Varlığının biricikliğinin farkında ve bu sebeple şimdinin peşinde, hatasız değil ve fakat hatada ısrarcı olmayan, etken/fiili ve aktif bir tövbenin kuytusunda nefes alan ve aldıran, fikri ve zikriyle/düşünce ve fiiliyle bütünleşik, kendi dışındaki değer verdikleriyle birlikte kendi kimliğinin sahibi ve sorumlusudur Müslüman. Teoride böyle olsa da pratikte kimlik arayışlarının derinleştiği günümüzde müminlerin türlü türlü rahmetlere, ruhlarının taptaze nefeslere, gönüllerinin kendilerine özgü müjdelere ihtiyaçları aşikâr. Öyleyse Kur’an-ı Kerim’le hemhal olma vakti gelmiş demektir. Buyurun Hacc Suresi’nden beraber müjdelenmeye, müjdelemeye…
HACC SURESİ’Nİ TANIYALIM
Çoğunluğu Mekkî ayetlerden oluşan surelerden biri olduğu kabul edilen Hacc Suresi, yetmiş sekiz ayettir. 19-22, 39-41, 52-55. ayetlerin Mekkî diğerlerinin Medenî, ya da 1-24. ayetlerin Mekkî kalanların Medenî olduğuna ilişkin görüşler mevcuttur.[1] İsmi, surenin hac emrini bildiren 27. ayetindendir.[2] Mushaf’ta yirmi ikinci sure olarak yer alır. “Ey insanlar, Rabbiniz(in azabın)dan sakının.” hitabıyla başlayan iki sureden biridir.[3]
Sahabeden Ebu Zerr (Radıyallahu anh) Hacc Suresi 19’da yer alan “Bu iki (sınıf, yani iman edenlerle etmeyenler) Rableri(nin dini) hakkında birbiriyle davalaşan hasım iki (zümre)dir.”[4] kısmının Hamza (Radıyallahu anh) ve iki arkadaşı ile Utbe ve iki arkadaşı hakkında Bedir gününde nazil olduğunu nakletmiştir.[5]
HACC SURESİ BAĞLAMINDA EMİR İFADELERİ
–“Muhbitîn’i Müjdele!” Örneği-
Allah Teâla’nın Efendimiz’e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve onun vasıtasıyla kullarına vahyi olarak takdim ettiği Kur’an-ı Kerim, sıradan, herhangi, rastgele gibi gelişigüzelliği ve kusuru ihtiva eden her tür ifadelendirmeden uzaktır. Rabbimize aidiyeti gereği mükemmel ve yine aynı sebeple kullar olarak bizlerin kulluk sorumluluklarını belirleyici mahiyettedir. Bu sebeple Kur’an’ın herhangi bir ifadesi, herhangi bir beşeri ifade gibi algılanamaz, anlaşılamaz, anlamlandırılamaz. Ancak Rabbine iman eden ve rızasına talip olan insanın, her tür beşeri eksikliğine rağmen, hangi zamanda ne yaparsa yapsın, Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) rehberliğinde Kur’an’ın muhatabı olmak gibi bir mükellefiyeti vardır. Zira Kur’an ahlakıyla bizzat Rabbimiz tarafından terbiye edilen Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kavli ve fiili örnekliği ile bu mükellefiyet istenen şekilde gerçekleşebilecektir.
“Bir işin yapılmasını isteme” manasıyla emir, Kur’an ve Sünnet’teki emir kiplerinin ve bu anlama gelebilecek diğer ifade şekillerinin mânaya delâleti ve bunlardan hüküm çıkarılması hususunda Fıkıh usulünün konusudur. Bu ilimde, emir kipinin tanımı, çeşitleri, bağlayıcılık derecesi, manaya delâleti gibi konular üzerinde ayrıntılı olarak durulur.[6] Âlimler Kur’an’ın kulların mükellefiyetlerini özellikle ibadetleri belirleyici hitaplarını -nakli ve akli delillerinin sonuçları bakımından kolayca anlaşılacak şekilde- temelde (helal ve harama uyulması zorunlu anlamında) farz ve nafile olarak, Hanefi âlimler ise farz, vacip ve nafile kategorisinde incelemişlerdir. Dolayısıyla Kur’an’daki bir hitabın hükmünü belirleme uzmanlık gerektiren bir konudur. Ancak Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizlere iletmesi için vahiyle bildirilen bazı emirleri âlimlerimiz rehberliğinde anlamaya çalışmak, ayet hakkında hüküm verme/ayetten hüküm çıkarma iddiasında bulunmadığımız sürece faydalı ve hatta gereklidir. “Muhbitîn’i müjdele!” ifadesi bu tür emirlerden bir tanesidir.
Kur’an’da “Müjdele!” emirleri, iman eden ve salih amel işleyenler, sabredenler, muhsinler, kulluk edenler hakkında olumlu manasıyla, bu grupları nesnesi kabul ederek kullanılmıştır.[7] Münafıklar, kâfirler için ise “Elîm/acıklı bir azapla müjdele!” emri kinayeli olarak yer almıştır.[8] Bu ifadeler dışında Türkçe’de kullanımı olmayan ve Kur’an’da ism-i fail/özne olarak yalnızca Hacc Suresi’nde zikredilen “Muhbitîn” de “Müjdele!” emrinin muhatabıdır.
Hacc Suresi 34. ve 35. ayetlerde Rabbimiz şöyle buyurur: “Biz her ümmet için kurban kesmeyi meşru kıldık, kendilerini rızıklandırdığı dört ayaklı davarlar üzerine (yalnız) Allah’ın adını ansınlar diye. İşte sizin Tanrınız bir tek Tanrı’dır. O halde Ona teslim olun. (Habibim) sen muhbitîni/mutî ve mütevazı olanları müjdele. (Öyle mutî ve mütevazı olanlar ki) Allah anılınca onların kalpleri kork(u ile oyn)ar. Onları kendilerine isabet eden (mihnetlere, zorluklara) sabredenlerdir. Namazı dosdoğru kılanlardır. Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden (Allah için) harcarlar.”[9]
MANASI AÇISINDAN HACC SURESİ 34-35. AYET-İ KERİMELER
Kur’an-ı Kerim’de ihbât kelimesi fiil formuyla Hud Suresi 23’te, mastar anlamıyla Hacc Suresi 54’te ve özne konumunda Hacc Suresi 34’te zikredilmektedir. Taberî Arapların ihbât kelimesini Rabbe inabe/yönelme, huşu duyma, tevazu etme, teslim olma, boyun eğme ve O’nu zikretmekle mutmain olma olarak açıkladıklarını nakleder. Bu müjdenin “Ey Peygamber, Allah’a itaatle boyun eğenleri, kulluk ederek teslim olanları, tevbeyle O’na yönelenleri müjdele!” manasında olduğunu ifade eder. Yine ona göre ihbât, Kur’an’a kalplerin teslim olması, onu tasdik etmekle razı olması ve ondakileri ikrar etmesidir. Amr b. Evs’ten bu manalar dışında “Muhbitîn, zulmetmeyenler ve zulmedildiğinde yardımcı olmayanlardır.” görüşünü nakleder.[10] Râzî Kelbi’den ibadetlerinde gayret gösterenler, Mukatil’den ihlaslı olanlar manalarını, bu rivayetlere ilaveten aktarır.[11]
- Ayet’te kurban emrine Allah’ın buyruğuna saygı, emrine uygun niyet ve fiille teslim olması beklenen Muhbitîn, 35. Ayet’te Allah anıldığında kalbi endişe ve saygıyla titreyen, O’ndan gelene sabreden, canı ile namazı ikame eden, malıyla zekâtı verenler olarak tarif edilmiştir. Genişçe aktarılmaya çalışılan her bir mana ile, kişinin kendi kulluk biçimine özgü kalbi ve fiili niyaz, edep, tutum ve ahlak ile kişiye özelleşecek bir müjdenin gerçekleşeceği düşünülebilir.
MÜJDELENEN VE MÜJDELEYEN OL!
Kur’an’da kendisi “müjdeci ve uyarıcı”[12] olarak sıfatlanan Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Yemen’in Cened valiliğine tayin ettiği Muaz bin Cebel (Radıyallahu anh) ve beraberinde gönderdiği Ebû Mûsa el-Eşarî’yi (Radıyallahu anh) uğurlarken son tavsiyesi şu olmuştur: “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz! Birbirinizle anlaşın, iyi geçinin, ihtilafa düşmeyin!”[13]
Öyleyse, Kur’an’ın emri ve Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tavsiyesi ile müminde bir müjde ahlakının oluşması gerekmektedir. Yolda kaybolmuş, kendini ve kimliğini arayan Müslüman kardeşlerimize, Kur’an’dan ve Efendimizden (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) öğrendiğimiz diğer güzel hasletler yanında, güzelle, lütufla, nimetle, cennetle müjdelenen ve müjdeleyenlerden olmayı/olmayı istemeyi hatırlatabiliriz. Yalnız tek şartımız var; o da, önce kendimizden başlamak! …
[1] Emin Işık, “Hac Sûresi”, TDVİA, 14: 420, 421
[2] “İnsanlar içinde haccı ilan et. Gerek yaya, gerek her uzak yoldan gelecek arık develerin üstünde (süvârî) olarak sana gelsinler.”, Hasan Basri Çantay, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, 2: 603
[3] Diğeri Nisa Suresi’dir
[4] Çantay, Kur’ân-ı Hakîm, 2: 602
[5] Buhârî, “Tefsîr”, 3: 4743
[6] Salim Öğüt, “Emir”, TDVİA, 11: 119-121
[7] Ayetlerde öznesi açıkça ifade edilenler özelinde “Müjdele!” emirleri için bkz: Bakara Suresi 25, 155, 223; Tevbe Suresi 112; Yunus Suresi 3, 87; Hacc Suresi 37; Ahzab Suresi 47; Zümer Suresi 17; Saff Suresi 13
[8] Nisa Suresi 138; Tevbe Suresi 3
[9] Çantay, Kur’ân-ı Hakîm, 605
[10] İbn Cerîr et-Taberî, Câmiu’l-Beyân an Tevîli Âyi’l-Kur’ân, 12: 376, 16: 551, 614
[11] Fahreddin er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr Mefâtîhu’l-Ğayb, 16: 311
[12] Bakara Suresi 119
[13] Buhârî, İlim 12, Edeb 80; Müslim, Cihad 6, 7, (1732-1733)