Cumartesi, Aralık 21, 2024

Önce Bir Tanışabilir Miyiz?

Ümmü Gülsüm Yeşil

Paylaş

Merhabalar. Ben 24 yaşında bir üniversite öğrencisiyim. İslâmî ilimler fakültesini bitirmiş olup aynı fakültede yüksek lisansa devam etmekteyim. Her ne kadar Karadenizli olsam da beni tanıyanlar Karadeniz mizacını pek taşımadığımı söylerler. Bununla beraber, sanırım, ait olduğum yer hasebiyle de en çok yeşil rengi severim. Hobilerime gelirsek, hobi dediğimiz şey aslında kimliğimizin fragman tanıtımıdır ama ben oralara girip daha fazla uzatmayayım.

Sizinle özel bir bağ kurmak istediğim için evvela selam verip kendimi tanıtmak istedim. Ve sizlerin de an itibariyle bana zihninizde yer ayırdığınızı, belki gönlünüzde yer edindiğimi ve bu kız bunları neden anlatıyor diye soracağınızı düşünüyorum. Evet, neden? Çünkü insanoğlu bazen ne söylendiğine değil kimin söylediğine daha çok önem verir.

Benimle tanışmış olmanın size verdiği duygu ile yazıyı daha rahat okuyacaksınız, daha iyi anladığınızı hissedeceksiniz belki. Aslında daha adımı bile söylememişken dergideki diğer yazarlardan bir adım öne geçirdi bile beni bu tanıtım. İki canlı arasındaki selamlaşma ve üç satırın vesile olduğu ufak tanışıklık, milyarlarca tanışılmamışa açık ara fark attırıyor.

Tanışıklığın prim getirdiği reddedilemez bir gerçeklik olarak önümüzde duruyor iken hep beraber düşünelim: İnsan türü olarak bu tanışıklığa önem vermekte ve selam verme davranışını bu minvalde devam ettirmekteyiz. Hatta selam vermeden ortama girip arzuhâlini bildiren insana; “Ne selamın ne sabahın var.” tepkisini vererek selamı, günün yeniden başlama mucizesi ile eş değer görürüz.

Peki, diğer mahlûkatla her an iletişimde olduğumuzun ancak çoğu zaman tanışmayı unuttuğumuzun farkında mıyız? Mahlûkat derken kâinatta bizim haricimizde yaşayan diğer canlılardan bahsediyorum. Nitekim tefekkür denizinin en önemli kaptanlarından biri olan İbn Arabî de “Kâinattaki her şey canlıdır.” görüşüyle bizlere baktığımız, gördüğümüz, dokunduğumuz her şeyin aslında selam verilmeye layık bir ruhu olduğunu ifade ediyor. Bu durum bizlere kendimizin dışındaki her şey ile iletişim hâlinde olduğumuzu gösterirken bu iletişiminde bir adabı olması gerektiği sonucunu ortaya çıkarıyor.

Kendisinden önceki üç kutsal kitabın manasını barındıran ve kıyamete kadar kendisinden başka bir kitap gelmeyecek olan Kur’an-ı Kerim’i açtığımızda ilk karşımıza çıkan kelamın “Bismillâhirrâhmanirrahim’’ oluşu, Rabbimizin kulları ile iletişime geçerken kelama indirgediği bu tanışıklığı, Besmele anahtarı ile başlattığını bizlere göstermektedir. İlk insan olarak yaratılmış olan Âdem peygambere kulluğunu nasıl yaşaması gerektiğini öğretmek için inecek olan vahyin ilk ayetinin1 herhangi bir emir, ibadet veya ahlakî davranışı anlatma gibi bir amacı olmayan “Bismillâhirrâhmanirrahim” ayeti olması da kulluğun başlangıcının Besmelenin sırrını anlamak ve yaşamak olduğunu bizlere fark ettirmektedir.

Besmele, selam zarafetini ve aidiyet güvenini içinde barındıran kutsal bir anahtardır. Herhangi bir işe başlamadan önce Besmele çeken bir kimse, “Ben Allah adına hareket ediyorum. Her şey O’na ait. Müsaade edersen seni kullanabilir miyim?” demiş olur.

İzin almadan bizim herhangi bir eşyamıza elini süren kimseye kızmayı kendimize bir hak olarak iddia ediyor iken her an bir yerlere elimizi sürüp selam dahi vermeden bizim olmayanı alma, tüketme ve harcama cesaretini rahatlıkla gösterebiliyoruz. Bu özgüveni, insanın yeryüzünde halife tayin edilmiş olmasından alıyor olabiliriz. Halbuki durum, tam tersi olmasını gerektirir; vekil olan kimse vekili olduğu zatın isminin yüceliği sayesinde yücelik kazanır. İnsan ise yeryüzünde Allah’ın vekilidir.

Şöyle bir örnekle bu dipnotu zihinlerimize raptiyeleyelim: İşe veya okula acil gitmeniz gereken bir gündesiniz. Araba sürerken yolun ortasında herhangi bir adam arabayı sağa çekmenizi işaret ediyor. Adamın kimliği[1]ne önem vermeden, “Yardıma ihtiyacı var galiba ama benim de acelem var.” deyip geçersiniz. Ama aynı gün, aynı yolda, aynı acil durumda iken üzerinde polis kıyafeti olan birinin sizden arabayı sağa çekmenizi istemesi onu bir emir olarak algılayıp tereddütsüz yerine getirmenizi sağlayacaktır. Çünkü adamın üzerindeki polis kıyafeti, vekili olduğu devletin gücünü temsil etmekte ve sizi aslında o kıyafet durdurmaktadır. Mahlûkatla iletişimimize Besmele çekerek başlamak da kul olarak Rabbimize aidiyetimizi tescilleyip iletişim zarafetini göstermemize vesile olur.

Çünkü her şeye esirgeyen ve bağışlayan/ çok esirgeyen ve çok bağışlayan/ hep esirgeyen ve hep bağışlayan Rabbin adıyla başlayanlar2 olarak hem canlılarla hem de cansızlarla olan ilişkimiz[1]de, yaratıcımızın iznini gözetir, onu temsil ettiğimizin bilincinde hareket ederiz: “Üzerine Allah’ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulu[1]nurlar. Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de Allah’a ortak koşmuş olursunuz.”3 Yaşamını “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.”4 kavrayışı üzerine bina etmek, bu izin ve temsiliyet olmadan kendisini hareket geçmekten men etmeyi de beraberinde getirir.

“Besmele söyleme” değil de “Besmele çekme” tabirinin kullanılıyor olması da temsil ettiği mananın inceliğine yakışan bir söylemdir. Besmele okunuş itibari ile önce dudak harfleriyle başlar, (م، ب). Sonra ağız harfleriyle (ل) ve boğaz harfleriyle (ح,ه)  devam ederek kalbe doğru gider. Besmeleyi söylemiş olan bir kim[1]se, selam ile başlattığı iletişimi kalbe doğru çektiği bir tanışıklığa götürmüş olur. Şimdi, başlıkta sormuş olduğum soruyu bir kez daha tekrar edeyim? Yemek yerken, giyinirken, yazı yazarken, eve girerken, evden çıkarken, otururken, kalkarken, bir şeyi açarken, kapatırken önce bir tanışabilir miyiz?

1 İsmail Hakkı Bursevi, Ruhu’l Beyan Tefsiri, çev. Komisyon, Damla Yayınları, İstanbul 1995, c.1, s. 36

2 Tarık Tufan, “Anna” şiiri

3 En’am Suresi, 121

4 En’am Suresi, 162

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir