Salı, Mart 11, 2025

İstanbul’un İlk Süsü: Saray-ı Atike

Meryem Nesibe Dündar

Paylaş

Asırlar boyunca büyük devletlere başkentlik yapmış olan İstanbul’un, tarihi mimarisini besleyen önemli zenginliklerden birisi de saraylardır. Çırağan Sarayı, Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Feriye Sarayı, Çifte Saraylar… Özellikle Osmanlı Devleti’ne başkentlik yaptığı dönemde kadim şehir İstanbul, saraylarla bir inci gibi süslenmiştir. Bu incilerin ilki Saray-ı Atike, yani Eski Saray olmuştur. İstanbul’un fethiyle Sultan II. Mehmet’in inşa ettirdiği ilk saray daha sonra Topkapı Sarayı’nın inşa edilmesiyle birlikte “Saray-ı Atike” şeklinde isimlendirilmiştir. Sultan II. Mehmet’in ilerleyen yıllarda ikinci olarak yaptırdığı Topkapı Sarayı’na ise Saray-ı Cedide yani Yeni Saray denmiştir. Maalesef ki ilk yapıldığı haliyle günümüze ulaşamayan Saray-ı Atike, İstanbul’un ilk Osmanlı sarayı olmuştur. Hakkında sınırlı bilgiye sahip olduğumuz bu sarayla ilgili bilgileri dönemin tarihçileri olan Tursun Bey, Dukas, Kritovoulos’dan ediniyoruz.

SARAYIN MİMARİSİ

Sultan II. Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra şehirde çeşitli imar faaliyetlerine başlamıştır. Bunlardan birisi de bugün Fatih ilçesi, Beyazıt mahallesinde Süleymaniye ile Beyazıt camileri arasında yer alan İstanbul Üniversitesi ana binasının bulunduğu alana inşa edilen saraydır. Bugün tarihi yarımada dediğimiz ve şehrin kalbi olarak ifade edebileceğimiz bölgede, sarayın yapımı tüm kısımlarıyla 1455’de tamamlanmıştır. Saray, hem karaya hem de denize bakan oldukça geniş bir alanda, bir orta avlu etrafına inşa edilmiş, yüksek çatılı binalardan oluşmuştur. Dört köşeli olarak tasarlanan saray, Evliya Çelebi’nin anlatısına göre burç veya kulenin olmadığı bir surla çeviriliydi. Ayrıca harem daireleri, meydanlar, mutfaklar, havuz ve şadırvanların bulunduğu kısımlardan bahseden Evliya Çelebi, sarayın üç kapısı olduğundan bahseder.

GÖZDE MEKÂN: ESKİ SARAY

Topkapı Sarayı’nın inşasından sonra devletin yönetim merkezi Saray-ı Atike’den yeni yapılan bu saraya taşınmıştır. Saray-ı Atike ise farklı amaçlarla kullanılmaya devam etmiştir. Bayramlarda padişah Eski Saray’a gelir, sultanlarla bayramlaşırdı. Ayrıca ilk dönemlerde bir harem dairesine sahip olmaması sebebiyle Topkapı Sarayı’nda yaşayan padişahların zaman zaman Eski Saray’ın harem dairesine gelip vakit geçirdiklerinden bahsedilir. Topkapı Sarayı’na bir harem inşa edildikten sonra ise vefat eden veya tahttan indirilen padişahın eşleri, kızları, valide sultan ve cariyeler buradan alınıp Eski Saray’a gönderilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman devrinden sonra padişah kızlarının düğünleri Eski Saray’da yapılmaya başlanmıştır. Şehzadelerin sünnet düğünleri içinde tercih edilen gözde mekân yine Eski Saray olmuştur. Sarayda yapılan ilk sünnet düğünü ise Fatih Sultan Mehmet’in Şehzadesi Cem’in olmuştur. 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla “ordu kumandanlığı” anlamına gelen “seraskerlik” makamına devredilene kadar Eski Saray önemini korumuştur. Bu sarayda yaşayan hanedan kadınlarının bir kısmı Topkapı Sarayı’na, bir kısmı ise Eyüp’te bulunan Çifte Saraylar’a alınmıştır. Bir süre seraskerlik makamının kullandığı saray 1866’da yıkılmış ve yerine bugün İstanbul Üniversitesi olarak kullanılan bina yapılmıştır.

Sultan Mehmed, bu sarayı yaptırdıktan bir süre sonra dört asır boyunca devletin idare merkezi olarak kullanılacak olan Topkapı Sarayı’nın inşasına başlamıştır. Henüz yaptırdığı bir saray varken tekrar bir saraya ihtiyaç duyma sebebiyle ilgili tarihçiler eserlerinde bazı iddialara yer verir. Devletin hızla büyümesi ve saray erkânının genişlemesiyle daha büyük bir saraya ihtiyaç duyulmuştur. Ayrıca devletin emir komuta ve idare merkezinin şehrin ortasında olmasının sakıncalarının olduğunun düşünülmesi, büyük hükümdarların şehrin dışında oturma geleneğini sürdürme isteği ve bir kısım gayr-ı müslimin, padişahın düşmandan korktuğu için şehrin ortasına yerleştiğine dair dedikodular yayması, öne çıkan iddialardır.

İSTANBUL YANGINLARI

Saray-ı Atike tarihi boyunca birkaç defa yangın geçirmiştir. İlk defa 1540 yılında tadilatla onarılamayacak şekilde yanmış ve baştan inşa edilmiştir. Eskisinden daha güzel inşa edilen saray, öncekinden daha küçük bir alana inşa edilmiştir ve arazinin kalan kısmına Süleymaniye Külliyesi yapılmıştır. Saray, 1687 senesinde büyük bir yangın felaketi atlattıktan sonra 1715 ve 1726 yıllarında tekrar büyük yangınlar yaşamıştır. Özellikle, 1715 Ramazan Bayramı’nın ilk gününde yine Harem’den çıkan bir yangın, sarayın birçok yerine ulaşmış ve büyük zarar vermiştir. 1726’da Ramazan Bayramı’nın ilk günü bir kez daha yangın geçirmiş ve 1727’de yeni bölümler eklenerek tekrar restore edilmiştir. İstanbul’un bu ilk sarayı 1866’da yıkılmıştır ve yıkılan sarayın yerine İstanbul Üniversitesi’nin ana binası olan rektörlük binası yapılmıştır. Hepimizin hayatında o veya bu sebeple önünden geçtiği, belki de okuduğumuz okul olan tarihi İstanbul Üniversitesi binası, aslında İstanbul’a inşa edilmiş olan ilk saray olduğu gerçeği ile bizi karşılamaktadır.

Son olarak sarayımızla ilgili arşiv bilgilerine değinmek gerekirse, sarayın ilk dönemlerine dair günümüze ulaşmış bir resim bulunmamaktadır. Ancak 1700’lü yıllara dair çizilmiş resimlere rastlanır. Bu resimlerden sarayın geniş bir alana yayıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca sarayın 15-16. yüzyıllarına dair herhangi bir belgeye de arşiv kayıtlarında şimdiye kadar rastlanmamıştır. Sonraki yüzyıllara ait olan belgeler ise sarayın geçirdiği tadilatlar ile bunların masraflarıyla ilgili ayrıntılardan bahseder. Bu tadilatların çoğu ise yaşanan yangın felaketlerinden sonra yapılan tamiratlardır.

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir