Hocaefendi’nin Türkiye’de İslâm namına hizmet için yola çıkmış her kesimle irtibatı mevcuttur. İrtibatta olduğu isimlere bakıldığında, onların çoğunun Türkiye’nin dava ve hizmet öncüleri oldukları dikkatleri çekecektir. Ayrıca bu isimlere dair Hocaefendi’den öğrendiğimiz malumatların tarihi değeri de oldukça kıymetlidir.
AHMED DAVUDOĞLU VE HOCAEFENDİ
Medrese eğitimini tamamladıktan sonra ihtisas için Mısır’a giden ve Ezher’de eğitimini tamamlayan Ahmed Davudoğlu, sırasıyla Yedikule Küçükefendi Camii’nde İmam-Hatiplik, bir süre de gezici vaizlik ve üç yıl Bursa Orhangazi Müftülüğü yapmıştır. Bundan sonra İstanbul Fatih Camii Kütüphanesi memurluğuna nakledilen Davudoğlu, bir süre İmam-Hatip Lisesi’nde öğretmenlik, İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nde öğretim üyeliği, müdür yardımcılığı ve müdürlük vazifelerini sürdürmüştür.
Hocaefendi, Sahih-i Müslim ve Bulûğu’l-Meram mütercimi Davudoğlu için, onun son devir ulemâsının temsilcisi sayılabilecek bir kimse olduğunu belirtmiştir:
“Ahmed Davudoğlu Hoca, ‘hazâ Hocaefendi’ denilecek bir zat idi. Memleketimizin son olarak tanıdığı fakîh, halûk, hâlis ve firâset sahibi bir Hocaefendi’dir. Çok hâlis bir insandı… Allah rahmet etsin. O da Zahid Efendi ve Mustafa Sabri Efendi hocalarımıza meftun idi… Davudoğlu Hocamız sözüyle amel; fetvasına temessük edilebilecek, hüccet bir insan olarak memleketimizdeki son neslin temsilcisiydi.”
GÖNENLİ MEHMET EFENDİ VE HOCAEFENDİ
Sultan Ahmet Camii İmam-Hatipleri’nden ve bir dönemin Reisu’l-Kurrâlığı’nı yapan Gönenli Mehmet Efendi, bilhassa okumak için Anadolu’dan gelen fakir ve kimsesiz öğrencilere yaptığı hizmetlerle anılmaktadır. Bu vakıf insanın manevî füyuzâtı ve memlekete hizmetleri Hocaefendi’nin tanık olduğu hususiyetler arasındadır.
“Gönenli Mehmet Efendi ismini ilk defa 1943’te İstanbul’a ilk geldiğim zaman işittim. O zaman bu tür haberler gazetelerde yazmazdı. ‘Kulak gazetesi’ ile kulaktan kulağa işitilirdi; ‘Bu gece Gönenli Mehmed Efendi ve dokuz talebesi Şehzadebaşı Karakolu’nda gecelemiş.’ Gönenli Mehmed Efendi’nin ismini ilk olarak bu şekilde işittim. Sonra bu zat Denizli’ye hapse gönderilmişti. Medreseler kapandıktan sonra muvakkat bir İmam-Hatip Okulu açılmıştı. Gönenli, o mektepte okumuştu. Kendisi fazla bir ilim tahsili görememişti. Ama âşık, hâlis, mübarek, zahid bir kimseydi. Talebelere kucak açtı, Kur’an öğretti, barınmalarını sağladı. Hülasa âşık bir kimseydi. Hatta onunla Mekke’den Medine’ye bir yolculuk yapmıştık. Aman Efendim… Kur’an-ı Kerim’i okur, ‘Allah’ diyerek öyle bir aşka gelirdi ki… Efendim, bu insanlar bu memleketin temel taşıydı. Okumak isteyen talebelerin ellerinden tutmuşlardı. Eserleri meydanda… Hala onun maddî imkân sağladığı talebeleri kürsüleri, mihrapları dolduruyorlar, üniversitede hocalar.”
ESAD COŞAN VE HOCAEFENDİ
İskenderpaşa Camii İmam Hatibi Mehmet Zahid Kotku’nun tasavvufî halefi ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk-İslâm Edebiyatı Kürsüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Esad Coşan hakkında da Hocaefendi takdirini dile getiriyor.
“Rahmetli Esad Efendi’ye Cenâb-ı Hak ömür verseydi, onda çok büyük kabiliyet vardı. Ben onun konuşmalarını Ramazanlarda, sahur vaktinde açarım ve dinlerim. O esasen edebiyat üzerine kendisini vermiş ama mütalaası, ifade tarzı ve malumatı gayet güzel. Konuştuğu zaman gayet güzel, makul konuşurdu. ‘İza mate gariben mate şehiden; Gurbette ölen şehid olarak ölmüştür.’ olmuştur inşallah.”
ALİ ULVİ KURUCU VE HOCAEFENDİ
Ali Ulvi Kurucu yükseköğrenimini Kahire el-Ezher Üniversitesi’nde tamamlamış ve ömrünü Medine’de geçirmiştir. Yazar ve şair kimliği ile tanınan Kurucu, Kur’an hafızıydı ve geniş bir hadis kültürüne sahipti. O da M. Emin Hocaefendi’nin yakinen irtibatta olduğu kimselerdendir.
“Mustafa Sabri Efendi’nin Ali Ulvi’ye ‘nur-ı aynım’ diye başlayan bir mektubu vardır. O da çok şahane bir kimseydi. Medine’de uzun seneler kaldı. Bu zaman zarfında dünyanın her tarafından gelen birçok zevat ile tanışmış, görüşmüştü.”
“Biz gittiğimizde o Mısır’dan ayrılmıştı. Babası hastalanınca tahsilini yarıda bırakarak memlekete dönmüştü. Ezher’e başlamış fakat mezun olmadan ayrılmış. Bütün dersleri Ali Yakup Efendi’yle (Cenkçiler) müzakere edermiş. Ali Ulvi Bey kendisi bana, ‘Ben Ezher’den ziyade Ali Yakup Efendi’den istifade ettim.’ demişti.”
OSMAN NURİ TOPBAŞ VE HOCAEFENDİ
Musa Topbaş’ın tasavvufî halefi ve Hüdayi Vakfı’nın kurucusu olan Osman Nuri Topbaş’a dair M. Emin Hocaefendi’nin intibası da şu yöndedir: “Osman Nuri Efendi de çok güzel terbiye almıştır. Ben onu, İmam-Hatip’te talebe iken kollarını sıvamış abdest almaya koşarken hatırlarım. Çok iyi terbiye almış bir kimsedir.”
ARVASİ AİLESİ VE HOCAEFENDİ
Arvasi ailesinden son dersiâmlardan Mekkî Efendi ve Seyyid Şefik Efendi ile de tanışıklığı bulunan Hocaefendi o zevat hakkında da şunları bildirmiştir:
“Ben Abdülhakim Efendi’nin kendisini görmedim ama mahdum mükerremleri merhum Mekkî Efendi’ye yetiştim. Kendileri çok faziletli, çok haluk, çok kıymetli bir zat-ı mükerrem idi. Fatih Camii Şerifi’nde Kâdi Tefsiri’ni okutan zevattandır. Son dersiâmlardan olan muhterem bir zattır. Kudret-i ilmiyesi, babasından da aldığı ders ve tahsilden dolayı kuvvetli idi. Nitekim kayınpederimin vefatından sonra taziyede bulunmak üzere -kendisi Kadıköy Müftüsü iken- uzunca bir mektup yazmıştı ki Arabiyyu’l-İbare (Arapça) olan bu mektup da kendisinin kudret-i ilmiyesini gösteriyordu. Ben onun torunu yaşında olmama rağmen bana o kadar iltifat ve ihtiram gösterirdi ki bilmiyorum artık kayınpederimden dolayı mı, Ali Haydar Efendi Hocamızdan dolayı mı veyahut da Mısır’da tahsil gördüğümüzden dolayı mı? O, tevazu misali, zarafet timsali bir zat-ı muhterem ve mükerrem idi. Arvasi ailesinden bir de Seyyid Şefik Efendi vardır ki İstanbul’da Sultan Ahmed Camii Şerifi’nde hayatını imamlık yaparak bitirmiştir, o zatı da çokça ziyaret ederdik, Eyüp’te otururdu. O da meşayihten, muhterem, mübarek, fazilet timsali bir kimseydi. Bu zevat işte o devrin muhterem, mübarek insanlarındandır.”
Zikrettiğimiz isimlerin dışında Hocaefendi, eski İstanbul müftülerinden A. Fikri Yavuz, Beşiktaş Müftüsü Fuat Çamdibi, İstanbul Nûr-u Osmaniye Camii eski baş imamlarından ve son devrin tanınmış hafız ve kıraat âlimi Hafız Hasan Akkuş gibi hizmet ehli ile de irtibat kurmuştur.[1]
[1] İlyas Karaduman’ın “İlim Geleneğimizin Örnek Şahsiyeti Mehmet Emin Saraç” kitabından derlenmiştir.