“Bir” varmış, hep varmış, bilinmeyi murâd etmiş de nâsı/insanları yaratmış diye başlanır, ilk insanın varoluşunu, kıssay-ı Âdem’i (Aleyhisselâm) anlatmaya. Nisâ Suresi’nde aynı murâddan, aynı özden ve eşinden halkolunan nisâ/kadın(lar)a, mümin ya da gayrimüslim tüm insanlara “Rabb” olan Allah’tan (Celle celâluhû) sakınma emredilir;[1] Allah ve Resulüne (Sallallahu aleyhi ve sellem) itaatle nimet verilenlerden olması istenir cins-i insandan. Zira itaatin sonucudur ebedî nimet ve nimet verilenlerden olmak. Bu sebeple Mümin kul, namazla her Allah’a durduğunda onlardan olmak için yakarır, onlarla olmayı ister. Onlardan olmak, onlarla olmakla mümkün olabilecektir, yol gösterilmiştir insana. Nihayette O’nun (Celle celâluhû) için olmaktır gaye, insan, kul, adam, rafîk/arkadaş, ümmet ve O’na layık vasıflarla bezenmiş isimlerle müsemmâ/isimlenmiş olmak…
NİSÂ SURESİ’Nİ TANIYALIM
Sure Medine’de indirilmiştir ve 176 ayettir. Mümtehine Suresi’nden sonra yaklaşık olarak hicri altıncı yılda nazil olmaya başlayıp, dokuzuncu yılda nüzulünün tamamlandığı nakledilir. Saliha kadınların niteliği olarak gönülden itaatkarlığın zikredildiği Nisâ Suresi’nin muhtevasında, Efendimizden kendileri hakkında fetva istenen, toplumdaki konumlarına göre çocuk, yetim, eş adayı, evli, boşanan, evlenilmesi yasaklanan, varis/mirasçı, günaha düşen köle ve hür kadınlara mahsus hükümlere detaylı bir biçimde yer verilmiştir[2]. Ayrıca münafık ve Ehl-i Kitab’ın özellikle Yahudilerin konu edildiği ayetlerle tüm insanları kapsayıcı hüküm ve hitaplar da mevcuttur.[3] Müşrik inançta tapınma nesnesi olarak dişi figürlerin seçilmesi ve Allah’ın affetmeyeceği tek durum olarak şirk, 116 ve 117. ayetlerde anlatılmıştır.[4]
Kur’an’da kadınla alakalı hükümler hususunda öne çıkan iki sure mevcuttur. Bunlardan Talak Suresi; Sûratü Nisâ es-Suğrâ/Kadınların Konu Edildiği Küçük Sure olarak anılırken, kendisine el-Kübrâ/büyük tavsifi yapılan bu Sure, Nisâ olarak adlandırılmıştır.
KUR’ÂN’IN NİSÂ EL-KÜBRÂ’SINDA NİMET VERİLEN İTAATKÂR MÜMİNLER
Peygamberimizin gece namazlarında okuduğu bu surenin tamamında kadın ve ilgili hükümlerinin açıklanması, surenin nazil olduğu ortamda savaşlar sebebiyle çoğalan yetim ve dul kadınlar sebebiyledir. Sure, toplumda kadınla alakalı müşrikler ya da Ehl-i Kitap kaynaklı örften zihinlere yerleşmiş hatalı inanç, tavır ve fiilleri ya da Mümin şuuruna uygun olmayan cahiliye davranışlarını, devletleşmiş İslam’ın nizamına göre biçimlendirme gayesi taşır.[5] Bu özel sebep yanında surede Allah, tüm insanlar için bizzat koyduğu hukuku Efendimiz vasıtasıyla bildirişini merkeze almış, Efendimizin peygamberlik konumuna özel bir vurgu yapmıştır. Dolayısıyla kadınlar özelinde insanlara yönelik tüm ilahi emir ve yasakların sahibi Allah’a ve Habibi Efendimize itaat, hem diğer emirlerden öncedir, hem de diğer emirlere itaatin ancak kendisiyle kabul edilebileceği şarttır. Bu sebeple surede Allah ve Resulüne itaat vurgusu birbirinden ayrılmaksızın dört kez zikredilmiş, bir ayette bu emre ulu’l-emr/yönetici de eklenmiş, Resulün ancak itaat edilmek için gönderildiği ve Kendisi’nin mağfiret talebi sayesinde günahların affedilebileceği bildirilmiştir.[6]
Surenin 69. ayetinin yer aldığı bağlamda ise, Efendimizin peygamberlik konumuna karşı Yahudilerin ve münafıkların, eylemleri ile uyuşmayan niyetleri, cehennemle sonuçlanacak tutumları ifşa edilmiş, yerilmiştir. Zira Nisâ Suresi’nin 136. ayetinde iman edenlerin imana davet edildiği, 150-152. ayetlerde Allah ve peygamberlerine iman etmemenin, iman edilse bile birini diğerinden ayırmanın küfür olarak tanımlandığı, 170. ayetinde ise tüm insanların kendi hayrına olarak imana davet edildiği ortak husus, Allah’a imanla birlikte Peygamberine imandır. İmanın kalbî ve fiilî göstergesi itaat, sonucu nimet verilenlerden olmaktır. Ayette “Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse işte onlar Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehîdlerle, iyi adamlarla beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaştır!”[7] buyrulmuştur.
- Ayet-i Kerime’nin nüzul sebebi olarak Sevban’ın (Radıyallahu Anh) ya da Ensardan bir sahabinin, bir diğer nakilde ise müminlerin Peygamberimize şöyle dediği nakledilir: “Biz Senin yanından ayrılıp ailemizin yanına gidince bile hemen Seni özlüyoruz. Ahiret hayatı başladığındaysa, sen en üst dereceye yükseltileceksin. O zaman biz ne yapacağız?” Müminlerin hüznünden Peygamberimiz de hüzünlenmiş ve bu ayet nazil olmuştur. Bu rivayetleri kabul etmekle birlikte alimlerimiz “Sebebin hususiliği lafzın umumiliğini zedelemez.” prensibi gereğince, ayetin taate teşvik ve ona isteklendirme gayesiyle inzal edildiğini ve itaat eden tüm müminleri müjdelediğini ifade ederler.
MANASI AÇISINDAN NİSÂ SURESİ 69. AYET-İ KERİME
Ayette zikredilen itaat kavramının anlamı; muhabbetle bağlanma, isteyerek emre uyma, gönüllü söz dinleme, hoşnut olarak tâbî olmaktır.
Sıddîk; sıdkı/doğruluğu âdet edinmiş, iman etmede başkalarından daha önce olan ve imanı başkalarına örnek olan kimselere verilen isimdir. Efendimizin ashabının içerisinden Ebu Bekir’in (Radıyallahu Anh) bu vasfa en layık olduğu hususunda icma mevcuttur.
Âlimler, şehitliği insanın kâfir bir kimse tarafından öldürülmesi şeklinde tarif etmenin caiz olmadığını söylerler. Şehit, Allah’ın dininin doğruluğuna bazen hüccet ve beyan, bazen de kılıç ve mızrakla şehadet eden kimsedir. Canını, Allah’ın dinine yardım, O’nun dininin hak, onun dışındakilerin ise bâtıl olduğuna şehadet etmek uğruna feda ettiği için, Allah yolunda öldürülenlere “şehit” denilir.
Sâlih, itikadında ve amelinde iyi, dürüst olan kimsedir. Mahlukat içerisinde en faziletli olan Peygamberlikten sonra mertebe bakımından üstünlüğün ayetteki sıralamaya göre olduğu ifade edilmektedir. Nisâ Suresi’nin 95-100. ayetlerinde de mazeretsiz biçimde oturanlar/yerinde sayanlarla Allah yolunda cihat eden, hicret eden ve bu uğurda şehit olanların mertebe bakımından aynı olmayacağı bildirilmiştir.
Ayette zikredilen nimetin ne olduğunu, kaynağını ve sonucunu açıklayan bu vasıfların hepsi tek bir insanda da toplanabilir, ayrı ayrı kişilerin öne çıkan vasıfları da olabilir. Bu kişiler cennette olacağı gibi dünyada da fiilen ya da manen rafîktır/yolculukta ve diğer şartlarda kendisinden istifade edilen kimse, arkadaştır. Beraber bulunmak rafîk olmaya yetmez; büyük bir şefkat, ilgi, farkındalık, muhabbet ve görmekten, birliktelikten dolayı duyulacak sevinç ayetteki güzel arkadaşlığın alametleridir. Efendimizin de buyurduğu gibi “Kişi, sevdiği ile beraberdir”, yahut “Kişi sevdiği ile haşrolunur.”[8]
İTAATİN AKIBETİ
Nisâ Suresi 175.ayette Rabbimiz iman edip Kendisine sımsıkı sarılanlara Kendinden/katından bir rahmet ve lütf-u inayet eriştireceğini, onları Kendisine ulaştırıcı dosdoğru bir yola sevk edeceğini bildirmektedir. Allah’a iman ve itaat, Allah’ın seçtiği Peygambere iman ve itaatle tamam olabilir. Müminler için Allah’a ve Resulüne itaat, koyduğu emir ve yasaklara riayetle mümkün ve anlamlıdır.
Sultan II. Mahmud’un hanımı ve Sultan Abdülmecid’in annesi Bezm-i Âlem Vâlide Sultan’ın mührüne kazınan şu sözleri, Efendimize itaatimizde rehberimiz olsun:
“Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl,
Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl?
Zuhurundan Bezm-i Âlem oldu vâsıl…”
[1] Nisa Suresi 1
[2] (Sure muhtevasında belirtilen konular noktalı virgülle ayrılmış olup, metindeki sırayla şu ayetlerde zikredilmiştir.) Nisa Suresi 34; 127, 176; 98; 2, 3, 6, 8, 10; 4; 20, 21, 34, 35, 43, 128, 129; 130; 22, 23, 24, 25; 7, 11, 12, 19, 33; 15, 16
[3] Nisa Suresi; (Münafıklar) 60-70, 72-79, 81-91, 107-115, 138-143; (Ehl-i Kitap) 47-58, 153-159, 171, 172; 46, 160-162 (Yahudiler)
[4] Aynı ifadelerle Ehl-i Kitap’tan şirk koşanların da affedilmeyeceği 47, 48. ayetlerde zikredilmektedir.
[5] M. Kâmil Yaşaroğlu, “Nisâ Sûresi”, DİA, 2007, 33: 137-138
[6] Nisa Suresi 13, 59 (Ulu’l-Emr), 64, 80
[7] Hasan Basri Çantay, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, 15. Baskı, İstanbul, Elif Ofset, 1410/1990, 1: 44.
[8] Fahreddin er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr Mefâtihu’l-Gayb, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabi, Beyrut, 1990/1411.