İnsanoğlu, Allah Teâlâ’nın tek bir “Ol” emriyle yokluktan varlık âlemine doğmuştur. Bizi yaratması da yaşatması da Rabbimiz’in merhamet ve sevgisindendir. Öyle ki kendi rahmetinden bir parça ile bütün kâinat merhametle dolmuştur. Bizleri merhamet ziynetiyle süslemiş, yolumuzu da bu taşlarla döşemiştir. Hem peygamberleri hem de vahiyleri ile bizlere sırat-ı müstakimi öğretmiştir. Kullarına olan sevgisi hasebiyle, hiçbir zaman bizi başıboş bırakmamıştır. Bu muhabbetin en birinci timsali ise âlemlere rahmet olan Efendimiz’dir (Sallallahu Aleyhi ve Sellem).
Fahr-i kâinat olan Efendimiz Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) beşerî ve nebevî yönleriyle en değerli şahsiyettir. Hâtemü’l-Enbiyâ yani peygamberlerin sonuncusudur. Ancak ne yerde ne gökte O’na (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) denk hiç kimse yoktur. Rabbimiz’in rahmet pınarından çıkan en büyük, en güzel nimettir. Yüce Rabbimiz bizi Efendimiz’e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ümmet kılarak şereflendirmiştir. Peki, biz bu kıymetin hakkını yeterince verdik mi, veriyor muyuz?
Ne kadar uğraşırsak uğraşalım, hep daha üstü olacak bir değerden bahsedecek olsak da elimizden, gönlümüzden geleni yapmaktan beri duramayız. O’nu (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tanımak, anla(t)mak, sevmek ve sevdirmek için çaba sarf etmeliyiz.
İslamiyet’in her döneminde Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hayatını, karakter ve kişiliğini anlatan pek çok eser telif edilmiştir. Siyer, sîre türü eserler Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yaşamını anlatır. Hadis külliyatları ise bize ulaşan söz ve davranışlarını içerir. Peygamber Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ahlâkını, güzel davranışlarını ve kıymetini anlatmak için kaleme alınan eserler de mevcuttur. Kâdî İyâz’ın eş-Şifâ adlı kitabı, Resul-i Zişan Efendimiz’i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) anlatan muteber kaynaklardan biridir.
Kâdî İyâz, Endülüs âlimlerindendir. Asıl adı Ebü’l-Fazl İyâz b. Mûsâ b. İyâz el-Yahsubî olup, 476 yılının Şaban ayında (Miladi 1083) Sebte’de (Ceuta) doğmuştur. Hem ilimle hem de kadılık görevi sebebiyle devlet işleriyle iştigal etmiştir. 507’de Endülüs, Mürsiye ve Kurtuba’ya gitmek için yolculuğa çıkmış ve bir yıl sonra dönmüştür. Bu yolculukta pek çok âlimden hadis almış, ilim meclislerinde bulunmuştur. Döndükten sonra 508 yılında Sebte kadılığına getirilmiş, uzun zaman bu görevi sürdürmüştür. 544 yılında Marakeş’te vefat etmiştir.
Kâdî İyâz, yüzden fazla âlimden bizzat istifade etmiş veya mektup ile icâzet almıştır. Kırktan fazla eser kaleme almıştır. Zahidâne bir hayat sürmüş, bidat ve hurafelerden uzak durmuş, İslâmî konularda tavizsiz bir şekilde yasamıştır. Zeki ve etkileyici konuşsa da talebelerine karşı mütevazı olmuştur. Kendi devrinin hadis imamı olarak anılmıştır. Hocası Ebu Abdullah et-Tağlibî, onun vefatıyla Mağrib’de yerini alacak birinin kalmadığını söylemiştir.
Kâdî İyâz eş-Şifa’yı “Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) haklarını müdafaa eden ve biz Müslümanlara öğreten kitap” olarak tanımlamaktadır. Eserin tam adı eş-Şifâ bi Târif-i Hukuk-i Mustafa olmakla birlikte Şifâ-i Şerif diye bilinir.
Müellif, “Ben bu kitabı inanmayanlar için yazmadım. Müminlerin gönüllerindeki Peygamber muhabbetini canlandırmak, köklendirmek için yazdım.” sözleriyle maksadını dile getirmiştir. Ayrıca böyle bir eser yazması için kendisine tavsiye ve ısrarda bulunduklarını da söylemiştir. Eser bir mukaddime ve dört kısımdan oluşur. Kısımlar bablara, bablar da fasıllara ayrılmıştır. Ayrıca her kısmın başında girişler bulunur. Mukaddime bölümüne Allah’a hamd, Resul’üne salat ve selam ile başlamış, devamında niçin bu kitabı yazdığını ve içinde neler olduğunu bildirmiştir.
Şifâ-i Şerif üzerine her dönemde pek çok çalışma yapılsa da en meşhuru, Osmanlı Dönemi’nde en çok okunanı Aliyyü’l-Kâri’nin Şifa Şerhi’dir.
Şifâ-i Şerif’in İslâm toplumu için Efendimiz’i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) anlatması haricinde de önemi vardır. Adı gibi şifa kaynağı olduğu düşünülür; savaş, afet, hastalık zamanlarında okunurdu. Taşköprüzâde “Veba salgınının yaygın olduğu zamanlarda eş-Şifâ okumanın faydalı olduğunu meşayıhtan işittim.” demiştir. Sultan Abdülhamid’in sürgünde bulunduğu günlerde Çanakkale savaşlarında zafer kazanılması için eş-Şifâ okuduğu kaydedilmektedir. Evlerde Şifâ-i Şerif bulundurulur, Ravza-i Mutahhara, Fatih, Kastamonu Nasrullah Camiileri’nde ve pek çok camide Şifâhanlar tarafından okunur, selâtin camilerde Şifâ dersleri yapılırdı.
Kâdî İyâz “Şifâ-i Şerif tamamlandığı zaman, mel’un şeytanın göğsü hasedinden çatlayacak; müminin kalbi, okuduğu deliller sebebiyle büsbütün aydınlanıp içi rahatlayacak ve aklı olan herkes Peygamber Efendimiz’in kıymetini daha iyi anlayacaktır.” diyerek eserin önemine vurgu yapmıştır. Kâdî İyâz Hazretleri bu kitabı yazdıktan sonra rüyasında Efendimiz’i (Sallallahu Aleyi ve Sellem) görür. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona, “Beni böyle güzel anlatan, beni böyle güzel öven hiçbir kitap yazılmadı. Bu kitabın hürmetine, Allah’ın cenneti sana hak oldu.” buyurmuş. Kâdî İyâz da bu kitabı okuyanlar için şöyle bir duada bulunmuştur: “Bu kitabı okuyan ve istifade eden herkese cennet hak olsun.”