Çarşamba, Temmuz 2, 2025

Medeniyetin İki Yüzü

Saliha Türkmen

Paylaş

Uzun yıllar boyunca bilim denildiği zaman akla gelen tek yetkili mercii Batı idi. Çağımız da dâhil olmak üzere bilim tarihi söz konusu olduğunda medeniyet tarihi Batı’da başlatılıp Batı’da sona erdirilirdi. Peki, bu işin aslı nedir?

Dünyanın tarihsel sürecini bilim özelinde incelediğimizde bir dönem ile onu izleyen diğer dönem arasında uçurumlar olmadığı görülür. Yunan doğa felsefecileri bu süreçte baskın olarak kendilerinden söz ettiren kimselerdir. Ancak Roma İmparatorluğu’nun Hristiyanlığı kabulünün ardından, yüzyıllar boyunca Batı’da kurulu olan kilise egemen yapı, bilimsel ve felsefî çalışmalar yapanlara çeşitli baskı ve zulümler yaparak bu alanda yapılabilecek olan gelişmelerin önüne bir ket vurmuştu. Ancak 18. yüzyılda bu zulme karşı olan seslerin çoğalması, oldukça başarılı bilim insanlarının ortaya çıkması, Batı’nın sömürge gücünün artması ve sonrasında gerçekleşen sanayi devrimi ile birlikte bir önceki dönem ile bu dönem arasında ciddi bir fark oluşmaya başlamıştır. Bilim ciddi ilerlemeler kaydetmeye başlamış ve günümüze kadar da Batı’da merkezliğini koruyarak bu ilerlemesini sürdürmüştür.

Tabii bu hikâyede ciddi bir eksiklik olduğu malum. Hikâyenin bilim tarihinden ziyade belli bir bölgenin bilim tarihi olduğu çok açıktır. Tüm dünya ülkelerinde meydana gelen sürecin değil, belli bir bölgeye ait sürecin anlatılıyor olması son derece ironiktir. Zira hikâyeye göre bu bölgede yüzyıllar boyunca durmuş gibi gösterilen bu süreç, bir mucize gerçekleşmişçesine bir anda tekrar harekete geçmiş gibidir.

Hâlbuki bilimin nasıl ilerlediğini az çok bilen ve onun insanlığın ortak mirası olduğu gerçeğini unutmayan bir kimsenin böyle bir hikâyeye inanması mümkün değildir. Nitekim bölge merkezli değil de dünya çapında bir tarih okuması yapıldığında, Batı’nın karanlık çağı olan kilise egemen dönemde, dünyanın başka yerle[1]rinde eşi benzeri bulunmayan bir ilim seferberliğinin varlığı ayan beyan ortaya çıkmaktadır.

İlk emri “Oku” olan İslâm dininin 6 ve 7. yüzyıllarda Arabistan Yarımadası’ndan tüm dünyaya yayılmaya başlamasıyla İslâm kül[1]türü ciddi anlamda bir genişleme göstermişti. Bu kültür etkileşimi yalnızca sosyolojik boyutta değildi. Fethedilen bölgelerdeki ilmî ve felsefî çalışmalar da kültürler arası bir etkileşim nesnesi olmuştu. İnsanoğlunun düşünme ve araştırma ihtiyacı, ruhî yönünün de beslendiği kaynak tarafından desteklenip teşvik edilmesi sebebiyle bir ibadet hâline gelmişti.

İLİM SEFERBERLİĞİ

Dünya genelinde yapılan çalışmaların ilmî çalışmaları destekleyen ve hatta teşvik edip büyük bir ihtimam gösteren yöneticiler tarafından desteklenmesiyle İslâm topraklarında kelimenin tam anlamıyla bir ilim seferberliği başlamıştı. Bunların en büyük örneği, dünya genelinde düzenli ve sistematik ilmî çalışmaların henüz yapılmadığı 8. yüzyılda Abbasi Devleti döneminde Bağdat’ta kurulan Beytu’l Hikmelerdir. Bu merkezler, esasında günümüz üniversiteleri ile eşdeğer konumdadır ve tarihin en kapsamlı tercüme ve ilmî çalışmalarına ev sahipliği yapmıştır. Diğer kültürlerin geliştirmiş oldukları ilmî faaliyetleri neredeyse hiçbir ayıklama yapmadan bütünüyle Arapça diline tercüme edip bu fikirleri ve çalışmaları daha da ileriye götürmüşlerdir.

