Pazar, Ekim 26, 2025

Mücahede: Cehd, Çaba, Gayretle Mücadele

Beyzanur Uyanık
İstanbul Kent Üniversitesi-Psikoloji

Paylaş

Sözlükte “güç ve gayret sarf etmek, bir işi başarmak için elinden geleni yapmak” anlamında olan “mücahede” kelimesi, İslam literatüründe sıkça karşımıza çıkan kavramlardan biridir. Mücahede kavramı, insanın kendisiyle ve nefsiyle cihad etmesini içinde barındırır.

İnsan, ömrü boyunca gözle görülemeyen engebeli bir yolun yolcusudur. Yol ilerledikçe karşımıza zorluklar ve beraberinde mücadele edilecek şeyler çıkar. Ömrümüzün büyük bir kısmı yolumuzu anlamlandırmak ve mümkünse en az hasarla yolu tamamlama arzusuyla geçer. Bazen yolda karşılaştığımız zorluklarla savaşacak gücü kendimizde bulur, mücadele ederiz; bazense duraklar, yanımızdan geçmesini izler, hatta ona kayıtsız kalabileceğimiz düşüncesine kapılırız. Ancak bazı engeller vardır ki onlar yolun yüzeyinde görünemez, bizatihi onlar bizim nefsimizdedir.

Hak yolun yolcusu bilir ki en büyük mücadele dışarıda değil, insanın kendi içindedir. Nefis, kimi zaman insana dost olup yarenlik eder, kimi zaman da düşman kılığına girip ona en büyük zararı verir. Nefis, insana emanet edilen bir güçtür. Ancak terbiye edilemediğinde kişiyi Hak’tan uzaklaştıran bir perdeye dönüşür.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Tebük Seferi’nden dönerken: Küçük cihaddan büyük cihada döndük.” buyurmuştur. Ashab kendisine: “Büyük cihad nedir Resulallah?” diye sorunca Nefis ile cihad… buyurmuşlardır. Ne zaman ki insan büyük cihadını tamamlayıp nefsiyle mücadelesinde galip gelirse, işte o zaman Rabbiyle arasındaki engelleri aşar ve O’na yaklaşır. Bu mücadelenin galibiyetle sonuçlanması, yolunun farkında olan insanın yegâne arzusudur. Nefisle cihad, bir savaştan ziyade arınma ve insanın doğru olana yaklaşma sürecidir. Nefis bastırarak ve yok sayılarak değil, terbiye edilip olgunlaştırılarak Hak yoluna yönlendirilir.

Bu terbiyenin tasavvufta da bir karşılığı vardır. Tasavvufta “mücahede” nefsimizle girdiğimiz en büyük cihadı ifade eder. Bu yoldaki mücadelemiz bir yıkım meselesi değildir. Aksine bir terbiye ve hâl değiştirme meselesidir. Mümin, bu mücadelenin içinden en iyi haline dönüşerek çıkmayı gaye edinir.

MÜMİN MÜCAHEDESİNİN İÇİNDEN NASIL GALİBİYETLE ÇIKAR?

İnsanın mücahededen galibiyetle çıkması çoğu zaman tek bir zaferle değil, süregelen bir iç mücadeleyle mümkündür. Buradaki galibiyet başkasına üstün gelmek demek değildir. Kendi nefsine, zayıflıklarına, korkularına karşı durabilmektir. Kişi önce kendisini tanımalıdır. Hangi yanıyla tökezlediğini, hangi duygusuyla sürüklendiğini bilmelidir. Sonra iradesini beslemeli, sabrı kendine kalkan, umudu ise kılavuz edinmelidir. Rabbimiz bir ayet-i kerimede mücadeleyi sürdürdüğümüz hak yolculuğunun sonunda O’na ulaşacağımızı bizleri müjdelemiştir: Bizim uğrumuzda mücadele edenleri, elbette yollarımıza eriştireceğiz.” (Ankebût Suresi, 69. Ayet)

Tüm yönlerini ele aldığımızda “mücahede” yalnızca tasavvufi bir kavram değil, aynı zamanda insan psikolojisinin de özünde yer alan bir hakikattir. Modern psikolojide “içsel motivasyon” olarak adlandırılan bu kavram, insanın dışarıdan gelen olumlu veya olumsuz olayların ötesinde, kendi içerisindeki manevi hâlden beslenerek yoluna devam etmesini sağlar. İçsel motivasyonun olgunlaşması, psikolojik dayanıklılığımızın artmasındaki en önemli anahtarlardan biridir. Dolayısıyla insanın kendi nefsini tanıyıp onu doğru yolda terbiye etme iradesi bir açıdan tasavvuf dili ile diğer açıdan psikoloji diliyle anlatılır. Nefsimizle yaptığımız cihad ile içsel motivasyonumuzu korumaya olan gayretimiz, hayatımızda daima karşımıza çıkan iki önemli unsurdur.

İnsanın kalbinde yer etmiş değerleri, hayalleri ve hayattaki anlam arayışı bu noktada çok önemli kaynaklardır. Bir çocuğun merakla dünyayı keşfetmesinde, bir gencin tutkuyla hayallerinin peşinden yılmadan koşmasında, yaşlılarımızın hâlâ aynı güçle ömürlerini devam ettirmesinde hep aynı kaynak mevcuttur. İçimizde ne yaşarsak yaşayalım sönmeyen, ufacık da olsa yanmaya devam eden bir ışık vardır. Dış dünyamızın rüzgârları bazen bu ışığı söndürmeye çalışsa bile, içsel motivasyonumuz rüzgârlara inat yanan bir kandil gibi yolumuzu aydınlatmaya devam eder.

Kimi zaman zaaflarına, kimi zaman korkularına, kimi zaman da onu yanlış yöne sürükleyecek olan hayallerine karşı duran insan, bu süreçte tükenmeye başlayabilir. Nitekim insan kendisini farkına varamadığında bu tükeniş, yıkıcı sonuçları beraberinde getirir. Ancak insan bu karşı koyuşlarına bir mana verir de hakikati aramaya başlarsa âdeta yeniden doğar. Nefsini terbiye etmeye çalışan bilir ki asıl zafer, dışarıda kazanılan tebrik nidalarında değil, içeride oluşan dengededir. Bu dengeyi hissedebilen her kişi nefsiyle barışır ve maneviyatını özgürlüğe ulaştırır. Nefsiyle mücahedesinden galibiyetle çıkan mümin elbette ki Rabbine yaklaşır.

 

Yazıda Yararlanılan Kaynaklar

https://www.researchgate.net/publication/305741313

Ryan, R. M., & Deci, E. L. (2000). Self-Determination Theory and Intrinsic Motivation, Social Development, and Well-Being. American Psychologist, 55(1), 68–78.

İnönü Üniversitesi Yayını. (2024). Tasavvuf Psikolojisi: Zühd Teolojisi.

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir