Ulemadan olması hasebiyle Ali Haydar Efendi ismi ile meşhur olmuş olan ve kaynaklarda ismi babasına nispetle Hocazâde, Eminefendizâde ve Hoca Emin Efendizâde olarak geçen Ali Haydar Efendi, ailesi Dardağanzâdeler adını taşıdığı için de Dardağanzâde Ali Haydar isimleriyle zikredilmektedir.1 24 Nisan 1853 tarihinde Batum’da doğmuş tur. Babası Dardağanzâde Mehmed Emin Efendi, dedesi Osman Efendi, onun babası Ağa Hüseyin Paşa’nın yerine yeniçeri ağası olan Çineli Ahmed Ağa’dır. İlmiyeden olan babası uzun yıllar İstanbul’da müderrislik yapmış, ilk Kanun-i Esasi’yi hazırlayan heyette yer almış, Mekke kadılığı ve Anadolu kazaskerliğinde bulunmuştur.2
Ali Haydar Efendi ilk tahsilini memleketi Batum’da yapmıştır. Daha sonra İstanbul’a gelip o dönemde camilerde okunan ilimleri Hünkâr İmamı Hafız Reşit Efendi’den tamamlayıp icazet almış, 1877 yılında Medresetu’l Kudât’ı bitirmiştir.
Burdur, Uşak ve Denizli kadılıklarında bulunduktan sonra İstanbul İstînaf Mahkemesi üyeliğine getirilmiştir. Bu vazifede iken Hukuk Mektebi’nde Mecelle ve Usûl-i Muhâkemât-ı Hukukıyye derslerini okutmaya başlamış, 1914’te fetva eminliğine getirilmiştir. Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesinden hemen sonra 14 Kasım 1914’te ilan edilen Cihad-ı Ekber’le ilgili fetvayı, fetva emini sıfatıyla Fatih Camii’nde okuyan Ali Haydar Efendi, aynı zamanda 23 Kasım 1914 tarihli cihad beyannamesinde imzası bulunan yirmi dokuz kişi arasında da yer almıştır.3 Ali Haydar Efendi daha sonra kısa bir süre adliye nazırlığı yapmıştır. Adliye nazırlığı görevinden ayrıldıktan sonra ise hayatının geri kalan kısmını evinde kitap telif etmekle geçiren Haydar Efendi 14 Eylül 1935 tarihinde İstanbul’da Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.
Ali Haydar Efendi ömrü ha yatında iki defa evlenmiş olup bu evliliklerden dördü erkek üçü kız yedi çocuğu olmuştur.
Ali Haydar Efendi hâkimlik hayatıyla beraber uzun bir süre öğreticilik yapmıştır; on iki yıl Mülkiye Mektebi’nde, beş yıl Medresetü’l-Kudât’ta ve otuz yıl da Hukuk Mektebi’nde Mecelle, Ahkâm-ı Evkaf ve Kavânin dersleri okutmuştur. Bu arada başta Mecelle Şerhi olmak üzere birçok kitap ve makale telif etmiştir.
Ali Haydar Efendi’nin fetva eminliği sırasında Şeyhülislâm Hayri Efendi, Mecelle Cemiyeti’ni ihya etmek istemiş, bu mümkün olmayınca şeyhülislâmlıkta bir hey’et-i iftâiyye (fetva heyeti) ve bunun içerisinde de bir te’lîf-i mesâil şubesi kurmuştur. Bu şubenin görevi dört mezhepten de faydalanarak muteber fıkıh kitapları ve fetva mecmuaları hazırlamaktır. Ali Haydar Efendi bu heyette yer almış ve hazırlanıp yayımlanan tek eser olan Kitabü’n Nafakat’ı kaleme almıştır.4
Hayatından da gördüğümüz üzere Ali Haydar Efendi Osmanlı hukuk sahasında gerek telifatı ve gerekse almış olduğu görevleri bakımından önem arz eden bir şahsiyettir. Mecelle’yi hazırla yan heyetin içinde yer almasının yanı sıra hukukî faaliyetlerde de bulunmuş ve daha sonra Mecelle üzerine telifler yapmıştır. Bunların başında yer alan Mecelle’nin tamamının şerhini içeren Dürerü’l Hükkâm Şerhi Mecelleti’l Ahkâm en kapsamlı ve önemli eseridir.
OSMANLI’NIN SON DEMLERİNDE HAZIRLANAN BİR KANUNNAME
Bilindiği üzere Tanzimat’tan itibaren Osmanlı Devleti’nde büyük ivme kazanan yenilik faaliyetleri hemen hemen her alan da etkisini göstermişti. Hukuk alanında yapılan çalışmalarda sürecin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Avrupa’da eğitim almış aydınların çoğalması, Osmanlı Devleti’nin çöküşte olmasından dolayı ortaya çıkan yeni problemler gibi bazı sebepler aydın şahsiyetlerin kendi alanlarında yeni arayışlar içerisine girmesinde etkili olmuştur. Zamanın ve şartların değişmesiyle birlikte büyük bir coğrafyaya hüküm süren Osmanlı Devleti’nin sorunlarına cevap bulabilmek için yeni kanun arayışlarına girilmiş ve çalışmalara başlanmıştır. Bu dönemde iki farklı görüşün ortaya çıktığı söylenebilir.
Birinci grup Batı kaynaklarından istifadeyle yenilik çalışmalarının gerçekleştirilmesi gerekliliğini savunurken ikinci grup ise şer’i kaynaklara dayanılarak ve İslâm Hukuku merkezli olarak çalışmaların gerçekleştirilmesinin uygun olacağı görüşündeydi. Batı hukukunun özellikle de Fransız hukukunun kaynak olarak tercih edilmesini savunanların başında Ali ve Fuat Paşalar, şer’î kaynaklara dayanılması gerektiğini savunanların başında ise Ahmed Cevdet Paşa ve Şirvânîzâde Rüştü Paşa gelmekteydi.5
Ahmet Cevdet Paşa’ya göre İs lâm hukukuna dayanan ahkâm-ı şer’iyye ile bir kanun hazırlanması ve Müslüman olmayanların ihtiyaçlarına yönelik olarak da bir kanun tertip edilmesi gerekliydi. Ahmet Cevdet Paşa’nın bu beyanı üzerine çeşitli münazaralar yapıldı. Bu münazaraların ardından Ahmet Cevdet Paşa başkanlığında sorunlara şer’î açıdan çözümler getirecek bir kanun hazırlanması için Mecelle Heyeti kuruldu.
Tanzimat sonrası ortaya çıkan hukukî, sosyal ve ekonomik problemlerin çözülmesi ve bunun yerli kaynaklarla gerçekleştirilmesi amacıyla Mecelle cemiyeti çalışmalarına on beş kişilik bir heyetle 1868’de başlamış, sekiz senelik bir çalışma sonunda Mecelle hazırlanmıştır. Mecelle İslâm hukukunun tamamını tedvin etmemiş olmasına rağmen İslâm Hukuk tarihinde ortaya koyulmuş ilk ve son medenî kanun olma özelliğine sahiptir. Ancak bir medenî kanunda olması gereken tüm konuları içermemekte, şahıs aile ve miras hukukuna dair hükümlere Mecelle’de yer verilmemektedir.6 Mecelle Osmanlı Devleti’nin son demlerinde hazırlanan bir kanun name olmasının yanı sıra Türk medeni kanunun da zeminini hazırlamıştır.
Yukarıda da söylediğimiz gibi Mecelle üzerine yazılan mevcut şerhler arasında en meşhuru ve en hacimlisi Ali Haydar Efendi’nin kaleme aldığı tam adı Dürerü’l-Hükkâm Şerhu Mecelle ti’l-Ahkâm olan eser hukukçular tarafından takdirle karşılanmıştır.
Ali Haydar Efendi, çeşitli yüksekokullarda Mecelle’yi okutmuş olmasından dolayı eserin bir şerhinin yazılmasını zaruret olarak görüyordu. İlk olarak eserin “Kavâid-i Külliyye” adıyla bildiğimiz hukukun genel prensipleriyle ilgili 100 maddesini şerh etti. Bu kısım daha sonra hukuk öğrencileri tarafından müstakil bir kitap hâline getirildi.
Daha sonraki yıllarda kitap hâlinde basılan Dürerü’l-hükkâm’ın iki şekli vardır. İlk basılan kitabın şu özellikleri taşıdığı görülmektedir:
- Mecelle’nin ilk 100 maddesinin şerhi yeniden gözden geçirilmiş ve bazı kayıtlamalarla birlikte küllî kaidelere ait alt hukuk kuralları da zikredilmiştir.
- On dokuz küllî kaide daha ilave edilmiştir.
- Özellikle “Kitâbül Büyu’” kısmına, Mecelle’ye alınmayan önemli hukukî meseleler maddeler hâlinde eklenmiştir.7
Ancak Ali Haydar Efendi bu ilk kitabın Mecelle’ye layık bir şerh olmadığı kanaatine vararak dayanılan fıkhî görüşler ve kaynakları belirttiği Fevâid-i Emîniyye adlı bir eserini kaleme almıştır.
Ali Haydar Efendi daha sonra Fetvâhâne-i Âlî ile Mekteb-i Hukuk’ta edindiği tecrübelerle eseri yeniden gözden geçirip Fevâid-i Emîniyye ile birleştirerek Dürerü’l Hükkâm Şerhu Mecelleti’l Ahkâm’ı son hâline getirmiştir.
Son şekliyle bir İslâm ve Osmanlı hukuku külliyatı hâline gelen eserin temel özellikleri şöylece özetlenebilir:
- Eser Mecelle’nin tam bir şerhidir; bütün maddeler klasik hukuk şerhleri sisteminde açıklanmış ve ihtiva ettikleri şer’i hükümlerin alındığı fıkıh kitapları, fetva mecmuaları ve risaleler belirtilmiştir.
- Şerhin bu şekli Osmanlı hukukundaki uygulama ile paralellik göstermektedir. Müellif yer yer Osmanlı uygulama örnekleri ne ve hukukî düzenlemelere atıflar yapmaktadır.
- Müellif, hukukî meseleler hakkında muteber fıkıh kitaplarındaki şer’i hükümleri nakletmiş, ihtilaf söz konusu ise meseleleri tartışmış, Mecelle’nin hangi görüşü tercih ettiğini veya hangisinin tercih edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
1 Hayriye Kaliç Taşkan, Dürerü’l Hükkâm Şerhi Mecelleti’l Ahkâm 1-63 Maddeleri: Metin ve İnceleme
2 Mehmet Akif Aydın, “Ali Haydar Efendi, Küçük”, TDV İslâm Ansiklopedisi
3 Mehmet Akif Aydın, “Ali Haydar Efendi, Küçük”, TDV İslâm Ansiklopedisi
4 Mehmet Akif Aydın, “Ali Haydar Efendi, Küçük”, TDV İslâm Ansiklopedisi
5 Ebulula Mardin, Medenî Hukuk Cephesinden Ahmed Cevdet Paşa
6 Mehmet Akif Aydın, Bir Hukukçu Olarak Ahmed Cevdet Paşa
7 Mehmet Akif Aydın, “Ali Haydar Efendi, Küçük”, TDV İslâm Ansiklopedisi
8 Mehmet Akif Aydın, “Ali Haydar Efendi, Küçük”, TDV İslâm Ansiklopedisi
