Belki bizlere çok uzak (!) bir kavramın sahibi, “köle” olan bir hanım Berire (Radıyallahu Anha). Cahiliye döneminde, Ebu Leheb’in oğlu Utbe’nin cariyesi veya Ensar’dan bir kişinin kölesi olarak bilinir. Allah Resulü’nün nübüvvet çağrısı onun da hayatına bir ışık olmuş ve iman ile şereflenmiş bir hanımdır. İslam’ın kucaklayışı ve kul olmanın lezzeti anlam katmıştır hayatına. Ve ruhu her an gerçek özgürlüğü arzulamış, hayatına yeni hedefler koymuştur.
Çok çalışkan ve hamarat olan Berire (Radıyallahu Anha) kölesi olduğu efendisinin işlerini bitirdikten sonra izin isteyip Resulullah’ın (Sallahu Aleyhi ve Sellem) evine gider, Aişe (Radıyallahu Anha) annemiz ile konuşur, muhabbet eder onun da işlerine yardım ederdi. Aslında niyeti vahyin kaynağı o evden daha çok beslenmek, Resulullah’a (Sallahu Aleyhi ve Sellem) ve ailesine yakın olmak, zor hayatında bir ışık bulmak, bir nefes olmaktı. Resulullah’a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hizmet etmek onun için en büyük şereflerdendi.[1] Aişe (Radıyallahu Anha) ile köle-efendi ilişkisi değil de aralarında insani kardeşlik bağı kurulmuştu. Böylelikle ara ara annemize dertlerini açardı. Belki de o günlere kadar köle olduğu için derdini anlatacak ve karşısında onu dinleyecek bir muhatap bile bulamamıştı ama Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) evi farklıydı. İslam’a girişi ile beraber hayatının anlamı değişmiş, Berire olarak hedefleri farklılaşmıştı. Ruhunun tatmış olduğu hürlüğü artık tüm yaşamında istiyordu.
ÖZGÜRLÜĞE ADIM ADIM
Günler bu şekilde geçerken Berire (Radıyallahu Anha) en büyük derdi olan kölelikten kurtulmak için her yıl kırk dirhem ödeyerek dokuz yıl sonunda hürriyetine kavuşmak için sahibine bir teklifte bulundu ve efendisi bu teklifi kabul etti. Berire (Radıyallahu Anha) bu duruma çok sevindi, hür olma hayallerinin artık gerçekleşme ihtimali vardı.
Hemen Aişe (Radıyallahu Anha) gelip anlattı. Aişe (Radıyallahu Anha) da O’na şöyle bir teklifte bulundu. ‘‘Efendine söyle ben daha fazlasını vereyim senin velayetini bana versin, ben de seni azad edeyim.’’ Bu teklif karşısında Berire (Radıyallahu Anha) çok sevindi, artık yıllardır hayalini kurduğu hürriyetine kavuşacaktı. Fakat efendisi satabileceğini ama velayet hakkını vermek istemediklerini söyledi. Bunun üzerine Aişe annemiz Resulullah (Sallahu Aleyhi ve Sellem) ile konuştu ve Allah Resulu “Onu satın alıp azat et! Velayetini dert etme. Velayet, parayı verene, onu azat edene aittir. Onlar isterlerse yüz kere şart koşsunlar bu değişmez.” buyurdu. Ardından Mescid-i Nebevi’de bu konu hakkında “Bazılarına ne oluyor da Allah’ın Kitabı’nda olmayan şartlar koşuyorlar. Allah’ın Kitabı’nda olmayan şeyleri şart koşanların şartları geçersizdir. İsterlerse yüz kere şart koşsunlar değişmez, Allah’ın şartı hak ve geçerlidir.” buyurarak oradakilere uyarısını yaptı. Aişe annemiz, Berire’yi (Radıyallahu Anha) satın alıp, azad etti ve yılların hasreti gerçek olmuştu. Artık Berire (Radıyallahu Anha) hür bir hanımdı. Resulullah’a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve Aişe annemize sevgisinden dolayı hizmetlerinde bulunmayı bırakmamıştı.
Bu noktada kendi hayatlarımıza dönüp bakalım. Bizler İslâm üzere doğduk, peki teslim olabildik mi? Hür olarak doğduk. Düşüncelerimiz, davranışlarımız, arzularımız ve gündemlerimiz hür mü? Bizler neye göre düşünüyor ve yaşıyoruz? Belki bizlerin de içinde bedeli ne olursa olsun hürleşme hasreti olmalı…
SÖZ SAHİBİ
Berire (Radıyallahu Anha) azad edildikten sonra Allah Resulu (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona yeni sosyal statüsünü anlattı. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) evliliğini devam ettirmesi üzerine tavsiyede bulundu fakat isterse hür kadınlar gibi eşinden boşanma hakkının da bulunduğunu söyledi. Berire (Radıyallahu Anha) köle iken efendisinin zoru ile evlenmişti ve itiraz hakkı olmadığı için mecburen evliliğini devam ettiriyordu. Hür hanımların boşanabilme hakkı olduğu duyunca Resulullah’a (Sallahu Aleyhi ve Sellem) eşinden ayrılmak istediğini belirtti. Kararı kesin olunca Allah Resulu (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hür kadınlar gibi iddet beklemesi gerektiğini söyledi.
Fakat eski eşi Mugis bu duruma çok üzüldü, Medine sokaklarında ağlayarak dolaşmaya başladı. Bir gün Resulullah’a (Sallahu Aleyhi ve Sellem) gelip, Berire (Radıyallahu Anha) ile konuşmasını ve onları tekrardan birleştirmesi için yardım istedi. Allah Resulu (Sallahu Aleyhi ve Sellem), Mugis’in bu haline dayanamadı. Amcası Abbas’a; “Ey Amca! Sen de Muğis’in Berire’ye olan şu sevgisine karşılık, Berire’nin ona olan buğzuna şaşmıyor musun?” buyurdu. Sonrasında Berire (Radıyallahu Anha) çağırdı ve eşinin durumunu ona anlattı, evliliklerinin devam etmesi için nasihatlerde bulundu. Berire (Radıyallahu Anha) bu durum karşısında şunu sordu. ‘‘Ya Resulullah!(Sallahu Aleyhi ve Sellem) Bu benim için bir emir midir?’’ ‘‘Hayır emir değildir yalnızca aracılık yapıyorum.’’ deyince Berire (Radıyallahu Anha) ‘‘Ben bu evliliği istemiyorum Ya Resulallah.’’ diyerek son kararını söylemişti. Bu karar sonrasında ne Resulullah ne de sahabeler ona karşı yargılayıcı bir tavır almamıştır.[2]
Berire’nin (Radıyallahu Anha) “Bu bir emir mi?” diye sorması, bu bir emir ise zor gelse de kabul edecek olması sebebiyledir. İşte Allah’ın emirleri ve sünnetin karşısında sahabiler zorlansalar dahi, tavırları çok net kabul üzerine olmuştur. Sahabiler hayatlarında Allah’ın söz söylediği yerde kendi sözlerini yok sayacak şekilde kabul ile diğer hususlarda da kimsenin etkisi altında kalmadan söz söyleyebilen insanlardır. Peki bizim hayatlarımızda söz sahibi kim?
İDRAKLİ BAKIŞ
Berire (Radıyallahu Anha) Resulullah’ın evinde Aişe annemiz ile beraber vakit geçirmiş ondan birçok şey öğrenmiştir. Aişe annemize atılan iftirada da Resulullah’ın (Sallahu Aleyhi ve Sellem) istişare ettiği kişilerden biri olmuştur. O gün ona Resulullah gelip sorduğunda ‘‘Vallahi ben onun hakkında kuyumcunun halis kırmızı altın külçesi hakkında bildiğinden başka bir şey bilmiyorum. Eğer onun hakkında bundan başka bir şey olsaydı, Allah onu sana bildirirdi.” diyerek bir duruş göstermiştir. Bizler duyduğumuzu yayma, her olay hakkında kendimizden duygular yükleyerek yorum yapmaya alışkınız. Ashabın bilmedikleri hakkında tavırları çok nettir, bunu Berire ‘den de (Radıyallahu Anha) öğreniyoruz.
Çevresini analiz etme ve öğrendiklerini yayma gayreti olan Berire (Radıyallahu Anha), Medine valisi olmadan önce Abdulmelik b. Mervan’a “Ey Abdulmelik, sende güzel özellikler görüyorum. Sen yönetim işini üstlenebilecek ve bu ümmeti yönetecek vasıflara sahipsin. Eğer bu işi üstlenirsen kan dökmekten sakın. Çünkü bu konuda Allah Resulu’nün (Sallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu duydum; “Bir adam, cennetin kapısına kadar gider oradan içeri baktıktan sonra, haksız yere döktüğü Müslüman kanı sebebi ile kapıdan geri çevrilir.” demiştir.
Numune-i İmtisal yazıları ile hanım sahabilerin hayatlarının bir kısmı ile hemhal olmaya çalışıyoruz. Bu çabamız ile tanıdığımız, dinlediğimiz, okuduğumuz şeylerle hayatımıza birer parça almayı hedefliyoruz. Bu noktada Berire’nin (Radıyallahu anha) hayatından Allah ve Resulu’nün sözüne karşı olan kabul mekanizmasını, dilini ve kalbini muhafaza noktasında da ahlakını alabiliriz. İster yanımızda olup biten, ister sosyal medyada gördüğümüz, duyduğumuz, emin olmadığımız her ne olursa olsun, onu yayan, yorum yapan olmaktan ziyade, konuşmasıyla, her haliyle duruşu olan mümin olma ve hayatımızın sözünün sahibini idrak etme duasıyla…
Allah onlardan razı olsun.
[1] Emin Âşıkkutlu, “Berire”, TDV İslam Ansiklopedisi
[2] Ayşe Gültekin, “Uluslararası Mevlidi Nebi Sempozyumu-Peygamberimiz ve Aile”, 2019