Cumartesi, Mayıs 17, 2025

Hep mi Aynı Tipler?

Fatıma Betül Özdemir

Paylaş

Birçoğumuz benzer dönemlerde yazılmış Türk romanlarını okuduğumuzda, roman konularının ve roman tiplerinin/karakterlerinin birbirlerine benzer şekillerde oluşturulmuş olduğunu fark etmişizdir. Muhtemelen hepimizin bu hisse en çok kapıldığı dönem, Tanzimat dönemi Türk Edebiyatı olarak adlandırdığımız dönemdir. Bu durumun sebebi yazarların yeni bir şey üretmek istemeyişleri değildir elbette.

Edebiyat, oluşturulduğu toplumdan ve çağdan bağımsız bir sanat dalı değildir. Bu nedenle çoğu yazar eserlerini yaşadıkları dönemin dinamiklerine göre kaleme alırlar. Okuduğumuz romanlarda karşımıza benzer sorunlar ve bu sorunların üstesinden gelmeye çalışan benzer tipler/karakterler çıkması bu sebeptendir.

Roman türünün edebiyatımıza girdiği dönemlerde yani 18. yüzyılda dünyada büyük ölçekli değişimler yaşanmaktaydı. Osmanlı aydınları da bu değişim ve dönüşüm karşısında geri kalmamanın yolunu halkı eğitmekte buldular. Bu eğitim, Batı ilim ve biliminin, Osmanlı kültürü ile birleştirilmesinden meydana gelmekteydi.

Kısa zamanda geniş kitlelere ulaşabilmek için elverişli bir tür olan romanın, yazarlar tarafından halkı eğitmek için kullanılmasının uygun görülmesiyle, romanlarda toplumun aksayan yönleri, uygar bir millete uygun olmayan gelenek ve görenekler, belirli tipler aracılığıyla eleştirilmeye başlandı. Bunu da iki zıt kutbu temsil eden tipleri romanlarda karşı karşıya getirmek suretiyle yaptılar.

KİM BU TİPLER?

Tanzimat romanlarında karşımıza en çok iki tip çıkmaktadır. Bunlardan biri ideal aydın tipi, diğeri mirasyedi tipidir. İdeal aydın tipi olarak adlandırılan ilk tip, yazarların toplumda var olmasını istedikleri uygar insan tipinin romanda vücut bulmuş şeklidir. Bu tipler hem ailesi tarafından iyi yetiştirilmiş hem de kaliteli eğitim almış kişilerdir. Fransızcayı ileri seviyede konuşur, okumaya ve öğrenmeye meraklıdırlar. Her zaman kendilerini geliştirmeye odaklı olmaları sebebiyle toplumda örnek şahsiyet olarak kabul edilirler. Bu dönemin en önemli sorunlarından biri olan Batılılaşma sorunu, ideal aydın tipi için herhangi bir tehlike teşkil etmez çünkü bu kişiler Batı’nın zevk ve sefasını değil, ilim ve bilimini benimserler.

Akıl ve mantık bu tipin hararetle savunduğu iki kavramdır. Ancak akıl ve mantıkla uygar toplumların seviyesine ulaşabileceklerini düşünürler. Bu ve daha nice gelişmiş özellikleri ile ideal aydın tipleri Tanzimat romanının en çok kullanılan başkahramanlarındandır. Dönemin önde gelen yazarlarından Ahmet Mithat Efendi birçok romanında bu tipi kullanmıştır. Yazarın en bilinen ideal aydın tipi Felâtun Bey ile Râkım Efendi adlı romanındaki Râkım Efendi’dir.

Bunlarla birlikte ideal aydın tipi Türk halkının çok da yabancı olmadığı bir tiptir. İslâmiyet öncesi dönemde “alp tipi”, İslâmiyet sonrasında “gazi tipi”, kendi dönemlerinin örnek insanını simgeleyen tiplerdir. İdeal aydın tipi de 18. yüzyıldan itibaren ihtiyaç duyulan örnek şahsiyeti temsil eder.[1]

Mirasyedi tipi ise ideal aydın tipinin tam zıttı bir kişiliğin temsilcisi konumundadır. Yazarların, halkın arasında bulunmasını istemediği, uygar bir toplum olma sürecinde tehdit oluşturduğunu düşündükleri bu tip, Batı’nın yalnızca görünüşte kalan özelliklerini benimsemiştir. Önemli olan ilim sahibi olmak değil zevk ve sefa sürmektir. Aileleri tarafından iyi yetiştirilmemiş ve de iyi bir eğitim almamış olmaları sebebiyle örnek bir kişilikleri yoktur. Fransızcayı birkaç kelimeden ibaret bilirler. Yalnızca gösteriş yapmak için Türkçe cümlelerin içerisine, bildikleri kelimeleri serpiştirerek konuşurlar.  Akıl ve mantıktan ziyade romantik kişilerdir ve okudukları romanlardan etkilenir, hayal ile gerçek arasında bocalarlar. Bu ve bunun gibi birçok kötü özelliklere sahip oldukları için de yazarlar bu tipleri eleştirirler.

Ahmet Mithat Efendi’nin Felâtun Bey ve Râkım Efendi adlı romanındaki Felâtun Bey ve Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası adlı romanında geçen Bihruz Bey mirasyedi, züppe tiplerdir.

Bu iki tipin yanında yazılmış olan birçok tip daha vardır. Fakat Tanzimat romanlarında yazarlar, romanı amaçtan ziyade toplumu eğitmede araç olarak kullandıkları için idealize edilmiş tiplere ihtiyaç duyarlar. Bu tipleri okuyucu nezdinde daha da yüceltmek için gereken kötü karakteri de mirasyedi tipler üstlenir. Tanzimat dönemi romanlarında karşımıza hep birbirine benzer tipler çıkmasının sebebi budur.

Tüm bu anlattıklarımıza bakacak olursak aynı dönemlerde yazılmış olan romanların konularının ve karakterlerinin birbirine benzer oluşunu anlayışla karşılayabiliriz muhakkak. Yoksa büsbütün bir dönemi, benzerlik adı altında okumaktan vazgeçecek hâlimiz yok değil mi?

[1] Öztürk, N, Tanzimat Romanında İdealize Tipler ve Ortak Özellikler (Yüksek Lisans Tezi), Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (2008), s. 24.

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir