Salı, Kasım 11, 2025

Kalemlerinden Kale Yapan Şair

Zeynep Sultan Sınırlı Topkapı Üniversitesi-Mimarlık Bölümü

Paylaş

Nuri Pakdil, kelimelerini kılıç gibi kuşanan bir adamdı. Onun kalemi sadece bir yazı aracı değil, bir direniş silahıydı. Satırlarının her kıvrımında bir sarsıntı, bir çağrı, bir bilinç uyanışı vardı. O, Kudüs’ü yalnızca bir şehir olarak görmedi; Kudüs onun için insanlığın kalbiydi, annesiydi. Ne zaman zulmün gölgesi Kudüs’ün üzerine düşse, Pakdil’in kalemi ateş kesilirdi. Yazdıklarıyla savaşır, cümleleriyle sınırları aşar, kelimeleriyle adaletsizliğe başkaldırırdı.

Bir gün “Yedi Güzel Adam” otururken, Mehmet Âkif İnan, Nuri Pakdil’e dönüp şöyle demiş:

— “Kudüs senin için bir başka Nuri abi… Kim yaktı sendeki bu Kudüs çerağını?”

Pakdil hiç düşünmeden cevap vermiş:

— “Anam.”

Sonra anlatmış: Annesi bir gün radyo ajansında Müslümanların Kudüs’e alınmadığını işitmiş. Kalkmış, “İki rekat namaz kılayım, Kudüs için dua edeyim,” demiş. Secdedeyken bir hâl gelmiş, bir cümle işitmiş: “Kudüs anadır.” Ürkmüş tabii biraz. Kalkmış, güvendiği bir hoca olan Mehmet Efendi Hazretlerine gitmiş, durumu anlatmış. Mehmet Efendi, “Doğrudur,” demiş. “Göklerin övüncüdür; ilk kıble oradadır, namaz orada verildi; Peygamber Cebrail’in bile erişemediği sırlara orada erişti.” diye de eklemiş.

Nuri Pakdil’in annesi o günden sonra, “Benim anam Kudüs’tür,” dermiş. Nuri Pakdil’in de kendisinden başka sadece Kudüs’e “ana” demesine izin verirmiş.

Pakdil’in edebiyatı, estetikten çok daha derin bir şeydi; ruhun eylem hâline gelmiş biçimiydi. Onun için yazmak, sadece anlatmak değil, varoluşsal bir istek ve belki de ihtiyaçtı. Her satırında Kudüs’ün hüznü, annesinin duası ve bir milletin sesi yankılanırdı. “Anneler ve Kudüsler” dediğinde, aslında hem doğuranı hem de koruyanı aynı çatı altında birleştiriyordu. Kudüs, onun gözünde bir anneydi; kutsaldı, yaralıydı ama hep umut doluydu.

Pakdil, kalemini adaletin safında tuttu. Düşüncesiyle, inancıyla, kelimeleriyle bir çağın vicdanı olmayı seçti. Kudüs onun için sadece bir kutsal toprak değil, insanın kendi özünü arayışının sembolüydü. Nasıl bir evlat annesini korumak için canını verir, Nuri Pakdil de Kudüs için kalemini öyle savurdu. Çünkü o, kalemin bir silah olabileceğine, sözcüklerin adaleti inşa edebileceğine inanıyordu.

Bugün onun eserlerini okurken, hâlâ aynı ateşi hissediyoruz. Her kelimesinde bir direnişin sıcaklığı, her cümlesinde bir annenin duası var. Nuri Pakdil, Kudüs’ün sesini yüzyılların ötesine taşımış bir yazar olarak, bize hem yazmanın hem inanmanın bir savaş olduğunu hatırlatıyor.

Bu bağlamda görüyoruz ki “Kalem Kalesi”nde Nuri Pakdil, kalemiyle yürüttüğü o derin davayı koca bir kitaba dönüştürür. Titizliğini, sabrını ve içindeki sarsılmaz inancı satırlara işler; hissini ve zihnini kalemin ucundan akıtarak yazıya dönüştürür.

Nuri Pakdil’in Kalem Kalesi kitabı, yalnızca bir edebiyat eseri değil, aynı zamanda bir düşünce manifestosudur. Pakdil, bu eserde kalemi bir savunma aracı değil, bir direniş kalesi olarak görür. Her cümlesinde, inancın, vicdanın ve özgürlüğün izleri vardır. Bu kitabı, bir yazarın kendi benliğiyle, çağının dayatmalarıyla ve insanın yozlaşan yönleriyle yürüttüğü içsel bir davanın sembolü olarak görmek gerekir diye düşünüyorum. Nuri Pakdil’in kalemiyle ördüğü bu kale, düşüncenin sığınak değil, savaş alanı olduğunu hatırlatır.

Pakdil’in şahsiyeti ise eserlerinden ayrı düşünülemez. O, sadece yazan değil, yazdığını yaşayan bir örnek şahsiyettir. Tutarlılığı, ilkeli duruşu ve “yazı ahlakı”yla edebiyat dünyasında benzersiz bir yer edinmiştir. Onun dünyasında kelime, bir sorumluluk; yazmak, bir ibadet gibidir. Her satırıyla insanı sarsar, düşündürür ve hakikate yöneltir.

Nuri Pakdil, Kalem Kalesi ile bize kalemin bir kale olabileceğini, düşüncenin ise en güçlü savunma hattı olduğunu gösterir. Bugün bile onun kelimeleri taze, çağrısı diri, davası canlıdır. Kalemini bir sığınak değil, bir direniş mevzisi olarak kullanan bu yazar, Türk edebiyatında hem sesiyle hem de suskunluğuyla iz bırakmış bir bilgedir. Sonuç olarak, Nuri Pakdil’in hem şahsiyeti hem de kalemi, düşüncenin eyleme dönüştüğü bir bilinç düzeyini temsil eder. Kalem Kalesi onun sadece yazı dünyasındaki değil, inanç ve duruş alanındaki kararlılığının da aynasıdır. Her kelimesi, adanmış bir ruhun izlerini taşır. Bugün Pakdil’in okuyucuları, kelimenin nasıl bir inançla, bir dava bilinciyle yoğrulabileceğini görür. Onun mirası, sustuğu yerlerde bile konuşan bir derinliktir. Çünkü Pakdil, kalemini yalnızca yazmak için değil, yaşamak için de kullanmıştır.

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir