Çarşamba, Temmuz 2, 2025

Mimari ve Algı

Banu Beyza Gülcü

Paylaş

Yaşadığımız yüzyıl, dünya tarihi boyunca karşılaştığımız en özgür(!) dönemlerden biri olabilir. Cinsiyete, ırka, soya, fikirlere olan saygısızlık ve ayrımcılık geçmişe göre oldukça azaldı. Artık daha özgürüz. Ya da öyle düşünüyoruz.

Maruz kaldığımız algıların farkında mıyız? Yoksa özgür düşüncelere sahip olduğumuzu zannederken aslında bir topluluğun, markanın veya yönetimin oluşturduğu manipülasyonlar içinde tutsak mıyız?

Algı yönetimi mimari ile de yavaş fakat kalıcı etkiler oluşturur. Gotik mimari1 bunun en açık örneklerinden biridir. Bu akımın kökü Fransa’ya dayansa da zamanla Avrupa’ya sıçramıştır. Bunun en büyük nedeni Haçlı seferlerindeki mağlubiyetten dolayı halkın, kilisenin kutsallığına olan inancının sarsılmasıdır. Kiliseye olan bağlılığı tekrar güçlendirmek adına Gotik kiliseler ve katedraller inşa edilmiştir.

Gotik mimarinin vermek istediği hissiyat, sonsuzluktur ve yüceliktir. Göğü delip geçecekmişçesine uzanan sivri kubbeler, kemerlerin bir araya gelmesiyle oluşan kaburgalı tonozlar, kubbenin ağırlığını ana duvara aktaran uçan payandalar bu stilin imzasıdır. İçine girdiğimiz anda o devasalık ve büyüklük insanı korkutur. Bu bir yönetim tekniğidir. Gotik yapılarda iç ve dış mekândaki süslemeler ince işçilik ürünüdür. Bir kapıya baktığımızda bile yapının Gotik mimari olup olmadığını anlarız. Yapıların hatları, Avrupa’da Rönesans öncesi inanç ve düşünce arasındaki çizgi kadar keskindir.

519 YILDA İNŞA EDİLEN KATEDRAL

İtalya’nın merkezindeki Milano Duomo Katedrali gotik mimariye örnek olarak verilebilir. İnsanlığın en büyük eserlerinden biri olan bu yapının inşası 1386 yılında başlanmış, 519 yıl sürmüştür. Romanesk üslupla başlayan eser, o dönemde yaşayan güçlü ailelerden bir üyenin müdahalesiyle gotik mimariye dönüştürülmüştür. İnsanın yanında karınca gibi küçük kaldığı bu yapıya İncil’deki hikâyeler, heykel ve resimlerle işlenmiştir. Bu sayede okuma-yazma bilmeyen insanlara dahi bu olaylar aktarılmıştır.

Tuğla ile başlayan eserin bu değişimle birlikte malzemesi mermere dönüşmüştür. 30 km uzaktan Milano kentine getirmek için şehir yapısı değiştirilmiş ve günümüzde dahi kullanılan kanallar açılmıştır. Mermer; estetik ve dayanıklılık açısından iyi bir tercih olsa da yüksekliklere çıkarmak zorlaşmış ve inşaat bir süre sekteye uğramıştır. Eser, 1905 yılında tamamlansa da düzenlemeler ve yenilemelerle tam olarak 1965 yılında bitti diyebiliriz.

MİMARİDE YENİ BİR SOLUK

Rönesans’la birlikte Avrupa’da radikal değişimler yaşanmış, ilk olarak Hümanizm akımı ile dışa vurulmuştur. İnsanı merkez alan bu akımın etkileri mimariye de yansımıştır. Orta çağ döneminde, kiliselerin yapımına ağırlık verilirken bu dönemde sosyal içerikli saray gibi sivil mimari örnekleri çoğalmıştır.

Rönesans mimarlığının ilk temsilcisi Filippo Brunelleschi sayılabilir. Gotik dönem yapısı olup yarım kalan Floransa Katedrali’nin kubbesini tamamlamıştır. Aynı zamanda Brunelleschi; Ressam Masaccio ve Mimar Leone Battista Alberti ile perspektif kurallarını oluşturmuştur. Bu sayede mimarlar tasarladıkları eserin bitmeden nasıl görüneceğini çizerek ifade etmeye başlamışlardır. Bu akımın eserlerinden bir örnek vermek gerekirse mimarı Jacopo Sansovino olan İtalya’daki Marciana Kütüphanesi’ni inceleyebiliriz. 1537- 1588 yılları arasın[1]da inşa edilen bu kütüphane, Rönesans mimarisinin durağan ve sakinliğini özetleyen bir eserdir.

İRADENİN ÜSTÜNLÜĞÜ

“O (Allah) ki yeryüzündeki şeylerin hepsini sizin için yarattı, sonra (kudret ve iradesiyle) göğe yönelip onları da yedi (kat) gök olarak düzenledi. O, (her şeyi bilen) Âlim’dir.”2 İslâmiyet, insanın iradesine ve varoluşuna saygı gösteren bir dindir. Düşüncesine, amellerine değer verir. Her şey insan için ve insan formuna uygun olarak yaratılmıştır. İslâmiyet’i benimseyen devletler genelde bu düşünceyi mimarilerine de yansıtmıştır. Tabiattaki her şeyin insan için olduğunu bilen tasarımcılar oradan ilham almış ve oranlarını buna göre tayin etmişlerdir. Özellikle camilerde yapının büyüklüğüne rağmen insanı içine çeken kademeli yükseklikler kişiye güven vermektedir, dolayısıyla ibadethaneye girerken korku değil, güven ve koruyuculuk hissedilir.

Bu yüzden Rönesans ile çıkan ve tüm dünyada ses getiren “Hümanizm” akımı İslâm mimarisini fazla etkilememiştir. Çünkü biz biliyoruz ki bu dünyada inşa edebileceğimiz en güzel şey bir gönüldür. Bunu bize öğreten, çocuklara selam veren-şakalaşan, bir çocuk hastalandığında ziyaretine giden, çocuk-büyük, kadın-erkek, zengin-yoksul, hür-köle demeden her fertle yakından ilgilenen ve değer verip sorunlarıyla ilgilenen, hiç kimseyi incitmemek için olabildiğince duyarlı davranan bir rol modelimiz, kıymetli Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vardır.

“Benim bunda kararım yok, ben bunda gitmeye geldim

Bezirgânem metâım çok, alana satmaya geldim.

Ben gelmedim dâviyüçün, benim işim seviyüçün

Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim…”

Yunus Emre

1 Orta Çağ’ın ortalarından sonuna kadarki süreçte yaygın olarak uygulanmış bir mimari stilidir.

2 Bakara Suresi, 29

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir