Cumartesi, Mayıs 17, 2025

Nur Kaynağı Karanlık Geceler

Zehra Nur Kılıç

Paylaş

Kandil geceleri, insana maddî ve manevî alışkanlıklarından farklı bir atmosfer oluşturarak İslâm’ı yeniden idrak etme fırsatı sunan bir değerimizdir. İnsan beyni, rutinin dışına çıkan durumları algılamak üzere tasarlanmıştır. Bu açıdan kandil günleri, çocuğuyla yaşlısıyla bütün Müslümanların üzerindeki rehavetten silkindikleri günler olarak değerlendirilebilir.

Kandil gecelerinin nafile ibadetlerle geçirildiği; halka aş, şerbet, helva, su dağıtıldığı bilinmektedir. Bu gecelerde cemaatle ibadete ihtimam gösterilmiş, padişahlar dahi çeşitli törenlerle camilerde halkla buluşmuştur. Müslümanları bir araya getiren ve çeşitli âdetlerle kardeşlik ve cemaat bilincini pekiştiren bu geceler asırlardır kutlanmaktadır.

Beş mübarek gece vardır ki camilere asılan mahyalar, minarelere giydirilen ışıktan kaftanlar ve bütün geceyi ibadetle geçirmek için yakılan kandillere kinaye olarak bu gecelere “kandil” ismi verilmiştir. Bu beş kandili kutlama tarihlerine göre şöyle sıralayabiliriz: Mevlid, Regaip, Miraç, Berat ve Kadir Gecesi. Tarihî geleneklerde Kadir gecesi ile diğer kandillerdeki faaliyetler biraz farklılık göstermektedir. Bu mübarek gecelere “kandil” isminin verilmesi, Osmanlı Padişahı II. Selim (1566-1574) dönemine rastlamaktadır.

KANDİL GELENEKLERİMİZE DAİR

Mübarek gün ve gecelerin kutlanması eski dönemlerden itibaren süregelen bir gelenektir. Türklerin de mübarek gün ve geceleri Selçuklular döneminden itibaren kutladıkları bilinmektedir. Hepimizin belki en çok malumu olduğu ilk kandil, Resullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) doğumunun kutlandığı, Mevlid kandili olarak kabul edilen gecedir. Mevlidin kelime anlamı “doğum yeri ve zamanı” olarak kullanılmaktadır. Resulullah’ı öven ve doğumunu anlatan şiirlerin adına da “Mevlid” denmiştir. Mevlid kandilinde bu şiirlerin okunması zamanla köklü bir geleneğin temelini oluşturmuştur. Mevlid şiirlerinin Arap edebiyatındaki en ünlü örneği, Resulullah’a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sunulan Ḳasîdetu’l Bürde’dir. Günümüzde ise en çok bilinen 1409’da Süleyman Çelebi tarafından yazılan Mevlid şiiridir.

Mevlid kandili, tarihte ilk kez Mısır’da Şiî Fatımî Devleti’nde (909-1171) kutlanmaya başlanmıştır. Türklerde ilk kez Eyyûbiler döneminde, Muzafferüddin Kökböri (v. 630/1233) zamanında başladığı kabul edilmektedir. Kökböri dönemindeki kutlamalar, uzun bir döneme yayılmış ve halkın katılımıyla âdeta bir festival şeklinde gerçekleştirilmiştir. Eyyûbiler, Mevlid kandillerini bir ziyafet ve ödül töreni havasında geçirir, binlerce kişiye etli yemekler ve helvalar dağıtılır; önemli şairler, âlimler ve devlet adamları hükümdarın hazırlattığı hil’atler (elbise) ve hediyelerle taltif edilirdi. Benzer adetler Osmanlı İmparatorluğu’nda sürdürülmekle beraber Mevlid kutlamaları III. Murad (1588) döneminde resmileştirilmiştir. Padişah, sadrazam ve devlet adamları, kandil gecelerinde halkla beraber camilerde ibadet eder, halka aş dağıtır ve kandillerin kutlama havasında geçmesini sağlarlardı.

Kandiller 1910 yılından itibaren Osmanlı Devleti’nde resmî bayramlara dâhil edildiyse de Cumhuriyet’in ilanından sonra kaldırılmıştır. Günümüzde Mevlid kandilini resmî tatil ilan eden ülkelerden biri, Mısır’dır. Kutlamalar 18-19 gün sürmekte ve özellikle Mısır’ın köklü geleneklerinden biri olarak çocuklara oyuncak hediye edilmektir.

Kandil gecelerinden bir diğeri, “bol sevap ve mükâfat, faziletli amel” anlamına gelen Regaip kandilidir. Kur’an-ı Kerim’de geçtiği üzere saygı gösterilmesi gereken haram aylardan olan Recep ayının ilk cuma gecesi olarak kabul edilir. Regaip gecesi, tarihte ilk kez 1056’da Kudüs’te kandil olarak kutlanmıştır.

Bizler için önem arz eden bir diğer kandil ise, Miraç kandilidir. Miraç kandili, aynı gece gerçekleşmiş olan iki mucizeyi içine alır: İsra ve Miraç. İsra, Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir gecede Burak isimli binekle Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götürülen gece yürüyüşüne verilen isimdir. Miraç ise yine Peygamberimizin Beytu’l Makdis’ten Sidretu’l Münteha’ya yükselip Rabbimizin huzuruna çıkmasıdır.

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) miraca yükselirken kendisine takdim edilen üç içecekten fıtrî ve tabiî olan sütü tercih ettiği bilinmektedir. Buna binaen Miraç gecelerinde süt dağıtmak âdet hâline gelmiştir. Miraç kandili kutlama gelenekle[1]rinde, o gecenin anlam ve önemini idrak etmeye bizleri yaklaştıracak bir vesile olarak Miraç olayını anlatan Miraciyye isimli eserler okunması yaygın hâle getirilmiştir.

Bir diğer kandil ise Şaban ayının on beşinci gecesi olan Berat kandilidir. Berat kandili, kişinin günahlarından berat edeceği, aklanacağı gece olarak bilinmektedir. Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Şaban ayına ve Berat Gecesi’ne ayrı bir ihtimam gösterdiği ve bu geceyi ihya ettiği bilinmektedir. Berat kandilinde geceleyin ışıklanan şehirlerden ziyade, kulların kalpleri ve günahlarıyla hesaplaştığı evlerin ve odaların aydınlığı ön plandadır. Birçok âlim bu özel gecelerin nasıl geçirileceğine dair bizlere tavsiyelerde bulunmuş ve yol göstermiştir. Örneğin, İmam Gazalî (v. 505/1111) İḥyâ’u Ulûmi’d-Din adlı eserinde Kur’an okumak, nafile namaz kılmak vb. gibi ibadetlerden bahsederek bu gecenin feyzinden bereketlenme adına bizlere örneklik teşkil edecek bilgilere yer vermiştir.

BİN AYDAN DAHA HAYIRLI BİR GECE

Kadir gecesi, Âdem Peygamberden itibaren var olan İslâm anlayışının özü niteliğinde sayılan ve kıyamete kadar geçerli olacak son hitap olan Kur’an-ı Kerim’in indirildiği gecedir. Bir Hadis-i Şerif’te inanarak ve mükâfatını Allah’tan bekleyerek Kadir gecesini ihya edenlerin geçmiş günahlarının affedileceği müjdelenmiştir. Yüce kitabımızda geçtiği üzere bin aydan daha hayırlı olan bu gece, zamanı belli olan sabit bir gün değildir. Aranılıp bulunması gereken bir hazine, bir hediye misali vakti tam kesinleştirilmemiştir. Ancak Hadis-i Şeriflerde Ramazan’ın son on gününde özellikle 27. gecesinde bulunma ihtimalinin kuvvetli olduğuna işaret edilmiştir.

Kandillerden Kadir gecesinin izini Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dönemine kadar sürmemiz mümkündür. Efendimiz zamanında kutlamadan ziyade gecenin idrak edilerek ibadetle geçirilmesi ön plana çıkarılmıştır.

Bu gecenin diğer kandil gecelerinden daha farklı olarak Osmanlı döneminde bir bayram havasında kutlandığı görülmektedir. Ramazan ayında yapılan hatimlerin dualarının bu geceye bırakılması halk arasında yaygın bir âdet hâline gelmiştir. Camilerde her rekâtı farklı makamlarda kıldıran imamlar ve rekât aralarında okunan ilahilerle bu gece, ruhun ziyafetine dönüştürülmüş, mahyalar yeniden yazılarak minareler ve mihraplar kandiller ile süslenmiştir. Payitahta bu geceye özel, en güzel bayramlıkları giydirilmiş, gece şehrin sokakları kadir alayıyla canlandırılmıştır. Kadir alayı, padişahın camiye gidiş törenidir. İstanbul’un fethinden sonra kadir alaylarının son durağı çoğunlukla Ayasofya Camii olmuştur. İlerleyen yıllarda Sultan Ahmet, Eyüp, Hamidiye Camileri gibi çeşitli Selatin Camilerinde de Kadir gecesi ihya edilmiştir.

Kadir gecesinin hatır ve kalplerdeki yeri Ramazan ayıyla sınırlı kalmamıştır. Osmanlı’da Divan edebiyatındaki çeşitli kavramlar Kadir Gecesi’ne nazire edilerek kullanılmıştır. “Kadir”in kelime kökünün “kıymet” anlamına gelen “kadr” ile aynı olması da zengin kelime oyunlarıyla divan şiirlerinde kullanılmasına kapı aralamıştır. “Saray-ı Kadr”in sevgilinin yerini ifade etmek için “Nur-ı Kadr”in rahmet ve bereketin sabaha kadar yağdığını anlatmak için kullanılması bunlara örnektir. Kadir Gecesi’nin şiirlere tesiri Divan edebiyatıyla da sınırlı kalmamıştır. Nitekim Rıza Tevfik “Olundu âleme müjde / Getirir âlemi vecde / Ağaçlar ediyor secde / Mübarek Kadir gecesi” mısralarını 1933 yılında yazarak bu geleneğe verilen önemin devam ettiğini bizlere göstermiştir.

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir