Sevgili Peygamberimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) torunlarına olan sevgisi ve ilgisi her birimizin içini ısıtan ve yol gösteren örnekliklerle dolu, sevgili Peygamberimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) beş erkek, üç kız olmak üzere sekiz torunu vardı. Bu sayımızda Numune-i İmtisal köşesi konuğumuz O’nun ilk kız torunu. Peygamberimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gözünün nuru, Ümame binti Ebu’l As (Radıyallahu Anha).
NÜBÜVVET EVİNİN İLK ÇİÇEĞİ
Peygamber Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) biricik kızı Zeyneb (Radıyallahu Anha) Mekke’nin ileri gelenlerinden güvenilir bir tüccar olan Ebu’l-As ibni Rebi ile evliydi. Dürüstlüğü ve mertliğiyle meşhur bir tüccar olan Ebu’l-As (Radıyallahu Anh) aynı zamanda biricik annemiz Hatice’nin (Radıyallahu Anha) kız kardeşi Hale’nin oğluydu. Fakat ne yazık ki İslam ile şereflenmemişti. Ne eşine ne de Peygamberimiz’e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sevgide ve hürmette kusur etmiyordu.[1] Zeyneb (Radıyallahu Anha) ilk iman edenlerden olmasına rağmen eşinin iman etmesi kolay olmamıştı. Bir yandan da Mekkeli müşriklerin baskısına maruz kalan Ebu’l-As (Radıyallahu Anh) için bu durum hiç kolay değildi.
İşte bu karmaşanın tam ortasında biricik bir kız çocuğu dünyaya gelmişti. Ümame (Radıyallahu Anha) İslam güneşinin elçisi Muhammed’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ilk kız torunu olarak Müslüman bir anne ve müşrik bir babanın evine doğmuştu. Dedesinin gözbebeği olmuş ve her zaman el üstünde tutulmuştu. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ümame’yi çok sever, ona çok değer verirdi.
Ama gel gelelim Mekke’de yaşayan Müslümanlara yapılan zulüm gittikçe artıyordu. Sabırla sebat eden Müslümanlara Rabbimiz hicreti bahşetmişti. Ümame’nin biricik dedeciği dâhil olmak üzere inananlar bir bir Medine’ye hicret etmişti. Lakin küçük Ümame ve annesi Zeyneb (Radıyallahu Anha) Ebu’l-As’ın henüz iman etmemesi sebebiyle Mekke’de kalmışlardı.[2] Her ne kadar Ebu’l-As, eşinin inancına müdahale etmeyip saygı duyduysa da inananlarla birlikte Medine’ye hicret etmelerine müsaade etmemişti.
BEKLENEN VUSLAT
Hicretten bir süre sonra çok da uzak olmayan bir zamanda İslam adına müşriklerle ilk fiili savaş gerçekleşmek üzereydi. Mekke ve Medine çalkalanıyor, her iki taraf da muharebe meydanında buluşmaya hazırlık yapıyordu. Bu kaos içinde sıkışıp kalan biri vardı ki Ebu’l-As. Bir yandan Müslümanlara karşı savaşmak istemiyor bir yandan da Mekkeli müşriklerin baskılarına dayanamıyordu. Ve ne yazık ki baskılara dayanamayıp küfür cephesinde Bedir meydanına gitmişti. Allah’ın yardımıyla Müslümanların zaferiyle sonuçlanan savaşta Ebu’l-As esir düşmüştü.
Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) esirler arasında damadını, biricik kızının eşini görünce onunla bir anlaşma yapmıştı. Esaretinin karşılığında kurtuluş fidyesi olarak kızı Zeyneb’in ve biricik torunu Ümame’nin (Radıyallahu Anhüma) hicret etmelerine izin vererek Medine’ye gönderecekti. Kurtuluşu için bu teklifi mecburen kabul eden Ebu’l-As her ne kadar eşinden ve kızından ayrılmak istemese de sözünü tutmuştu. Böylece müşriklerin bütün engellemelerine rağmen zorlu bir yolculuktan sonra Zeyneb ve Ümame (Radıyallahu Anhüma) Medine’ye ulaşmış, Peygamberimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kavuşmuşlardı.
HİDAYET NURU
Zeyneb’in (Radıyallahu Anha) aklı daima kocası Ebu’l-As ile meşguldü. Kendisi ve biricik kızı Ümame Resulullah’a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kavuşmuşlar, İslam davasının gün geçtikçe güç kazandığı Medine’de en sevgilinin dizinin dibinde yaşıyorlardı. Fakat Ebu’l-As’ın yokluğu dolmuyordu, gece gündüz onun hidayeti için Yüce Allah’a dua ediyorlardı.
Bedir’den sonra Mekke’ye dönüp ailesini Medine’ye gönderen Ebu’l-As da yapayalnız kalmıştı. Nihayet bir sene sonra Müslüman olarak Medine’ye hicretle ailesine kavuşmuştu. Ümame, annesi, babası ve biricik dedesinin yanında sevgiyle yaşıyordu. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu çok seviyordu. Bir defasında onu omuzuna alarak mescide gitmiş, omuzunda iken namaza başlamış, rükû ve secdeye varacağı zaman onu yere bırakarak namazı kıldırmış, her rek‘atta bu durum tekrar etmişti.[3] Müminlerin annesi Aişe’nin (Radıyallahu Anha) rivayet ettiğine göre de Resulullah’a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir gerdanlık hediye edilmiş O da bunu ailesinden en çok sevdiğine vereceğini söylemişti, orada bulunanlar gerdanlığın Aişe’ye (Radıyallahu Anha) verileceğini düşünürken, Resûl-i Ekrem Ümâme’yi çağırarak gerdanlığı onun boynuna takmıştı.[4]
Ümame büyümüş genç kız olmuştu ama ne yazık ki kısa bir zamanda hem annesini hem de babasını kaybetmişti. Onların vefatının hüznü içindeyken biricik dedeciği Dar-ı Beka’ya irtihal etmişti. Bundan sonra teyzesi Fatıma (Radıyallahu Anha) onunla ilgilenmişti. Lakin onun da vefatıyla yapayalnız kalan Ümame (Radıyallahu Anha) teyzesi Fatıma’nın vasiyeti üzerine Ali (Radıyallahu Anh) ile evlenmişti. Bu evlilikten Muhammed Evsat adında bir oğlu olmuşu. Ali’nin (Radıyallahu Anh) şehâdetinden sonra Resul-i Ekrem’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) amcası Hâris’in torunu Muğıre ibni Nevfel ile evlendi. Bu evlilikten de Yahya adında bir oğlu oldu. Bir rivayete göre her iki evliliğinden de çocuğu olmayan Ümame (Radıyallahu Anha) hicri 50 miladi 670 yıllarında 50’li yaşlarda vefat etti.
Allah bizi cennette Ümame (Radıyallahu Anha) ile buluşabilen kullarından eylesin, Amin.
[1] Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 2002 – Şubat, Sayı: 192, Sayfa: 33.
[2] “Ümâme Bint Ebü’l-Âs”, TDV İslâm Ansiklopedisi.
[3] Buhârî, “Ṣalât”, 106; Müslim, “Mesâcid”, 41.
[4] Müsned, VI, 101, 260.