Pazar, Aralık 22, 2024

İslâm Tarihinin İlk Mümerrizası: Rufeyde Binti Sa’d

Büşra Çakırhan

Paylaş

Tarihin ilk çağlarından beri Müslüman âlimler, kadın-erkek farkı gözetmeksizin İslâm’a hizmet etmek gayesiyle her alanda ilmî faaliyette bulundular. Toplumun gerek sosyal gerek ilmî gerekse ticarî anlamda her nahiyesinde yer alan kadınlar, hayatın içinde aktif rol alarak; hadis, fıkıh, edebiyat gibi ilimlerle de hassaten ilgilenmekteydiler. Sağlık hizmetleri alanında etkili vazifelerde görev almalarının yanı sıra, savaşlarda Peygamberimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve de İslâm’ın ordusuna destek olmaktan geri durmamışlardır. İşte bu hanımlardan biri de hastalıklardaki tedavi yöntemlerinin hızlı etkisi, yönetim kabiliyeti gibi sahip olduğu maharetleri rivayet edilen İslâm tarihinin ilk hemşiresi Rufeyde binti S’ad’dır.

İSLÂM TARİHİNİN İLK HEMŞİRESİ

Hazrec kabilesinin Beni Eslem koluna mensup olan bu hanım Sahabe, İslâm ile müşerref olmadan önceki ismiyle Yesrib’de yaşamaktayken insanları tedavi etme sevgisi ve merakı taşıyan babasından eğitimler ve malumatlar almaktaydı. “Kızım! Bütün hayatımı sana vakfettim. İlmimi ve tecrübemi sana aktardım. Seni, benden sonra, Eslemoğullarının yaralılarını tedavi eden ve acılarını hafifleten bir hemşire olmaya hazırladım.” sözlerinin muhatabı olan Rufeyde, babasının vasiyetine uyarak hayatını şifa vesilesi olmaya adadı. Henüz İslâm nimetiyle tanışmamış bir toplumun benimsemiş olduğu çeşitli bâtıl yöntemleri kullanan Rufeyde, insanları fal okları, muskalar, dualar ve de ilahilerle tedavi etmeye çalışmakta, hayvanların hareketlerine göre öngörülerde bulunarak hastalıkların seyri hakkında nihai karara varmaktaydı.

Rufeyde hemşirelik vazifesini ifa ederken Musab bin Umeyr (Radıyallahu Anh) , Medine’ye davet için gönderilmişti. İnsanların akın akın İslâm’a girdiği sırada, Rufeyde ve eşi Abdullah da Musab’la görüşerek İslâm dinini tanımaya çalışmışlardır. Sa’d’ın kızı genç ve çalışkan hemşire, dönemin bâtıl inançları doğrultusunda insanları iyileştirmeye gayret gösterdiğini belirterek Musab bin Umeyr’e (Radıyallahu Anh) İslâm dininin tıbba ve tedaviye bakış açısını sordu ve “Beni yaratan da doğruya ulaştıran da O’dur. Bana yediren ve içiren de O’dur. Hasta olduğumda bana şifa verir. Beni öldürecek sonra da diriltecek de O’dur.” ayetiyle şifanın yalnızca Allah’tan geldiği cevabına ulaştı.

Böylesine teslimiyet içeren konuşmalardan hayli etkilenen Rufeyde ve eşi oracıkta Müslüman oldular. Kalplerindeki şüpheler teker teker silinip gitmeye, yerlerini hakikatler doldurmaya başladı. İman nimetine mazhar olmalarının ardından, İslâm hem iki temiz yürek hem de maharetli bir hemşire kazanmış oldu.

ENSARIN GÖZBEBEĞI RUFEYDE

İslâm tarihinin ilk hemşiresi olan Rufeyde binti Sa’d, yaralılara ilk yardımda bulunmak ve onları tedavi etmek için birçok savaşa katıldı. Yaralıların nasıl taşınması gerektiği, sedye kullanımı gibi tıbbın mihenk taşı niteliğindeki bilgileri de ilk kez kullanarak Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mescidinde çok sayıda hasta tedavi etti. “Savaş tıbbında en önemli şey tertip ve düzendir.” düsturuyla Ashapdan eğitimli hanımlardan oluşan bir ekiple Rufeyde’nin çadırı olarak anılan tarihin ilk seyyar sahra hastanesini kurdu. Eğitimli hanımları dörtlü gruplara ayırarak, hemşireler arasında görev taksimi yapan Rufeyde, âdeta modern tıbbın yönetim şekline asırlar öncesinden vakıf bir durumdaydı. Müslümanların muayenehanelerinin de ibadethaneleri gibi temiz olması gerektiği fikrini savunurdu.

Hendek Savaşı’nda üstün bir zekâ ve cesaret örneği göstermiş ve çadırını savaş meydanının yakınına kurarak koluna ok isabet eden Sa’d İbni Muaz’ı (Radıyallahu Anh) tedavi etmişti. Savaş boyunca Peygamberimiz yaralıların durumundan haberdar olmak için birkaç kez çadıra gelerek ahvali takip etmişti. Rufeyde, Hayber gazasında gece gündüz demeden savaşın sonuna kadar çalışmış, İslâm’a hizmet yolunda çok büyük faydası dokunmuştur. Öyle ki gayretleri neticesinde Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), atı ve kılıcı ile cihad eden savaşçılar için ayrılan ganimetlerden, Rufeyde ve fedakâr hemşirelere de pay vererek, savaşta üstün başarı gösteren hemşire ekibini ödüllendirmiştir.

Rufeyde binti Sa’d, bilgilerini gelecek nesillere aktarmaya da büyük önem vermiştir. Cahiliye devrinde kız çocuklarının bağnaz fikirlere sahip aileler tarafından öldürülmesi âdetlerinin karşısında şiddetle durmuştur. O, ilminden ve tecrübelerinden geniş çevrelerin fayda görmesini istemiş ve de çok sayıda hanım Sahabeye eğitimler vermiştir. Savaşların ardından hanımlara hemşirelik mesleğini öğretmesi, bir düzen kurarak ekol oluşturması hasebiyle de bu yöntem, tarihin ilk hemşirelik okulu olarak da nitelendirilebilir.

YÜCE GÖNÜLLÜ BIR HANIM SAHABE

Resulü Ekrem Efendimizin övgüsüne mazhar olmuş olan Rufeyde; ahlâklı, cesur, maharetli, zeki, ihlaslı ve de samimi bir hanımdı. Bedir muharebesinden önce müşrikler tarafından şehid edilen eşi Abdullah’ın vasiyeti olan İslâm’ın nurunu ve bereketini insanlığa ulaştırmak için var gücüyle çalışmıştır. O, öyle yüce gönüllü bir Sahabedir ki eşinin vefatına sebebiyet veren kişinin Müslüman olmasının ardından, onu din kardeşliği vesilesiyle affetmiş ve de yaralarını tedavi etmiştir. Savaş zamanı Peygamberimizin yaralandığı haberinin gelmesi üzerine meydanda savaşmaya gitmek isteyen hanımları durdurarak yüksek bir feraset duygusuyla cephe gerisinde daha çok faydaları dokunacağına onları ikna etmiştir. Rufeyde; mazlumlara el uzatmaya, kimsesizlere yardım etmeye, muhtaçları koruyup gözetlemeye dikkat etmiştir. Kaynaklardaki bilgiler, mescidde unutulan yahut kaybedilen eşyaları da muhafaza ederek sahiplerine teslim ettiğini nakletmektedir.

Günümüzde modern hemşireliğin kurucusu olarak addedilen Florence Nightingale, 19. yüzyılda çalışmalar yapmıştır. Hâlbuki Rufeyde, henüz 7. yüzyılda hasta ve yaralılara yaklaşımlarıyla yeni tedavi yöntemleri denemeleriyle hemşirelik tarihinin önemli bir konumundadır. O, tarihte ilk kez hasta tedavi eden kişi olmasa dahi; düzen ve tertip oluşturması, organizasyon yeteneğiyle prensipler ortaya koyması, alanında milat sayılabilecek çalışmalar yapması nedeniyle tarihin ilk hemşiresi olarak anılmaktadır. Onuruna İngiltere Krallığına bağlı olan Cerrahi Okulunda, Bahreyn Üniversitesiyle anlaşmalı olarak Rufeyde Hemşirelik Ödülleri verilmektedir.

Rufeyde binti Sa’d ve nice İslâm mücahidesinin fedakârlıklarını, haklı davalarının belirginleşmesini sağlamak ve tarihin tozlu sayfalarında kaybolup gitmesini engellemek bizim vazifemizdir. Onun duruşu ve hayatı İslâm dininin kadına verdiği önemi ve değeri gözler önüne sermektedir. Kendi yolculuğumuzu tanımak, sahip olduğumuz maharet ve zekânın farkında olmak gerekmektedir. Bu dava, yüce İslâm dininin davasıdır. Bizler de bu kutlu davaya hizmet edenlerden olalım, İnşallah.

1 Sünenu’n Nesaî, V, 99

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir