Kıymetli tavsiyeleri ve güzel muhabbeti ile tanıdığımız Mürşide Teyze (Haydaroğlu) kimdir, kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
Burdur’un Yeşilova ilçesinde dünyaya geldim. Annem ev hanımı babam mal müdürüydü. Her ikisi de aslen Hadimli’ydi. Çocukluğumuzdan itibaren İslamiyet’i evimizde yaşamaya çalışıyorduk. Çevremiz ise İslam’dan uzak bir ortamdı. Babamın işi münasebetiyle bir dönem Konya’ya oradan da Van’a gitmiştik. O zamanlar ulaşım yalnız trenleydi. İnsanlar İstiklal Harbi’nden yeni çıkmışlardı, ulaşım çok geri ve iptidai haldeydi, fakirlik diz boyuydu. Biz memur sınıfı olarak babamın aylık geliri vardı. Çok şükür yiyecek ekmeğimiz de vardı. Van büyük bir depremden çıkmıştı, kalacak ev arıyorduk. Gittiğimiz yerde tahtakuruları geziyordu.
İlk kez denizi (Van Gölü) orada görmüş, gölün üzerinde gezmiştik. Babamın tayinleri ile birkaç il daha değiştirdik, sonrasında biz Konya’ya geri döndük. İlkokul döneminde bazı sebeplerden dolayı karnemde çok kırık notlar vardı. Süheyla öğretmenimi çok severdim, beşinci sınıfta onun gayretleriyle ben sınıfta birinci olmuştum. Annem derdi ki “Mürşide her şeyi bilir, yapar.” Beni okumaya yönlendiren, güven veren sevgili annemdi. Babam ise hep helal lokma peşindeydi, çok dikkat ederdi. Babam okumaya çok düşkün biriydi. Kendisi medreseden mezundu. Evimizden de gazete hiç eksik olmazdı. Allah Teâla onlara rahmet etsin.
Büyüdüğünüz, yetiştiğiniz aile ortamı nasıl bir ortamdı? Rahmetli ebeveynleriniz sizleri yetiştirirken hangi hasletlere ehemmiyet verirdi? Aklınızda kalan birkaç hatıra varsa dinleyebilir miyiz?
Babamız bize çocukluğumuzdan itibaren hep cemaat ile namaz kıldırdı. Bugün bildiğim surelerin hepsini babamın sabah ve akşam namazlarında sesli okuduğu şekilde öğrendim. O dönemlerde özel ders almak da mümkün değildi. Kendi kendime okuyarak hatim etmiştim.
Biz hiçbir zaman maaile oturmadık. Haremlik ve selamlık otururduk. Bunu yaşayarak hududu öğrendik. Bugün gençler hudut bilmiyor. Haram ve helal bilmiyor…
Kardeşlerimle birbirimizi çok severdik. Annem bahçemizde bize oyunlar oynatır, bez bebekler diktirirdi. Annemden hikâyeler anlatmasını ister, seve seve anlattıklarını dinlerdik. Bazen de radyodan çocuk saati programlarını dinlerdik.
O dönemde dini yaşayış yoktu ama Osmanlı’dan gelen bir edep ve İslam kültürü geleneği vardı. Mahallede komşular sanki birbirine zimmetliymiş gibi yiyeceklerini içeceklerini paylaşma duygusu vardı. İnsanlara göstererek değil, gizli saklı yardım yapılırdı. Mesela annem dikişi çok güzel dikerdi. İhtiyacı olanlara elbiseler dikerdi. Babam ise hep ikramda bulunurdu. Bunlar çok güzel hasletlerdi…
Üniversitede Tarih bölümünü seçmenizde etkili olan bir kişi/olay/durum olmuş muydu?
Tıp fakültesini kazanmıştım. Ancak devam mecburiyeti az olduğu için Tarih bölümünü tercih etmiştim. Türk Dili ve Edebiyatı’nı çok seviyordum. Sabahattin Zaim hocama sormuştum Türkoloji bölümüne gitmek istiyorum diye, kendisi “Tarih bölümüne git, oradan imza alabilirsin.” demişti. Kız arkadaşlarım “Puanını ver de biz hukuk okuyalım.” diyorlardı.
Öğretmenliğe ise Muammer Topbaş Ağabey’in açtığı Özel Erenköy İlkokulu’nda başladım. Velilerimizden birisi, hocaların hocası pek kıymetli Sabahattin Zaim Beyefendi idi. Bir gün yanıma gelip: “Hoca hanım, benim çocuklarıma dinini öğretin! İlmi her yerde öğrenirler. Ben bu okula çocuklarımı dini sevsin ve öğrensinler diye gönderiyorum!” demişti.
Tarihçi olduğum için memnunum. Yaklaşık kırk seneye yakın da hanımlara sohbetler yaptım. Sohbetlerimde tarihten çokça istifade ettim
Bir konuşmanızda “Bugün ailenin kurtuluşu kadının eve dönmesidir.” ifadesini kullanmıştınız. Okuyucularımız için bu ifadenizi biraz açıklar mısınız?
Biz gelenekten gelen aile yapımızda şunu gördük, evin yöneticisi, reisi babamdı; kapıyı açtığımızda ise annemi gördük. Soframıza oturduğumuz zaman annemizle yedik. Bugün ise konforun getirdiği rahatlık ile kadın bir takım kendine ait olan hasletlerden vazgeçiyor. Kazanacağım, ben de söz sahibi olacağım diyerek…
Kadının eve dönüşünde, evde yaşayışında huzur oluyor. Öncelikle stresten uzak bir hayatı oluyor. Çalıştığım dönemlerde bekârdım ve evimi özlerdim. Bir an önce eve gitsem de annemle çay içsem, kardeşlerimle konuşsam diye düşünürdüm. Evin sıcaklığını ve güzelliğini anne veriyor. Baba getirdiği helal lokma ile ailedeki tesanüt, birlik, sevgi ve muhabbet devam ediyor. Duygu ve hisler satın alınamaz. Bu duygu ve hisleri saliha anneler, eşler veriyor. Evlerimizde Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sünnetini yaşıyorduk; yemekte, uykuda, misafir ağırlamakta, haremlik selamlıkta…
Nikâh muhabbettir. Allah Teâlâ’nın kulu olmak şerefine nail olmak için ahiret hayatının tarlası olan dünyayı iyi ekip biçmeliyiz. Kadının rolleri Kur’an-ı Kerim’de vaz edilmiştir. Biz neden rollerimizi değiştireceğiz? Bizi buna zorlayan nedir? Batı medeniyeti dediğimiz bugün tek dişi kalmış canavardır. Batı’da aile, anne babaya saygı ve sevgi bitmiş haldedir.
Kadın dışarıda çok şey kaybediyor. Bunun ise farkında değil. Özgürlük diyor lakin kadınlığını kaybediyor. Kadının dünyadaki cenneti evidir. Erkeğin de dünyadaki cenneti evidir. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki “Bir saliha kadının bulunduğu ev cennettir…” Allah Teâlâ bize saliha bir kadın olmak vazifesini veriyor.
Her hanım evlenmeyebilir, lakin her hanım muallim olabilir. Dine hizmet edebilir, dini vecibeleri öğretebilir. İhtiyacı olanlara yardımcı olabilir, çünkü bizlerin mayasında şefkat, merhamet ve hassasiyet vardır. Bir hanımın duyguları erkekten daha güçlüdür ve daha hassastır. Allah Teâlâ erkeği dışarıya karşı güçlü etmiştir ki asker olmuştur. Çalışmayı, kazanmayı, iaşe getirmeyi erkeğe yükümlü etmiştir. Evin veziri kadındır, dışarının veziri ise erkektir.
Eşiniz (merhum) Mehmet Amca ile beraber sahipsiz hayvanlarla ilgilendiğinizi, onları beslediğinizi öğrenmiştik. Bu hizmetinize nasıl başlamıştınız?
Efendim sağlık açısından her gün yıldız parkında yürüyüş yapardı. Bu yürüyüşlerle parktaki kedi ve köpekleri de beslemeye başladı. Evde iki tane de kedimiz vardı. Babam istemişti, öyle almıştık. Yürüyüşlere ben de katılırdım ama kendisi her sabah düzenli olarak yürüyüş yapardı. Kendisi önden gider köpekleri doyururdu. Bazen kediler için ciğer alır, bazen de mamaları evden hazırlardık. On beş seneye yakın böyle bir hizmet oldu.
Tasavvuf ile tanışmanız nasıl olmuştu?
Babam, Sami Efendi (Ramazanoğlu) hazretlerinin dervişiydi. İbadetlerim vardı lakin dersim yoktu. Evlendikten sonra eşim Mehmet Bey ders almam gerektiğini söyledi. Başlangıçta zorlandım. Ders vermeyi seviyordum, tasavvufa girersem bu incelikleri yapamayacağımı düşündüm. Hâlbuki tasavvufa girince insan rahatlıyor. Bu rahatlık ruhen oluyor.
İlk dersimi Sami Efendi’nin hanımı Rabia anneden almış oldum. Allah Teâlâ rahmet eylesin. Tasavvufa intisap ettiğim için çok mutluyum. Tasavvufta çok şey buldum. Kalbim genişledi, ruhumun gıdasını buldum. Üzüntülerimi herkese anlatmaz oldum. “Dertleşecek beni yaratan Hâlikım var!” dedim. Secdede eğilen başlar, açılan avuçlar ona en yakın olduğumuz hallerdir.
Tasavvuf vesilesi ile çok güzel arkadaşlıklar kurdum. Büyüklerimiz bizlere rehberlik etti. Eşim Mehmet Bey de hizmet ederdi, bazı konularda konuşur istişare ederdik.
Tasavvuf insanı terbiye ediyor. Basitliğe indirmiyor. Tasavvufta tezkiye-i nefs, tasfiye-i kalp oluyor. Çünkü tefekkürü mevt var, rabıtayı şerif var. Mürşid-i Kamil’in muhakkak ki nazarı var.
Bir gün içerisinde edinmemiz gereken en temel alışkanlıklarımız sizce neler olmalı?
Müslüman bir hanım olarak, günü değerlendirmede önceliğimiz beş vakit namaz olmalıdır. İslam’ın temel şartı temizliktir. Yatağımız, yediğimiz, içtiğimiz şeylerin temiz olması gerekiyor. Eğer bir anne isek çocuklarımıza yaptığımız yemeği öfkesiz, helale dikkat ederek, karıştırırken Besmele eksik olmadan yapmalıyız.
Allah Teâlâ’ya yaklaşmak için yapacağımız ibadetlerde huzur bulacağız. Bu en temeldir. Bir diğeri ise evlerimiz bizim cennet bahçelerimizdir demiştik. Cennet her şeyin en güzelinin bulunduğu yerdir. Biz de evimizi cennet yapmak için eşyamızın, abdest alacak yerlerimizin, mutfağımızın temizliğine ve düzenine dikkat etmeliyiz.
Soframızın saati ve yemeğimizin öğünü belli olmalı. Çocuklarımıza bunu öğretmeliyiz. Bir ailede adabı muaşeret çok önemlidir. Ailedeki bireylerin edepli olması gerekiyor. Karşılıklı sevgi ve saygının olması gerekiyor.
Dişi kuş yani anneler bu yuvayı yaptığına göre yuvaların yıkılmaması için bir hanımın evine gerekli ihtimamı göstermesi lazımdır. Bunun en başında temizlik ve eşyaların düzeni geliyor. Ev işlerini bitirdikten sonra dinlenme vaktinde kendisinin okuma alışkanlığı varsa bu bir gazetede olabilir, okumalıdır. Ayrıca çocuklarımıza her şeyi izletmemeli, okutmamalıyız. Ruh dünyalarını olumsuz etkilemeyecek içerikleri belirlemeliyiz.
Yalnız kendinize değil aile fertlerine de özen göstermek gerekiyor. Bir evin yemeğini, hizmetini yapmaya kendimizi vazifeli görmüşüz, bunlardaki büyük sevapları da düşünmemiz gerekiyor. İnsanın hizmetinin karşılığı hiçbir yerde yoktur. Allah Teâlâ hizmete himmet getirir.
Anne babamın hizmeti bana çok tatlı gelirdi. Burada en önemli kısım evi sevmek, aileyi sevmek ve sevdirmektir. Kızlarımıza evliliği de sevdirmeliyiz. Gelin gittiğimiz evi sahiplenmeliyiz. Kızlarımıza da ailelerin yardım etmesi gerekiyor. Karşılıklı fedakârlıkların yapılması gerekiyor. Sevgi her kapıyı açar…
Bir hocamız “Çocuklar evlerinin aynasıdır.” derdi. Çünkü aileden alınan terbiye, alışkanlıklar, sevgi ve saygı hep devam ediyor. Topluluk içerisinde konuşurken de nezaketi bırakmamak gerekiyor.
Kendinize sık sık hatırlattığınız ayet?
“Nerede olursanız olun, O daima sizinle beraberdir.”
Hadîd Suresi 4. Ayet.
Esmâü’l- Hüsnâ’dan muhabbetinizin en ziyade olduğu isim?
“er-Rahman” ve “er-Rahim”
Bir yol, bir güzergah vardır yürümeyi sevdiğiniz, neresidir?
Yıldız parkı, ağaç gölgelerini çok severim.
Size mutlu ve huzurlu anları hatırlatan koku?
Tavaf sonrası Kabe-i Muazzama’nın örtüsünden gelen koku, gül kokusu, yağmur sonrası portakal ağaçlarının kokusu…
Bir zikir?
“Estağfirullah el-Azim” ve “Subhanallahi ve bihamdihi”
Bir dua?
“Allah’ım ilmin ile zenginleştir,
Hilmin ile ziynetlendir,
Takva ile şereflendir,
Sağlık ve afiyet ile güzelleştir.”
Amin…