklif ettiği isim, mahlasının Mihrî olmasından dolayı, Mihrümâh da olabilir. (G. Ayan, Mihri Hatun ve Şiirleri)
İstanbul’da şair Zeynep Hatun’la çok yakın arkadaş olan Mihri, bulunduğu şiir ortamlarında özellikle Şehzade Bayezid’in ve sonrasında Şehzade Ahmed devrinde de sarayın tek kadın şairdir. İşte bu ortamların etkisiyle olsa gerek bazen sözünü sakınmadan sert ifadeler kullanan, cesur, bir o kadar da kendinden emin şairedir:
Eyü çekdük bularun cevr ü cefasın be yüri
Nice bir yalvaralum yârına ağyârına yuf
İ’timâd itdügiçün ‘ahdine hercâyilerün
Mihri ’nün dahi cihanda çürük efkârına yuf
(Bunların eziyetlerine çok katlandık be yürü, onların sevdiğine sevmediğine yalvarırsak (bize) yuf olsun, sözünden dönenlerin sözüne ettiği yemine inandığı için Mihri’nin de bu çürük düşüncesine yuf olsun.) (M. Arslan, a.g.e.)
Mihri olur da devrinde kadın aklını önemsemeyenlere cevap vermeden durur mu:
Çün nâkıs akl olur dirler nisâ
Her sözin mağrûr tutmaktır revâ
Lîk Mihrî dâinün zannı budur
Bu sözi dir ol ki kâmil usludur
Bir müennes yigdürür kim ehl ola
Bin müzekkerden ki ol nâ-ehl ola
Bir müennes yig ki zihni pâk ola
Bin müzekkerden ki bî- idrâk ola
(Kadın aklı eksik olduğundan onun sözlerini boşa saymak gerekir. Fakat duacınız Mihri’nin zannı şudur ki, bu sözü o akıllı kişi söyler ki: Becerikli bir kadın beceriksiz bin erkekten, zihni açık bir kadın anlayışsız bin erkekten iyidir.)
Sonraki yıllarda yetişecek kadın şairlere samimi ve cesur ifadeleri, yaşadığı toplumda kadınlar hakkında yıktığı ön yargılarıyla yol açıcı olmanın yanında önder bir kadın şairdir Mihri Hatun…