Cumartesi, Aralık 21, 2024

Nebevî İletişimin Hoş Sadâsı

Hayriye Kağrı

Paylaş

Ahlâkî meziyetler ile donatılan bir iletişim… Mahlûkat zümresinin kalbi olan Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mübarek yaşantısı boyunca çok sayıda varlık ile iletişim kurmuştur. Zerafet, merhamet, itidal, ciddiyet, adalet ve diğer ahlâkî meziyetlerin en mükemmel hâllerini bu fevkalade iletişimin merkezine yerleştirmiştir. Bu sebeple Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mübarek yaşantısı ile kendisine ümmet olan her bir bireye rehberlik etmiştir ve etmektedir. Fahr-i Kâinat Efendimizin mahlûkat ile kurduğu müstesna iletişimi, Rabbimiz tarafından “Üsve-i Hasene (En güzel örnek)” diye anılma lütfuna mazhar olmasının sebeplerinden biri olarak görülebilir.

Bu fevkalade iletişimin çok sayıda şahidi vardır. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile doğrudan irtibat kuranlar en yakın şahidlerdir. Bizler ise en yakın şahidlerin tanıklığı vesilesiyle bu iletişime şahid olanlarız. En yakın şahidler dediğimizde aklımıza ilk olarak Sahabe-i Kiram (Radıyallahu Anhüm) efendilerimiz gelmektedir. Elbette onlar dışında da Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) iletişimine doğrudan şahid olanlar mevcuttur. Nitekim bu hususu anlamamızı sağlayacak çok sayıda Hadis-i Şerif vardır. Bu ifademizi, işaret ettiğimiz hadislerden bazılarını burada zikretmek suretiyle daha anlaşılır hâle getirebiliriz.

İmam Buhari’nin “Câmiu’s Sahih” adlı eserinde yer alan şu hadis, Efendimizin iletişim adabı konusunda bizleri bilgilendirmektedir: “Cabir b. Abdillah’dan (Radiyallahu Anh) rivayet edildiğine göre Ensar’dan bir kadın, Peygamber Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle dedi: ‘Ya Resulullah! Benim marangoz bir kölem var. Size bir şey yapsa da hitabet esnasında üzerinde otursanız!’ Resul-i Ekrem bu teklifi kabul etti ve minber yapıldı. Cuma günü Resul-i Ekrem bu yapılan minber üzerinde hutbeye başlayınca o güne kadar kendisine yaslanıp hitabette bulunduğu hurma kütüğü o şerefli maziyi yâd eder gibi inlemeye başladı. Resul-i Ekrem minberden inip bu ağaç kütüğünü okşayarak teskin etti…”1 Zikretmiş olduğumuz bu Hadis-i Şerif, Efendimizin bir kütüğe dahi ne kadar şefkat ve vefa ile muamele ettiğini gözler önüne sermektedir.

İmam Müslim’in “Sahih”inde ise şöyle bir hadis yer almaktadır: “Resulullah (Sallallahu aleyhi Vesellem), ‘Ben Mekke’de bir taş bilirim. Peygamber olarak gönderilmeden önce Bana selam veriyordu. Ben onu şimdi (de) pek âlâ biliyorum.’ buyurdular.”2 Bu Hadis-i Şerif ise Efendimizin ister insan ister taş olsun tüm muhataplarına çokça kıymet verdiğini ve vefa gösterdiğini anlatmaktadır. Dolayısıyla bu mükemmel iletişimin ortaya çıkardığı hoş sadâyı hem insanlar hem hurma kütükleri hem de taşlar duymuştur. İnsanlar arası iletişimimizde dahi bu ahlâkî meziyetlerden yoksun olan bizler, Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) iletişim konusundaki eşsiz örnekliğine ne kadar da muhtacız!

Efendimiz, iletişiminin merkezine merhameti yerleştirmiştir. Bu durumun somut bir göstergesi olarak şu Hadis-i Şerif yeterlidir: “Enes b. Malik şöyle dedi: ‘Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizi ziyaret ederdi. Benim küçük bir kardeşim, kardeşimin ise kendisiyle oyun oynadığı bir kuşu vardı. Bu kuş bir gün öldü. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir gün bize geldi ve kardeşimi üzgün bir hâlde görünce, ‘Ebu Umeyr’e ne oldu ki böyle hüzünlü duruyor?’ dedi. Oradakiler, ‘Ya Resulullah, Ebu Umeyr’in kendisiyle oyun oynadığı kuşu öldü.’ dediler. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) küçük çocuğa ‘Ey Ebu Umeyr, küçük kuş ne yaptı?’ dedi.”3 Bu Hadis-i Şerifte gördüğümüz üzere Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) küçük bir çocuğun üzüntüsünü bile ciddiye almış, görmezlikten gelmemiştir. Böylece bizlere de merhametin insanî ilişkilerde dikkate almamız gereken vazgeçilmez bir husus olduğunu da göstermiştir.

“Tüm mahlûkat, en hoş sadânın şahidleridir.” diyebilmemiz mümkün müdür? “Biz Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”4 Ayet-i Kerimesi, geride geçen cümleyi kurmamızı bir gereklilik hâline getirmez mi? Zira bu Ayet-i Kerimede yer alan “Âlemler” ifadesi tüm yaratılmışları kapsar. Âlemler ise Efendimizin rahmetine ve hoş sadâsına şahiddir. Öyleyse bu sorunun cevabı hepimiz için gayet açıktır; en hoş sadânın sahibi Fahr-i Kâinat Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), bu sadânın şahidleri ise tüm mahlûkattır. Bizler de mahlûkat yani şahidler arasında yer aldığımıza göre iyi şahidler olmamız icap edecektir. İyi şahidler olmamızın yolu ise tabir yerindeyse Efendimizin sadâsını can kulağı ile duyabilmektir. İyi bir şahid, her şeyin şahidi olan Allah Teâlâ’nın gözetiminde bir hayat sürdüğünü idrak edeceği gibi mahlûkat ile mümkün mertebe sağlıklı bir iletişim kurabilmek için de gayret eder. Zira Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu bilinci en güçlü şekil[1]de taşıyan beşer bir peygamber olarak en güzel iletişimin sahibi olmuştur. Sahabe-i Kiram da iyi şahidlerden oluşan en hayırlı nesil olarak bu hususta O’na tâbi olmuşlardır.

İNSAN, MAHLÛKATIN NE KADARI İLE İRTİBAT HÂLİNDEDİR?

Şüphesiz ki en ulvî vasıflar, âlemlerin Rabbine mahsustur. Yaratma fiilinin yegâne sahibi olan Rabbimiz, sonsuz kudretinin bir tecellisi olarak mahlûkatı yaratmıştır. Yarattıklarının sayısını ise yalnızca kendisi bilmektedir. Başka bir deyişle, mahlûkatın çokluğu insanın idrak ve tahayyül sınırlarının ötesindedir. Efendimizin, “Dünya’da bir garip veya yolcu gibi ol.” şeklindeki nebevî tavsiyesine muhatap olan insan da bu mahlûkatın bir parçasıdır. İnsanın ebedî âleme uzanan bir köprü olan dünya üzerinden geçmekte olan bir yolcu olduğunu hepimiz biliriz. Bu yolcu, yol kenarındaki çiçeklerle de yoldaki diğer yolcularla da düzgün bir iletişim kurmalıdır. Zira her şeyde olduğu gibi yolculukta da edep şartlarına riayet edilmesi beklenir. Peki, dünyadan ahirete doğru uzanan bir güzergâhta ilerlemekte olan insan, yaratılmışların ne kadarı ile irtibat hâlindedir? İnsan ile sayısını bilemediği mahlûkat arasındaki irtibatın nasıl olması gerektiği ise makul ve makbul yanıtlar bekleyen daha önemli bir soru olarak karşımızda durmaktadır.

İnsanın iletişimi, zannettiğimizden daha kapsamlıdır. Her ne kadar bu durumun pek farkında olmadan yaşasak da hakikat böyledir. İnsanın mahlûkat ile olan kapsamlı iletişiminden habersiz olması şöyle dursun, günümüzde insanlar arası iletişim bile sallantıdadır. İletişim imkânlarının miktar bakımından takip edilmesi güç bir hızla arttığı bu çağda insanlar arası iletişimin keyfiyet bakımından ne kadar da zayıfladığına hepimiz şahid olmaktayız. Oysaki gölgesinde soluklandığımız bir ağaçtan tutun da kokladığımız bir çiçeğe kadar çok sayıda varlık ile irtibat hâlindeyiz. Hâl böyleyken mahlûkat ile irtibatımız neticesinde hoş bir sadâ bırakmak hepimizin öncelikli gayelerinden biri olmalı değil midir?

Bu gayeyi taşıyan bir şahsiyet olan Kanuni Sultan Süleyman, ağaçlara zarar veren karıncaları ortadan kaldırmanın hükmünü sorunca Şeyhülislâm Ebu’s Suûd Efendi, “Yarın Hakk’ın divanına varınca Süleyman’dan hakkın alır karınca.” şeklindeki özlü ifadesi ile cevap verir. Hem soranın hem de cevap verenin ifadeleri bizler için manidardır. Zira soru ve cevap, iletişim adabını bilen kimselerden sadır olmuştur.

EFENDİMİZ, İLETİŞİM KONUSUNDA DA ASIL REHBERİMİZDİR…

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) her hususta edep şartlarına tam bir şekilde riayet etmiş ve mahlûkata dönük muamelesi neticesinde en hoş sadâyı bırakmıştır. Kimlerle iletişim hâlinde olduğunun bilincini zihninde daima diri tutmuş ve mübarek hayatını bu bilinç ile şekillendirmiştir. Öyleyse insan da geride hoş bir sadâ bırakma gayesi taşımalıdır. Merhum şair Bâkî “Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş…” diyerek bu gayenin önemine dikkat çekmiştir. İnsanı bu gayeye ulaştırabilecek yöntem ise her hususta olduğu gibi iletişim hususunda da Efendimize tâbi olmaktır. Efendimize tâbi olduğumuzda ise ardında hoş bir sadâ bırakmakla nasiplenenlerin sayısı artacaktır.

1 Buhari, “Menâkıb”, 25; Ebu’l Abbas Şehabeddin Ahmed b. Ahmed b. Abdullatif Zebidi; mütercimi ve şarihi Kâmil Miras, Sahih-i Buhari muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1993, c. 6, s. 407 (Hadisin tercümesi tarafımızca sadeleştirilerek aktarılmıştır.)

2 Müslim, “Hac”, 2277; Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercemesi ve Şerhi, Işık Yayınları, İstanbul, 2013, c. 5, s. 4373

3 Müsned, 21, 456

4 Enbiya Suresi, 107

5 Buhari, “Rikâk”, 3

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir