Sana muhtaçlığım
Ne kızgın çöllerde kavrulurken ayaklarım
Ne kış ortası sırılsıklam dalgalarla
Ne sıcak yataklarda yorganlarla boğuşurken
Ne de kalabalıklar içinde yapayalnız
Ne içimdeki haydutlardan kaçarken
Hiç değişmedi sana muhtaçlığım.
Gülü uzanıp koklarken ki huzur
Güneş vurup da tokatlarken beni
Ay ışığında başlarken yolculuklar
Gözlerim görmezken önümü
Bir bahar vakti yapraklar dökülürken
Dizlerim tutmaz iken omuzlarım yüklü
Ne de yaslanarak oturduğum önümde bitmez sofralar…
Gitmediğim önümde, gittiğim yol arkamda
Güttüğüm dava başımın üstünde ama ben yerin dibinde.
Ben sana
Ben sana muhtaç…
Sana muhtaçlığım hiç değişmedi iyi günde kötü günde
And içtim Kâl-u Belâ’da verdiğim söze
Eşikte bir hayat bildim.
Kalbimi tokmakla kapı arasına koydum.
Kapına olan muhtaçlığım
Tokmak vurdukça vurdu kalbim, can buldum
Ben kapını çalmakla yükümlüyüm.
Bazen ateş bazen sular içinde
Bir ayağım çukurda
Kaçtığım ne varsa ensemde
Belki kabul edersin diye
Bir ayağım hep eşikte.