Pazar, Haziran 29, 2025

Muhyiddin İbnü’l-Arabî “İnşâü’d-Devâir”

Merve Kara
İstanbul Üniversitesi-Tasavvuf Anabilim Dalı

Paylaş

Ah bir görebilsem kendimde kendimi

Kendim kendime geldiğimde, gizli ya da aleni

Kendi kendime selam verdim ve selam aldım

İşte böyle, benden yine bana iltifatım

Muhakkak benin varlığıyla fena buldum, geçtim benden

Geçtim azılı düşmanlarımdan ve can dostlarımdan[1]

Bugün insan, nedeni ve nasılı ile varlığının anlamsız kılındığı bir dünyada yaşamaktadır. Bu durumun her bir bireye manevî ve psikolojik farklı etkileri olmakla birlikte en büyük dönüşüm anlamsızlık ve ahlâkî amaçtan yoksunluk konularında yaşanmış kabul edilebilir. Kapital, global ve materyalist bir dünyada bu durumdan tamamen kurtulmak gerçekçi bir yaklaşım olmasa da İslam dünyasının yaşadığı bu güç kaybı ve varlık krizine kendi kökünden beslenen yeni yaklaşımlar getirilebilir. Bu noktada bize düşen kendi kültürümüzü, düşünce dünyamızı anlayıp özümseyerek günümüz problemlerine yeni çözümler getirmektir.

Mevzubahis insanın kendini anlamlandırması olduğunda ise öncelikle İslam varlık felsefesi ve bu varlık alanında insanın konumu anlaşılmalıdır. İslam felsefesi, kelam ve tasavvuf alanlarında farklı yaklaşımlara konu olan İslam varlık felsefesinde zirve noktasını “Şeyh-i Ekber; En Büyük Kurucu Düşünür” olarak kabul edilen Muhyiddin İbnü’l-Arabî (1165-1240) düşüncesi teşkil eder. Yazımızda ele alacağımız İnşâü’d-Devâir adlı risalesi ise İbnü’l-Arabî’nin varlık ve insan düşüncesini en genel hatlarıyla özlüce ele aldığı risalesidir.

Bu risale, son dönem Osmanlı mütefekkirlerinden olan Ali Salahaddin Yiğitoğlu (1877-1939) tarafından tercüme edilmiş olup bu tercüme ise Ketebe Yayınları tarafından 2020 yılında yayın dünyasına kazandırılmıştır. Risale, 42 sayfalık kısa bir metin olarak görülse dahi anlatım sembolik, yoğun, kavramsaldır. Her bir kavram vahdet-i vücut düşüncesi çerçevesinde yorumlanmalıdır. Buna ek olarak Ali Salahaddin Yiğitoğlu’nun tercümeyi Osmanlı Türkçesi ile yapmış olması da günümüz okuru için anlaşılmayı zor kılmaktadır.

Eserin adı Arapça bir tamlama olup “dairelerin inşası” anlamına gelir. Bu eser daire kavramı ve sembolizmi ile varlık düzenini, yaratılışın tezahürünü ve tüm bunlardan hareketle insanın bu varlık sistemindeki yerini ele alır. İbnü’l-Arabî düşüncesinde bütün varlıklar, Allah’ın isim ve sıfatlarının bir tecellisidir. Devr, bu tecellilerin doğasını; birbirine dönmesini, yeniden başa sarmasını ifade eder. Bu dönüş ilâhî düzenin bir tecellisidir.  Varlık, Allah’tan zuhur eder ve tekrar O’na döner. Varlığın Allah’tan zuhur edip tekrar Allah’a dönmesi, evrende her şeyin bir döngü içerisinde olması, aynı şekilde Allah’ın esmasının bir mazharı olan insanın da seyr-u süluk ile tekrar Hakk’a vasıl olması gibi döngüler sembolik bir dille işlenir. Metafizik, var olmak bakımından varlığı konu aldığı için tümeldir. İbnü’l-Arabî de bu sebeple konuyu ele almaya varlık kavramının kısımları ile başlar. Mutlak varlık Allah olup onun dışında kalan her varlık izafi varlıktır. Bunun akabinde izafi varlıkların şeyin aynında, ilimde, elfazda ve yazıda vücutları vardır. İnsan ise Hakk’ın sıfatlarına mazhar olmak, ilm-i ezelide malumu olmak ve halifesi olmak cihetlerinden muhdes olan kadim; hakiki bir varlığı olmaması açısından ise madum olan mevcut olarak izah edilir. Aynı şekilde insan, âlemle Hakk arasında bir berzah, Hakk ve halkı câmî’dir.  Âlem ise Hakk’ın halifesi olan insan suretinde yaratılmıştır. İnsan, tüm esmayı ihtiva eden Allah ism-i celâlinin mazharı olması sebebiyle Allah’ın halifesidir. Âlem ise insan sureti üzerinde yaratılmıştır. Bu girizgahtan sonra mevcudatın kısımları tenzih ve teşbih üzerinden daire sembolizmi ile ve Hakk’ın sıfatları muvacehesinden ele alınır. Böylece risale sonlandırılır.

İbnü’l-Arabî metafiziğini anlamak için oldukça önemli olan bu eser, devir sembolizminde âlemin katmanlarını ele almanın yanında âlemi içinde barındıran insanın da manevî dönüşümünün sembollerini içerir. Hacmi kısa olmasına rağmen anlatımın yoğun ve özlü olması sebebiyle bu eser insanın ve aynı şekilde âlemin içsel dönüşümünün bir izahı ve anahtarı mahiyetindedir. Tasavvuf felsefesinin derinliklerini anlamak isteyen okuyucu için kült bir metin olmakla beraber genel okuyucu kitlesi için anlatım oldukça sembolik ve dili ağır kabul edilebilir. Buna rağmen eser anlam arayışı, zaman, mekân, varlık, insanın anlamı ve evrendeki konumu gibi konular üzerine düşünen herkese kendini açmaktadır. Ayrıca risale İslam tasavvuf ve felsefe geleneği içerisinde oldukça önemli bir köşe taşı kabul edilmelidir.

[1] İbnü’l-Arabî, Nurlar Risalesi, 89

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir