Cumartesi, Ağustos 23, 2025

İlim Geleneğimizin Örnek Şahsiyeti

Ümmü Gülsüm Yeşil

Paylaş

Emin Saraç Hocaefendi, Ali Haydar Efendi’den 1943 ve 1950 yılları arasında fasılasız sekiz sene ders almıştır. Malumdur ki bu uzun süre içerisinde Ali Haydar Efendi’nin Hocaefendi üzerinde dikkate şayan bir etkisi mevcuttur.

Hocaefendi röportaj ve dersleri esnasında Ali Haydar Efendi’den devamlı surette söz eder. Kendisinin aksatmadan her pazar sabahı Fatih Camii’nde okuttuğu ve okutulmasını tavsiye ettiği Şifa-i Şerif sevgisini Ali Haydar Efendi’den tattığını anlatır. Ali Haydar Efendi’nin meclisleri zâhirî ve bâtınî ilimlerin cemedildiği manevî yönü ağırlıklı olan derslerden müteşekkildir.

“Haftada iki veya üç defa Ali Haydar Efendi Hocamızda okumaya giderdik. Kendisinden Merâki’l- Felah, Kudurî Şerif, Şerhu’l-Akâid, Şifa-i Şerif ve Mirât gibi kitapları okurduk. Şifa-i Şerif zevkini bana aşlayan insandır. Şifa-i Şerif’i okurken gözlerinden yaşlar nasıl süzülürdü bir görseniz… Hem ders mütalaası hem de maneviyat dersleriyle mezcedilmişti.”

Hocaefendi’nin Ali Haydar Efendi’ye dair naklettiği hatıralar, ilim camiası için numune kabul edilebilecek bir azmin örneğini gözler önüne seriyor:

“Biz yazları birkaç ay memlekete giderdik. Mesela Ramazan’dan sonra gider, Kurban’dan sonra gelirdik. Bir defasında biraz gecikmiştim. Bana ‘Niçin böyle haylazlık yapıyorsun, talebe böyle haylazlık yapar mı?’ diye biraz kızmış ve tembihte bulunmuştu. Bir defasında memleketten döndükten sonra yine derse gittim. ‘Hocam derse başlayacak mıyız?’ diye sordum. Ellerini şöyle yana açarak ‘Hâlimi görüyorsun ya, artık çok yaşlandım, nefesim yetmiyor. Bu sene ders okuyamayacağız.’ dedi. Ben de boynumu kırdım, cevap vermedim, döndüm. Ertesi gün, -bugünkü gibi hatırlarım- Üçbaş Medresesi’nde minarenin dibindeki birinci kapıdır bizim odamız, Hocamızın hanımı, annemiz sabahın saat sekizinde kapıyı çaldı. ‘Efendi baban seni çağırıyor.’ dedi. ‘Ne zaman geleyim?’ deyince ‘Her zaman geldiğiniz gibi, öğlen namazında gelirsiniz.’ dedi. Gittim. Hocamız, ‘Dün akşamdan beri uyuyamadım.’ dedi. Ellerini dizlerine vurarak ‘Uyuyamadım.’ diyordu. ‘Ben nasıl talib-i ilim olan bir kimseyi geri çevirdim; bu nefes bu bedende var iken nasıl talib-i ilmi reddettim.’ diye esef ediyor ve ‘Her kim ki kendisine bildiği bir mesele sorulur da cevap vermekten istinkâf ederse Allah Teâlâ ona kıyamet günü ateşten bir gem vurur.’ hadisini okuyor, üzüntüsünü izhar ediyordu. ‘Hadi derse başlayacağız ve bu nefes bu bedende varken derse devam edeceğiz, ne kadar nefesimiz varsa bu yolda sarf edilecektir.’ buyurdu.”

(İlyas Karaduman’ın “İlim Geleneğimizin Örnek Şahsiyeti Mehmet Emin Saraç” kitabından derlenmiştir.)

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir