Cumartesi, Ağustos 16, 2025

Najla Tammy Kepler

İkra Harmancı

Paylaş

NAJLA TAMMY KEPLER

Yazar olarak tanıdığımız Najla Tammy Kepler meslekî kimliği haricinde sizce kimdir? Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

Teksas’ta doğup büyüyen, doğayı ve sporu seven iki çocuk annesiyim. Hikmetlere ve Allah Teâlâ’nın ayetlerine hayran biriyim. Bu ilme, hikmetlere layık olmaya ve anlamaya çalışıyorum. Allah Teâlâ utandırmasın, kıymetini bilmeyi nasip etsin.

Üniversitede Biyoloji bölümüne başlayıp İşletme bölümüne devam etmişsiniz. Bölüm değişikliği sebebinizi öğrenebilir miyiz? Bu alanı seçmenizde etkili olan kişi/olay/durum olmuş muydu? Bu alanla tanışmamış olsaydınız hangi bölümü tercih ederdiniz?

Biyoloji seçmemin sebebi Allah Teâlâ’nın yarattığı şeylere hayran olmamdı. Lise döneminde üniversite düzeyinde biyoloji kursu almıştım ve bu hayranlığımı artırmıştı. Her şeyin birbirine bağlı ama yine de birbirinden ayrı özellikte oluşunu, birbirlerine ihtiyaçlarının oluşunu gördüğümde bunların ancak ve ancak el-Hâlik, el-Bâri, el-Musavvir olan Rabbimiz’in gücü olduğunu fark ettim. O zamanlar Müslüman değildim. Fakat Rabbin var olduğunu ve el-Hâlik olduğunu Hristiyanlık’tan biliyordum.

Anatomi ve Fizyoloji derslerini aşmam gerektiğinde laboratuvarda hayvanlar üzerinde yapılacak uygulamaları yapmak istemedim. Vicdanım buna müsaade etmedi. Aynı zamanda çok yoğun bir değişim sürecindeydim. İslâmiyet ile tanışıyordum ve büyük bir karar vermek üzereydim. Bölümün dersleri çok yoğundu ve ağır dersleri kaldıramayacağımı hissettim. İşletme bölümü fıtratıma daha kolay geldi.

Bu iki bölümü tercih etmeseydim belki Psikoloji veya Sosyoloji seçebilirdim. İnsanların kişisel veya toplum olarak neden bu şekillerde davrandığı daha çok ilgimi çekiyor. İnsanlar bir şeylerden etkileniyor ve bu etkiler tepkileri oluşturuyor. Dünyadaki olumsuz olayları nasıl iyileştirebiliriz sorusunun merakındayım. Bu hikmete sahip olabilmenin, insanlara yardımcı olabilmenin güzel bir şey olduğunu düşünüyorum.

Ebeveynlerimizden bizlere kalan ve hayatımıza tesir eden pek çok davranış ve öğreti bulunuyor. Peki, siz iki evladı olan bir anne olarak onların hayatına tesir etmesini istediğiniz nasıl bir davranışı miras bırakmak istersiniz?

İlim sahibi olabilmeleri… Buna sahip olabilmeleri için de okumayı sever olarak onları yetiştirmeye çalıştım. Elhamdülillah ikisi de iyi bir okur olabildiler. Elbette iniş çıkışlar olabiliyor. Allah Teâlâ hayırlı kitaplar ile karşılaştırsın. En büyük isteğim de Kur’an-ı Kerim’i sevmelerini ve kıymetini bilmelerini isterim.

Bir diğeri ise dürüst olup, sözünde durabilmeyi öğretmeye çalıştım. Bunun içerisine dakik olmak, sözünü tutmak, cesur olmak da dâhil oluyor. Ayrıca vicdanlı olmayı, kimseyi ezmemeyi, hak yememeyi, hakkını korumayı ve bunları dengede tutabilmeyi miras olarak vermek isterim.

Sizin lügatinizde sevgi ne anlama geliyor?

Bir şeyi seversen yahut bir kişiyi seversen onun için vakit ayırırsın. Onun kıymetli olduğunu ifade eder, davranışlarına sözlerine dâhil edersin. Verebilmek… Sevgi vermektir. Kendinden veriyorsun. “Sevgi emektir.” Derler, buna benzer; ama bazen de vermemektir. Şımartabilirsin, zarar verebilirsin. Örneğin çocuklar, çok seversin aman bir şey olmasın, zarar görmesin istersin fakat çocuğun kişiliğini kısıtlamış olursun. Kendi kimliğine zarar verir, özgüvenini kaybeder. Bir ebeveyn için bazen en acı şey, büyüttüğü çocuğunun gençlik dönemi gelince kendi kişiliğini oluşturması için kendilerini bir adım geriye alması gerekliliğidir. Kararı kendisine bırakması ebeveynler için en zor şeydir. Çünkü karar sonrası düşmesi dizlerinin acıması onları çok üzer. Manevi olarak bir düşüş görmek de var. En çok da annenin yüreği yanar ama bu da gerekiyor. Kalkmak için düşmek, güçlü olmak için de acıları yaşamak gerekiyor.

En güzel, en kıymetli sevgi Allah Teâlâ sevgisidir. O’nun (Celle Celâluh) kıymetini bilmek, “Her şey sana feda!” diyebilmek en büyük sevgidir. Allah Teâlâ nasip etsin.

Bazılarına göre sevgi, fedakârlık da demektir. İnancımızın öğretilerine uygun bir hayatı yaşayabilme amacımız için nasıl bir yol izlemeliyiz, neleri göze almalıyız? Ailemiz ile ilgili sınırlarımız, iletişimimiz nasıl olmalı?

Allah Teâlâ bizlere kaldıramayacağımız yük vermiyor. Biz kaldırabileceğimiz kadar gayret etmeliyiz. Bunu yapmazsak kendi potansiyelimize varamıyoruz. Kesinlikle fedakârlık var ama maalesef şuan dünyada “önce ben” algısı var. İhtiyaçlarımızı elbette karşılamalıyız çünkü öncelikleri tamamlamadan verecek bir şeyimiz kalmıyor ama çok fazla israf ettiğimiz şeyler var. Örneğin gençliğimiz; iyi beslenmiyoruz, yeterince uyumuyoruz. Bu tür ihtiyaçları gidermek bencillik sayılmaz. Sağlıklı, dengeli bir şekilde her yanımızı beslemek lazım. Fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duygusal yönlerin hepsi lazım. Çünkü Allah Teâlâ bizi böyle yarattı ve biz bunlara iyi bakmalıyız. Sadece kendimiz için değil başkalarına da faydalı olabilmek ve Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmak için bakmalıyız. Rabbimiz’e şükür borcumuz var.

Allah Teâlâ’nın rızası için elbette aç kalacağız, uykusuz kalacağız; lakin bunu sürekli olarak hem fiziksel hem de manevi olarak kaldıramayız. Gayret bizden sonuç Allah Teâlâ’dan.

Fedakârlık yaptıkça, iyilik yaptıkça vücudumuzda mutluluk hormonu yayılıyor. Bu demek oluyor ki iyilik yapmak bizim sağlığımız ve huzurumuz için ihtiyaçtır. Bencillik, cimrilik ve vicdansız olmak kendine zarar vermek demektir. Dengeli bir şekilde kendini, aileni, evini ve dünyayı seveceksin. Bu denge ise Allah Teâlâ’ya karşı sevgimizden kaynaklanacak. Rabb’e itaat ettiğimiz, ona karşı sevgi ve saygımız olduğu sürece doğru yolda olup hem kendimize hem de çevremize faydalı olabiliriz.

Aile içerisinde de ihtiyaçları karşılarsın fakat şımartamazsın. İletişim konusunda güzel sözler kullanmalı, motivasyon vermeli, bazen de hata yapmasına fırsat verilmeli. Olumsuz sözlerle, aşağılayarak hiçbir yere varılamaz.

İslâmiyet’i sevme, seçme ve Müslüman olma hikâyenizi, tesettür ile tanışmanız özelinde, Hüma okurlarına kısaca anlatır mısınız?

İslâmiyet’e girmem aşamalı aşamalıydı. Ben bu aşamaların farkında değildim. Lisedeki Dünya Tarihi hocam derste heyecanlı bir şekilde anlatıyordu. “Bu insanlar kendilerini günde beş kere yıkıyorlar.” demişti. Abdestten bahsediyordu ama İslâm, Müslümanlık kavramları yerleşmemişti. Daha sonralarında bir film izlemiştim. İslâmofobi’nin bir parçası olan filmdi. Her şeyi yanlış gösterdiler. Gösterdikleri tek doğru şey tesettürdü. Onu da İslâm’a ait bir şey olarak göstermemişlerdi. Ben tesettürden çok etkilenmiştim, çok zarif bulmuştum. Film bende tesettüre karşı olumlu bir iz bırakmıştı. Adım adım İslâmiyet’e yaklaşmaya başladım. Üniversitede iken bana İslâmiyet’i anlatan birisi ile karşılaştım. Önce tesettürü anlatarak aşamalı başlamıştı. Bol giyinmek, makyajı bırakmak ve son olarak başını örtmek… Nasıl bulduğumu sorduğunda değişik bulmuştum. Kültürüme baktığımda ise aslında örtü vardı.

Bir rahibe yanıma gelip hasretle “Eski zamanlarda biz de böyle örtünürdük!” demişti. Modern dönemde farklı kapanmaya başlamışlardı. Hasretle söylediğini hissettim.

Derse gitmeden önce yeşil bir başörtüsü örtmüştüm. “Kulaklarım üşür, takayım.” diyerek kendimi kandırdım. Derse gittim, arkamda oturan arkadaşım Hristiyan’dı ve hemen “Onun dinini kabul ettin mi?” diye sordu. Hocamız da fark edip gülümseyip geçmişti. Ders biter bitmez bana İslâmiyet’i anlatan arkadaşımın yanına gittim. Uzaktan beni tanıyamamış başka bir Müslüman zannetmiş, ben olduğumu fark edince çok sevinmiş. O günden itibaren kapanmıştım. Tam tesettür değildi, kıyafetlerimde yanlışlarım vardı. Müslüman olduktan sonra namazlar eklendi. Namaz içinde tam tesettür gerektiğini öğrendim. Namaz kılacağımda eve gidip üzerimi değiştirip namazdan sonra tekrar değiştirip geri okula geliyordum. Sonra kendime “Niye bu kadar zahmet ediyorsun, niye her zaman namaz için hazır değilsin?” deyip tam tesettüre girdim. Elhamdülillah. Büyük bir ferahlık yaşadım. Çevremden özellikle erkeklerden çok büyük saygı görmeye başlamıştım. Herkes mesafesine ve konuşmasına dikkat ediyordu. Sadece görünüşten dolayı insanlar sınırlarına saygı duyuyorlardı. Hoşuma gitmişti. Tesettürü kız kardeşime de anlatmıştım. Tabi istemedi. Tesettür bir itaat meselesidir. Allah ve Peygamber tanımayan bunun kıymetini anlamaz. Baskı ile değil içten gelmesi gerekiyor.

Allah Teâlâ’ya boyun eğmek olunca yüceltme oluyor, elhamdülillah.

Gittiğim kiliselerden hiçbirinden tatmin olamamıştım. Rabb’e inanıyordum ve inanan bir yerde olmalıydım. Yaklaşık üç sene süren bir süreçti. Kiliseleri araştırıp denemeye başladım. Bir süre sonra sadece dua ediyordum. Tek başıma olmuyordu, bir ortama ihtiyaç duyuyordum. Tekrardan araştırmaya başladım, birini kabul ettim, fakat daha iyisini bulamadığım içindi. İçim orada da hiç rahat değildi.

Elhamdülillah Allah Teâlâ daha iyisini nasip etti. 19 yaşında Müslüman oldum.

İslâmiyet’te umut var… Umut beni İslâmiyet’e bağladı. Hem bu hayatta hem ahirette iyi bir hayat yaşama umudu veriyor. Dünyanın her problemi İslâmiyet ile kökten çözülüyor. Dünyadaki gayret ile de ahiret güzelleşiyor. Allah Teâlâ bizim gayretimizi seviyor. Biz gayret içinde olup daha mutlu oluyoruz, umudumuz artıyor.

Türkiye’ye ilk geldiğinizde sizi etkileyen bir durum/olay/tecrübe yaşadınız mı? Bizlere kısaca anlatır mısınız?

İlk Türkiye’ye geldiğimde öğleden sonra varmıştık. Yolculuk hali olunca ezanları dinleyememiştim. Namazları kılıp uyumuştuk. Teksas’ta ezan duymuyorduk. Çok küçük bir Müslüman topluluğu vardı. Kilise iflas edince Müslümanlar satın alıp camiye çevirmişlerdi. Müslüman mimarisine ait bir cami hiç görmemiştim. Bunu görmeyi istedim, minarelerden ezan duymayı istedim. Amerika’da namazları tüm yılın vakitlerinin yazıldığı kâğıtlardan bakıp kılıyorduk. Türkiye’ye geldiğim ilk günün sabah namazı saat kaçta bilmiyordum, namazı kaçırmaktan korkuyordum. Uyanır uyanmaz abdest alıp ezanı duymayı bekledim. Korku ve heyecan içerisinde cam açık bekliyordum. Uzaklardan ezan sesleri duymaya başladım. Ev tepedeydi sıra ile ezan yaklaşmaya başladı. Allah Teâlâ bana büyük bir sürpriz hazırlamış. Kaldığımız evin yanında cami varmış. Gür bir sesle geldi, asla kaçırılmazdı. Elhamdülillah… Mutlulukla, sevinçle ezanı dinledim. Bu ezan Müslüman bir ülkede okunuyordu, kaç kişi icabet ediyor diye çok merak etmiştim. Hiçbir yeri bilmediğimden o gün namazı camide kılmak nasip olmamıştı.

Allah Teâlâ camilerimizi doldursun, kıymetini bilmeyi nasip etsin.

En sevdiğiniz ve yapmaktan en çok lezzet aldığınız ibadet hangisidir? Bu ibadet size neler hissettiriyor?

Sabah namazını camide kılmak. Günümün Allah Teâlâ ile başlaması, karanlık ile girip aydınlıkla çıkmak, temiz havayı solumak, tefekkür ve şükür anı sanki daha lezzetli oluyor.

Kuvvetli mümin, (Allah katında) zayıf müminden daha hayırlı ve daha sevimlidir…” hadisi şerifini nasıl anlamalıyız?

En sevdiğim hadislerden biridir. Her yönümüz ile bir bütün olarak güçlü olmalıyız. Hem fiziksel olarak vücudumuzun hakkını vermeliyiz hem de hayırlı bir şekilde kullanmalıyız. Zihinsel olarak hep bir şey öğrenme çabasında olmalıyız. Ruhsal olarak ruhumuzu beslemek için namaz, dua ve Kur’an-ı Kerim ile olmalıyız. Hayırlı, salih insanlarla beraber vakit geçirmeliyiz. Bir de duygusal olarak güçlü olmalıyız. Ebeveynlerimizle, komşularımızla, akrabalarımızla, dostlarımızla olan ilişkilerimizde de sağlıklı olmalıyız.

Eğer böyle olursak hem zengin ve dengeli bir hayat yaşamış oluruz. Hem de başkalarına yardımcı olabiliriz. Bu, “Bir kere oldu, bitti!” ile değil daima bir gayret ve mücadele ile mümkün olur. Allah Teâlâ nasip etsin.

Müslüman olarak doğup, büyüyen günümüz gençlerine neler tavsiye etmek istersiniz?

İlk tavsiyem dinin gerçekten ne olduğunu öğrenmeleridir. Geleneksel olarak öğrenince dinimizle alakasız inançlar oluşuyor. Hangi toplumda olunursa olunsun çok dikkatli olmak gerekiyor. Kültürel şeyler din olarak sunuluyor. Sonucunda ise kendimize ve başkalarına zulmetmek oluyor. Ruh bu tarz şeylerle huzur bulmaz. Ayıklamak gerekiyor, ayıklayabilmek için de dinimizi öğrenmeliyiz. Kur’an-ı Kerim ve hadisler üzerinden gitmeliyiz. Doğru kaynakları okumamız gerekiyor. Elbette bir hoca varsa işi kolaylaştırıyor fakat hocanın da doğru kaynaklar üzerinden gittiğine emin olmalıyız. Hep sorgulamak lazım, bu saygısızlık değildir. Bu Allah Teâlâ’ya ve onun dinine karşı bir saygıdır.

Fıtratımız ve kalbimiz hakikati tanımak için yaratıldı. Buna saygı duymalıyız çünkü ancak bu şekilde mutlu ve huzurlu oluruz. İslâmiyet çok geniş, çok derin diyebilirler elbette doğru fakat temel şeylerle başlamak gerekiyor, yani inançlarla… İlk ve en önemlisi Allah Teâlâ’yı ve Esmâü’l-Hüsnâ’yı öğrenmektir. Ardından her şey gelir.

Kur’an-ı Kerim, hadis, akıl ve fıtrat… Bu dördü ile doğrusunu bulmak her zaman mümkündür. Doğru yol orta yoldur, aşırılık yoktur.

İkinci tavsiyem ise ahirete inanmaktır. Allah Teâlâ’ya ve ahirete inanarak kendimize çeki düzen veririz.

Bizlerle bir duanızı paylaşır mısınız?

“Ya Rab bana zihinsel, ruhsal, fiziksel ve duygusal sağlık ver.”

Kendinize sık sık hatırlattığınız bir ayet?

 “Muhakkak her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.” (İnşirah Suresi, 5)

Esmâü’l- Hüsnâ’dan muhabbetinizin en ziyade olduğu isim?

el-Vedûd ve el-Vâsiu

Size mutlu ve huzurlu anları hatırlatan koku?

Sarı gül kokusu

En sevdiğiniz cami?

Seçmek zor lakin en yakını devamlılık için en kıymetli…

Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi elbette daha farklı…

Ailenizle yapmaktan zevk aldığınız bir aktivite?

“Hazine Bulma” oyunu oynamayı seviyoruz. Hazırladığım ipuçları ile hazineyi buluyorlar.

Türkiye’de doğmuş olsaydınız nereli olmak isterdiniz?

Allah Teâlâ beni Teksaslı olarak yarattı, O (Celle Celâluh) en iyisini bilir. İnsanlar beni Rizeliler’e çok benzetiyor, ben de Rizeliler’i severim. 81 ilin tamamını görmedim fakat nereye gidersem farklı bir lezzet farklı bir iklim… Türkiye çok zengin bir ülke, Allah Teâlâ kıymetini bilmeyi nasip etsin.

Peygamberimiz’i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tarif eden bir kelime/tamlama/cümle?

“Kendimizi kurtarmak için Son Fırsatımız…”

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir