Gün içerisinde sık sık karşılaştığımız ismine aşina olduğumuz fakat tam anlamıyla vakıf olmadığımız bir kavramdır: İstikamet. Zaman zaman yolculuklarımızda rotamızı belirlerken ya da doğruluğuna ve samimiyetine inandığımız birini tarif ederken sıkça kullanırız. Peki, biz dünya hayatı yolculuğumuzda her gün beş vakit namazlarımızı eda ederken Fatiha Suresi’yle “Rabbimiz bizi sırat-ı müstakime (doğru yola) ilet.” diyerek adından sıkça söz ettiğimiz, bir müminin hayatının en önemli mihenk taşlarından birini teşkil eden bu kavramı ne kadar tanıyoruz? Öyleyse Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “Bir kulun kalbi istikamet üzere olmadıkça imanı da istikamet üzere olmaz.” diyerek tanımladığı bu önemli kavramı hep birlikte tanımaya çalışalım.
Sözlükte doğruluk, dürüstlük, adalet, itidal, itaat, sadakat gibi anlamlara gelen istikamet; dini bir terim olarak, “Samimi ve kararlı bir imanla hak ve hayır yolunda istikrarlı, dengeli bir hayat sürdürme” şeklinde açıklanmaktadır.2 Râgıb el-İsfehanî ise istikamet kelimesinin genellikle düz bir çizgi gibi doğru olan yol hakkında kullanıldığını, bundan dolayı hak ve hakikat yoluna sırat-ı müstakim denildiğini belirtir.3
Ancak biz, sırat-ı müstakim tabirinin tarifini en güzel şekilde Efendimizden (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) öğreniyoruz. Abdullah b. Mesud’un (Radıyallahu Anha) anlattığına göre Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir gün yere düz bir çizgi çizdi ve etrafında toplanan sahabeye şöyle buyurdu: “İşte bu, Allah’ın dosdoğru yoludur. Sonra da bu düz çizginin sağ ve sol taraflarına başka çizgiler de çizerek: Bunlar da diğer yollardır ki her birinin başında bir şeytan bulunmakta ve kendi yollarına çağırmaktadır.” dedi ve “İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolu[1]dan ayırır.”4 ayetini okudu.5 Bu Hadis-i Şerif’ten anlıyoruz ki Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bahsettiği dosdoğru yol, İslâm’dır.
Vehb b. Münebbih şöyle der: “Her şeyin iki ucu ve bir ortası vardır. Bu uçların birinden tutulursa diğer uç ağır basar, ortasından tutulursa iki uç da dengede kalır. Öyleyse her şeyin ortasından tutmaya bakın!”6 Sırat-ı müstakim, bir müminin Allah Teâlâ’nın rızasını kazanacağı, onu Hakk’a ulaştıran yegâne yolun adıdır. Fakat bu yolda yürürken ifrat ve tefrite kaçmadan itidalli olarak yürümemiz ve her daim şeytanla mücadele etmemiz gerekmektedir.
İSTİKAMETİ NASIL SAĞLAYACAĞIZ?
İnsanı, Eşref-i Mahlukat olarak yaratan Rabbimiz onun için âlemi yaratmış, karşılığın[1]da ise ondan sadece samimi bir teslimiyet ve istikamet istemiştir. Bu dünyadaki yegâne istikamet ölçümüz Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de “Allah’a iman ettim de ve dosdoğru ol!” diyerek bize bir istikamet rotası çizmiş, istikametin ne denli zor ve meşakkatli olduğunu ortaya koyan, “Hud Suresi Beni ihtiyarlattı.” sözüne kaynak teşkil eden, “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ayeti ile bu gerçeği gözlerimizin önüne sermiştir. İstikamet, Kur’an-ı Kerim’de birçok kere geçmiştir. Rabbimiz istikametten şaşmamamız için uyarılarda bulunurken bizlere gerekli reçeteyi vermiştir:
- İstikamet, verdiğin sözleri tutmaktır: “Hayır! Kim sözün[1]de durur, günah ve haksızlıktan sakınırsa şüphesiz ki Allah takva sahiplerini sever.” (Al-i İmran, 76)
- İstikamet, doğru yola girmektir: “Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğramışların yoluna değil.” (Fatiha, 6-7)
- İstikamet, Hakka tâbi olmaktır: “İşte bu Benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır.” (En’am,153)
- İstikamet, itaat olan şeyleri yapmak isyan olan şeylerden sakınmaktır: “Rabbimiz Allah’tır deyip sonra da istikamet üzere olan, Allah’a itaatten hiç şaşmayan kimseler geleceklerinden korku duymaz ve geride bıraktıklarına da üzülmezler. Yalnızca bunlar melekler tarafından cennetle müjdelenir ve onların dostu olabilirler.” (Fussilet, 30)
- İstikamet adaleti yerine getirmektir: “Öyleyse tarttıklarınızı adaletle dosdoğru tartın ve hiçbir zaman ölçüyü eksik tutmayın.” (Rahman, 9)
- İstikamet hakkıyla kulluk yapmaktır: “Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na hakkıyla kulluk edin. İşte bu, dosdoğru yoldur.” (Al-i İmran, 51)
- İstikamet Hak’tan meyletmemektir: “Ey İman Edenler! Allah’a ve Peygambere hainlik etmeyin; yoksa bile bile size emanet edilen şeylere de hainlik etmiş olursunuz.” (Enfal, 27) Kur’an-ı Kerim’de geçen bu ayetlerden de anlıyoruz ki istikamet; önce kalbimizden geçenlerin bir tesiri olarak sözde daha sonra da sözlerimizin tecellisi olan fiillerimizde meydana gelmektedir. İnsanın en çok kullandığı uzvu eli ve dilidir. Bu bağlamda değerlendirdiğimizde Müslümanın elinden ve dilinden salim olunan bir kimse olması gerekmektedir.
SÖZDE İSTİKAMET
Süfyan b. Abdullah es-Sekafî dedi ki: “Ey Allah’ın Resulü! Bana sıkıca sarılacağım bir iş söyleyiniz.” dedim. Allah Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “Rabb’im Allah’tır de sonra dosdoğru ol!” buyurdu. Ben, “Ey Allah’ın Resulü! Hakkımda en çok endişe ettiğin/korktuğun şey nedir?” dedim. Dilini tuttu ve “İşte budur.” buyurdu.7
Dil, bir Müslümanı istikamette tutmaya yarayan en önemli uzvumuzdur. Çünkü dil, insanı hayra sevk edebileceği gibi şerre de sevk edebilir. Onda insanın tüm duygu ve düşüncelerini ifade eden bir güç vardır. İmam Gazali (Rahmetullahi Aleyh) dilden şöyle bahseder: “Hayır da dilin geniş alanına girer, şer de. Bu bakımdan dilin ucunu bırakıp onun dizginini ihmal eden bir kimseyi şeytan alır, götürür. Onu yıkılmak üzere olan bir yarın kenarına sevk eder. Böylece onu ebedi bir sevkiyete girmeye mecbur eder; zira insanlar cehenneme ancak dilleriyle ekip biçtiklerinden dolayı atılırlar. Dilin şerrinden ancak şeriatın gemiyle gemlenen bir kimse kurtulur. Dilini dünya ve ahirette kendisine fayda verecek konularda çalıştıran, dünya ve ahirette sonucundan korktuğu şeylerden uzaklaştıran bir kimse dilin şerrinden kurtulur.”8
Dolayısıyla insan hayatı boyunca ondan çıkan her bir sözün, “(İnsan) hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapteden (bir melek) bulunmasın.”9 ayetinin muhatabı olarak mesuliyet içerisindedir. Dilin istikametini de ancak onu yalan söz söylemekten, gıybet etmekten, boş ve faydasız sözlerden, laf taşımaktan, iftiradan koruyarak, zikir ve hamd ile meşgul ederek sağlayabiliriz. Bu yüzdendir ki Efendimiz, (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendisi hakkında soru soran sahabeye cevap olarak dilini emniyete alması gerektiği tavsiyesinde bulunmuştur. Bize her konuda en güzel örneği teşkil eden Rahmet Peygamberimizin karşısındakini kırmadan dinlemesi, hoş sözler sarf etmesi, ne olursa olsun yalan ve gıybetten uzak durması, doğruyu söylemesi ve güvenilir olması, peygamberlik gelmeden önce de çevresi tarafından Muhammedu’l Emin (Güvenilir Muhammed) olarak vasıflandırılmasıyla sözde istikameti nasıl sağladığını görüyoruz.
AMELLERDE İSTİKAMET
Amellerde istikamet, Allah Teâlâ’ya kullukta dosdoğru olmayı içerisine alır. İnsan fıtratı gereği istikametten şaşma ve nefsine uyma eğilimi gösterir. Bu yüzdendir ki Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “Tam olarak güç yetiremezseniz de yine de istikamet üzere olunuz ve biliniz ki dinî hükümlerin en hayırlısı namazdır ve mümin olandan başkası abdestti muhafaza edemez.” buyurarak amellerin en hayırlısı olan namazımızın her rekatında okuduğumuz Fatiha Suresi’ndeki, “Bizi sırat-ı müstakime ilet.” ayetiyle bu gerçeğe dikkatlerimizi çekmektedir.
Amellerimizde istikameti, ibadetlerimize sebat ve devamlılık göstererek insanlarla ilişkilerimizde haram ve helale dikkat ederek içki, kumar, zina gibi bizi istikamet seyrimizden alıkoyacak işlerden uzak durarak elde edebiliriz. İstikametin kolay olmadığını bizim için Allah’a kullukta en üstün kişi olan Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hayatında da görebiliyoruz. Nitekim kendisine, “Ey Allah’ın peygamberi, Hud Suresi saçlarımı ağarttı sözü gerçekten size mi aittir? Doğru ise Hud Suresi’nin hangi bölümü saçlarınızı ağartmıştır? O suredeki peygamber kıssaları mı yoksa geçmiş milletlerin helak olmalarına dair haberleri mi?” diye soran Ebu Ali eş-Şebevi’ye “Hayır benim saçlarımı ağartan şey, Rabb’imin emrolunduğun gibi dosdoğru ol, sözüdür.”10 buyurmuştur. Ama biz Rabbimizin, “Rabbimiz, Allah’tır deyip sonra da müstakim olanlara melekler gelerek, ‘Korkmayın, üzülmeyin, size vadedilen cennetle sevinin. Biz, dünya hayatında da ahirette de sizlere dostuz. Esirgeyip bağışlayan Allah’ın ikramı olarak (cennette) canınızın çektiği ve dilediğiniz her şey sizindir.’ derler.”11 müjdesine sarılıyoruz.
Bu dünyada istikamet ölçümüz, ahirette ise şefaat sığınağımız, âlemlere rahmet Fahr-i Kâinat Efendimize, O’nun pâk Ehl-i Beytine ve Ashabına sonsuz salât-u selam olsun.
İlâhî, müstakîm et hâtırım gayra teşevvuktan,
Ham oldu kâmetim erbâb-ı dünyâya temelluktan.12
1 Ahmed, el-Müsned, 20/343
2 TDV İslam Ansiklopedisi, “İstikamet” md.
3 el-Müfredat, “kvm” md.
4 En’am Suresi, 153
5 Darimi, Mukaddime, 23; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/435
6 Acluni, Keşf, 1, 391
7 Tirmizi, Zühd, 60
8 İhya-u Ulumid-Din, c.3, sy. 260
9 Kaf Suresi, 18
10 Tirmizi, Tefsir, 56
11 Fussilet Suresi, 30-32
12 Nâbi
Yazar: Kübranur ÖZBEY