  1. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar geçen bu süreçte bilim tarihine sayısız Müslüman bilim insanı eklenmiştir. İbni Heysem, Takiyüddin, İbni Haldun, İbni Sina, Farabî, Birunî, Harezmî, Cezerî, Benû Musa kardeşler, Zehravî…

İsmi zikredilemeyen onlarca bilim insanı da dâhil olmak üzere tüm bu kişiler yaşadıkları dönemde en az bir bilim dalında “Modern yöntem” diyebileceğimiz yöntemleri kullanarak ciddi ilerlemelere ön ayak olmuşlardır. Yapılan tüm çalışmaları küçük bir yazıda toparlamak imkânsız olsa da bazılarını zikretmeden geçmek yaptıkları çalışmaların ne denli önemli olduğunu görmeye engel teşkil eder.

DEHA ÖRNEKLERİ

Bunlardan en ilgi çekici olanı belki de hemen her bilim insanının kullandığı “Usturlab” isimli alettir. Dönemin Batılı denizcileri yön bulma kaygısıyla okyanuslarda çok uzaklara gidemezken ilk defa Yunan bilim insanlarının kullandığı bu aleti geliştirerek tasarlayan Müslüman bilim insanları sayesinde Müslüman denizciler çok daha uzaklara açılabilmekteydi. Bunun dışında bir gökyüzü haritası, takvim, saat, ölçüm aleti gibi birçok başka görevi olan bu alete daha da fazla fonksiyonu çok daha basit bir tasarımla kaydedebilmişlerdi.

Günümüz kamera teknolojisinin öncüsü olan karanlık oda deneyi ilk defa İbni Heysem isimli bir Müslüman bilim adamının kitaplarında yer bulmuştu. Ayrıca yine modern bilimin ayrılmaz parçası olan matematik ilmini ilk defa doğa bilimlerinde kullanmayı öneren de kendisiydi.

Birunî’nin usturlab kullanarak dünyanın yarıçapını ve çevresini modern ölçümlerle elde ettiğimiz sonuçlara çok yakın bulması, büyük bir matematik dehanın göstergesiydi. Kullandığı yöntem ise son derece pratikti.

Her bir bilim insanı ve gelişme süreci için uzun yazılar ve çalışmalar kaleme alınmaktadır. Ancak asıl dikkat etmemiz gereken çok başka ve acı bir durum mevcuttur; bu bilim insanları yaptıkları her gelişmede, seferberlik şeklinde yapılan tercüme faaliyetleriyle devlet tarafından güvenceye alınan, genelde Yunan bilim insanlarına ait olan ilk eserlere daima atıfta bulunmuş, dönemin süper gücü olmanın verdiği özgüvene sığınıp haksızlık yapmanın aksine çalıntı hiçbir faaliyete yer vermemişlerdir. Bu vesileyle İslâm’ın başlattığı ilmî Rönesans’ın Batı’ya ulaşması sonucu Batılı bilim insanları tüm bu gelişmeye tarihsel süreciyle birlikte vakıf olabilmişlerdir.

Ancak koca bir asır boyunca modern kimyanın babası olarak Cabir bin Hayyan yerine Lavouisier’i, karanlık oda deneyini gerçekleştiren kimse olarak İbni Heysem yerine Ben Gerson’ı; yine matematiği doğa bilimlerinde kullanma fikrinin sahibi olarak İbni Heysem yerine Bacon’ı ve bu şekilde nice örneği gösteren Batı, döneminin fiziksel anlamda süper gücü olmanın yanında en temel ahlâkî değerlerden yoksun olmasıyla, tabi bir şekilde yardım alarak geliştirdiği teknoloji ne denli gelişmiş olursa olsun “Medeniyet” kelimesinin tekrar incelenmesine sebep olmuştur.

Sahi, medeniyet nedir…?1

1 Yazının hazırlanmasında Prof. Dr. Fuat Sezgin’in “İslâm’da Bilim ve Teknik” isimli eserinden faydalanılmıştır.

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir