Çarşamba, Temmuz 2, 2025

Ne Zaman Güvende Oluruz?

Beyzanur Uyanık
İstanbul Kent Üniversitesi-Psikoloji

Paylaş

İnsanoğlunun ihtiyaçları doğduğu andan itibaren çeşitli olmuştur. Yaşa, mekâna, zamana göre değişen bu ihtiyaçlar bilim insanları tarafında kimi zaman kesin sınırlarla ifade edilirken kimi zaman da belirli dereceler verilerek açıklanmıştır. Bu ihtiyaçları açıklarken hiyerarşik yöntemi kullananlardan biri Abraham Maslow’dur. Maslow insanın ihtiyaçlarını hiyerarşik şekilde açıklarken ihtiyaçlar piramidini kullanmıştır. Bu piramidin basamaklarını sırasıyla Fizyolojik İhtiyaçlar, Güvenlik Gereksinimi, Ait Olma İhtiyacı, Saygınlık Gereksinimi, Kendini Gerçekleştirme olarak tanımlamıştır.

Bahsedilen ihtiyaçlar piramidinde eğer bir basamaktaki ihtiyaçlar tamamlanırsa, kişi bir üst basamaktaki gereksinimleri hisseder. Örneğin kişinin ilk ihtiyacı olan şey beslenmedir. Beslenme ihtiyacı, birinci basamaktaki bir ihtiyacı gösterir bize. Beslenme ihtiyacının giderilmediği durumda kişinin üniversite ihtiyacı konuşulamaz.

Hiyerarşinin ikinci basamağı, güvenlik gereksinimidir. Barınma, maddi güvence, sağlık gibi temel ihtiyaçların yanı sıra bireyin kendini emniyette hissettiği bir yaşam alanı ve güvenli ilişkiler kurduğu sosyal bir çevre de toplumsal düzenin temel taşlarındandır. Sosyal hayatımızda ve aile ilişkilerimizde kendimizi güvenli hissetme gereksinimi duyarız. Kurduğumuz ilişkileri sağlıklı bir şekilde devam ettirmek için bu güven elzemdir. Bu şekilde hissetmediğimiz topluluklarda veya mekanlarda bulunmakta zorluk çeker, güvenmediğimiz insanlarla ilişki kurmaktan çekiniriz.

GÜVENLİK İHTİYACININ YAŞANTIMIZDAKİ ROLÜ NEDİR?

Bireyin güvenlik ihtiyacı sadece fiziksel değil; sosyal ahlaka ve hukuka uygun olma şartını da beraberinde getirir. Hakkın gözetilmesi, adaletin sağlanması gibi unsurları yok sayarsak birey kendini gerçekten ‘güvende’ hissedebilir mi?

Adalet kelimesi terim olarak hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetmek anlamlarına gelir. Sosyal yaşantımızda veyahut insanlarla olan bireysel ilişkilerimizde karşılaştığımız adaletsizlikler zihnimizde o kişiye ya da o ortama ait bir tanım oluşturur: “Burası güvensiz! Bu kişiye güvenilmez!” gibi. Arkadaş çevremizde, toplu taşımalarda, kamu kurumlarında, okullarımızda karşılaştığımız durumların adaletli bir şekilde sonuçlanması bizim algımızdaki güvenlik anlayışının adalet ile bağlantısını pekiştirir ve kendimizi daha güvenli hissetmemize sebebiyet verir.

Güvende hissetmek sadece fiziksel bir ihtiyaç değil ruh sağlığımız açısından da oldukça önemlidir. Güvensiz bir ortamda büyüyen çocuk ile güvenli, adaletin sağlandığı bir çevrede yetişen bir çocuğun psikolojik gelişimi arasındaki fark hayat boyu fark edilebilir. Sadece çocukluk dönemi için geçerli olmayan güvenlik ihtiyacı, karşılanmadığı takdirde yetişkinlerde de duygudurumda inişler çıkışlar yaşanmasına yol açabilir. Kişinin kendini daha kaygılı ve umutsuz hissetmesine, çevresindekiler ile sağlıklı ilişkiler kuramamasına sebebiyet verir. Hatta uzun süre güvende hissetmeyen bireylerde travma sonrası stres bozukluğu, depresyon ve anksiyetenin gözlemlenme olasılığı da artar.

BİREYİN GÜVENLİK İHTİYACI NASIL ŞEKİLLENİR?

Bir çocuk düşünelim, okulda arkadaşları tarafından sürekli olarak ayrımcılığa uğruyor ve fiziksel olarak kötü bir muamele ile karşılaşıyor. Bu durumu ailesi ve öğretmeni ile paylaşıyor, öğretmen çocuklarla konuşuyor fakat etkili bir çözüm bulunamıyor, sonrasında da bu durum devam ediyor. Çocuğun adalet anlayışı da haliyle buna göre şekilleniyor ve zihninde “Ne yaparsam yapayım bu gibi sorunlarla baş edemem.” gibi bir algı oluşuyor. Bu durum adaletli bir şekilde çözüme kavuşturulmadığı için çocuğun okula ve akranlarına karşı olan güveni zedeleniyor ve kendisini daha güvensiz bir ortamda hissettiği için okula gitmek istemiyor. Fakat bu durum adaletli bir şekilde çözüme kavuşturulsaydı, çocuğun adalete karşı bakış açısı değişecek ve kendisini daha güvenli hissettiği bir çevrede bulmuş olacaktı. Böylelikle okul ve akranları ile olan ilişkisi sağlıklı bir şekilde devam edecekti.

Güvende hissetme ihtiyacımıza bir yetişkin üzerinden örnek vermek gerekirse; birey kendini güvende hissettiği iş arkadaşlarıyla beraber bulunuyor ve bu çevreye karşı güven duygusu besliyor.  Sonrasında bu arkadaş çevresinin kendi gıyabında konuştuğunu, iş yerinde ona adaletli davranılmadığını, çalıştığı ofise gizli kamera konulduğunu ve hakkına girildiğini görüyor. Bunun üzerine kişide o iş yerine ve arkadaş çevresine karşı bir güvensizlik oluşuyor ve sonrasında davranışları buna göre şekilleniyor. Kişi böyle bir olay yaşamasaydı ya da bu olayların sonucunda adalet gözetilerek hüküm verilseydi, arkadaş çevresine karşı bir güvensizlik hissetmeyecekti ve zihninde bundan sonra gireceği iş yeri ve oluşturacağı arkadaş çevrelerine karşı bir ön yargı oluşmayacaktı. İşte bu güvensizlik duygusu kişinin sadece bulunduğu çevreyi etkilemekle kalmayıp bundan sonra bulanacağı her çevre daha temkinli yaklaşmasına sebep olur.

Adaletin gözetilmesi sadece mahkeme salonlarında değil, okulda, sosyal çevremizde hatta evimizde bile güvenli hissetmemizin temelini oluşturur. Kişi kendini güvenli hissettiğinde daha sağlıklı ilişkiler kurup daha düzenli ve kaygısız bir hayat yaşar.

Yararlanılan Kaynaklar:

https://kemalsayar.com/haftanin-yazisi/guvenmenin-psikolojisi

Psikolojiye Giriş-Rod Plotnik

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir